Erdoğan için utandırıcı bir andı. 8 Haziran’da K. Afrika gezisinden dönerken, söylendiğine göre, 04:00’e kadar faal tutulan metro servisi, AKP’nin ilçe örgütlerinin hummalı faaliyetleri ve parti teşkilatı tarafından kaldırılan otobüslere rağmen “kitle” imajını yaratabilecek güruhun toplanması gece yarısını geçti.
Atatürk Havalimanı’nda ekseriyetle erkek bir kalabalığın nitelikçe zayıf sloganları eşliğinde saldırgan bir konuşma yaptı Erdoğan. Bu durum, 9 Haziran’da Mersin ve Adana’da düzenlenen mitingler için de geçerliydi. Afrika gezisi öncesinde sokağa dökmekle tehdit ettiği ‘yüzde 50’, bu kalabalığın içinde yoktu. Parti örgütü ile organik bağları olan bindirilmiş kıtalardı ekranlarda gördüğümüz. Daha da acınası bir durum aynı gün Ankara’da yaşandı. Bir önceki akşamdan itibaren AKP’nin parti araçları mahallelerde havaalanı mitingi için anons yapmışlardı. Halkın vergileriyle satın alınmış otobüsler halkın vergisiyle satın alınmış mazot ile, Erdoğan taraftarlarını havaalanına taşıdı. İddialara göre taksiciler tehdit edilerek havaalanına getirilmeye çalışıldı (ki aynı taksiciler aynı gece Ankara Atatürk Bulvarı’nda göstericiler için TOMA’ların önünde araçlarını siper ettiler).
Erdoğdan’ın parti teşkilatının bu ataleti, bize şu soruyu sordurtuyor: Erdoğan’ın bahsettiği sokağa her an dökülmeye hazır bir “halk” var mı? Erdoğan geniş kitleleri sokağa dökme kapasitesine sahip mi?
Bu soruya Erdoğan’ın şahsı etrafında kümelenmiş iktidar koalisyonunun önündeki seçenekleri teşhis ederek cevap vermek doğru olur.
Bu koalisyonun Türkiye’de yetmişin üzerinde ilde devam eden gösterilere verebileceği en doğru ve yerinde cevap İstanbul’da Taksim dışında bir kamusal alanda Taksim’de olan bitene benzer bir spontaneliği barındıran (ya da barındırıyormuş gibi gözüken) bir eylemlilik örgütlemek olurdu. Örneğin Kazlıçeşme’de bir kalabalık, miting sınırlarını aşan bir toplaşma gerçekleştirebilirdi. Bu tip bir strateji hem Erdoğan’ın arkasındaki halk desteğinin somut kanıtı olurdu hem de Erdoğan’ın mevcut anti-demokrat imajını bir nebze silerdi. Öte yandan bu yapılabilseydi bugüne kadar zaten yapılırdı. Demek ki AKP seçmenlerinin partiye verdikleri destek, içinde birçok AKP seçmenini de barındıran göstericilerin dirayetine denk düşmüyor.
Bir ikinci seçenek, bindirilmiş kıtaları devreye sokmak olabilir. Bu seçeneğin zaten Erdoğan’ın Türkiye’ye gelişi ile birlikte uygulamaya sokulduğunu gördük. Son kertede AKP, son on yılda yaklaşık yarım milyon konutun inşasını tamamlayarak ciddi bir zengin altişveren zümre yarattı. Bu zümrenin İstanbul, Ankara, Adana gibi kentlerde kalabalık bir siyasetçi karşılaması ya da mitingler organize etmesi kimseyi şaşırtmamalı. Fakat görüldüğü üzere bu taktik de kadar acınası bir duruma yol açtı: Gelecek hafta yapılacak büyük mitinglerin organizasyonu ancak bir haftada tamamlanabildi. AKP’li belediyeler vergi mükelleflerinin sağladığı kaynaklarla parti teşkilatının açığını kapatmaya uğraşıyor. Erdoğan, mitinglerin salt parti teşkilatı ve belediyelere yakın zümrenin katılımı ile başarılı olacağını bildiği için bu faaliyeti “seçim çalışması” mahalinde tarif etmek zorunda kaldı. Ankara’da miting yeri olarak Sincan’ın seçilmesi manidar: Miting yerlerine ilişkin tercihler aslında siyasal İslam’ı iktidara taşıyan çekirdek kitleye rücu etme yönünde çaresizlikten verilmiş bir karar olarak görülebilir. Kısacası, düzenlenmiş ve düzenlenecek mitingler kamuoyunun AKP’nin toplum nezninde itibar kaybettiğine ilişkin genel kanısını değiştirmeyecek.
Üçüncü ve Erdoğan’ın vurguladığı bir diğer seçenek ise göstericilerin üzerine AKP militanlarını salmak. Hüsnü Mübarek Tahrir’de benzer bir işe kalkışmış ve eli sopalı taraftarları ile göstericiler arasında çatışma çıkmıştı. Bu tip bir işe kalkışmak elbette korkunç olaylara yol açar fakat böyle bir süreç gelişse bile nihai sonuç elbette Erdoğan’ın iktidarının sonlanması olur. Fakat şuna da vurgu yapmalı: Erdoğan ve etrafındaki koalisyonun bu tip bir stratejiyi devreye sokma kudreti yok. Bu bağlamda şu gözlemimi paylaşmak isterim: Derin varoşun hem parçası hem de E5’e çıkış noktası olan Şirinevler’de birkaç gün önce şahit olduğum gösterinin katılımcılarının ben oradan ayrıldıktan biraz sonra “Bayburtlular” tarafından saldırıya uğradığı duyumunu aldım. Daha sonra bu duyumun içinin boş olduğu açığa çıktı. Son otuz yıldır gecekondu muhitlerinin çok katlı apartmanlardan müteşekkil varoşlara dönüşümünden nemalanan bu grup, göstericilere saldırma konusunda en güçlü saike sahip bir kesimin mensuplarıydı çünkü AKP iktidarının son bulması bu tip grupların rant kaynaklarını kurutabilir. Dolayısıyla eğer Erdoğan birilerini sokağa bu şekilde çıkaracaksa, çıkacak kesim bu insanlardan oluşuyordu. Fakat daha sonra teyit ettiğim üzere Şirinevler’de ise gösteriler belki bir iki laf atma dışında olaysız şekilde devam etmişti.
Kısacası Erdoğan’ın etnik ve dinsel gerilim geçmişi olan birkaç il dışında kimseyi sokağa dökme mecali olmadığı anlaşılıyor. Bu da göstericiler için iki açıdan önemli. Birincisi, Erdoğan’ın 1990’larda sahip olduğu halk desteği erimiştir. Seçmenler türlü saiklerle AKP’ye oy vermekte ve belki Erdoğan’ın şahsına teveccühte bulunmaktadırlar fakat bu insanlar Erdoğan’ın siyasi kariyerinin bekası için sokağa çıkma refleksine sahip değiller. Dolayısıyla mevcut durumda seçmen tabanı ile halk desteği arasında büyüyen bir çatlak oluşmakta.
İkincisi, şu anda inisiyatif göstericilerde. Bu nedenle Erdoğan ve etrafında kümelenmiş koalisyonın elindeki tek seçenek göstericilerin ortak iradesini parçalayacak adımlar atmak olabilir. “Faiz lobisi” gibi söylemlerin sokakta ciddi bir karşılığı olmayacağı için akla gelen bir olasılık Çözüm Süreci’nin bir manipülasyon aracı olarak kullanıma sokulması olabilir. Bu tür bir stratejinin bertaraf edilmesi yine göstericilerin ve muhalif siyasetin dirayeti ile mümkün olacaktır.
Neticede göstericilerin Erdoğan’ın taraftarı kitleleri sokağa dökme tehdidine kulak asmamaları en doğrusu olur çünkü Erdoğan’ın etrafında kümelenmiş iktidar koalisyonunun “Erdoğan’ı yedirtmemeye” dayalı pasif bir strateji izlemek dışında elinde bir seçenek bulunmamakta. Sindirilmiş ve bindirilmiş kıtaların sağlayacağı destek, miting alanlarına belediyenin sağladığı bedava ulaşım ile gelip ve ellerine verilen parti flamalarını sallamakla sınırlı kalacak gibi gözüküyor. Şirinevler’deki dedikoduları takiben konuştuğum bir esnafın da dediği gibi: “Erdoğan insanları sokağa dökmeye kalkarsa sokağa dökülenlerin hangi yüzde elliye dahil olacağını ancak Allah bilir”. (UB/HK)
* Dr. Utku Balaban, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara Üniversitesi
** Fotoğraf: Murat Kaynak - Ankara / AA