İnsanlar sokaklarda, caddelerde, meydanlar neredeyse zil takıp oynuyorlar. Kadınlar çoğunlukta. Kadınlar başı çekiyor. Tencereler çalınıyor. Marşlar söyleniyor, sloganlar atılıyor. Herkesin yüzü gülüyor, gözleri parlıyor.
Korku imparatorluğu yıkıldı.
Eskiden (ya sabır) çekip korkup susan pısan insanlar, 20’li yaşlardaki gençlerin polis toma’larının karşısına geçip bağrını açması ile, kimyasal gazlara, gaz bombalarına karşı yüzlerine maske takıp yürüyüşe geçmesi ile kendine geldi.
Korku duvarları yıkıldı.
Berlin duvarının yıkılması gibi oldu. Bir gecede kentin bütün yakalarındaki insanlar sokağa döküldüler ve kaynaştılar.
Başbakan buna “ideolojik” diyor.
Onun saldırıları karşısında sürekli kendini savunmaya çalışan ve sokağın bu korkuları yıkıp attığının hala ayrımına bile varamayan bazı şaşkınlar da
“Yooo valla da billa da ideolojik değil. Bu halk hareketi bak kadınlar bile sokağa çıkmış” diye saf saf yanıt vermeye çalışıyorlar.
Neden böyle yapıyorlar?
Çünkü sokağa çıkıp o kadınları dinlemeden, ekranlardan, plazalarından izleyip eski anlayışlarına göre hüküm vermeye çalışıyorlar.
Aslında Başbakan haklı. Bu eylemler ideolojik.
Ancak başbakanın anlayamadığı şu:
Bu ideoloji karşı ideoloji.
AKP’nin dayattığı ideoloji neyse, nelerse, işte onun tam da karşısında olanların karşı ideolojik hareketi bu.
4 artı 4 artı 4 gibi numaralarla çocuklarının zorla imam hatipli yapılmasına karşı çıkan anneler elbette sokakta.
Kentlerine karşı yapılan saldırıya, her boş arsaya dikilen gökdelene ve kentin rant yağmasına teslim edilmesine karşı çıkanlar elbette sokakta.
Rujlarının kırmızısına kadar karışan bir iktidarın ideolojisine karşı çıkan genç kızlar da elbette sokakta.
İnsanlara saat kaça kadar içki alabileceklerini yasayla dikte eden ve sonra da sadece eve gidip kapanıp içmelerini söyleyen AKP’ye karşı çıkanlar gençler de elbette sokakta.
Bir partinin, bir sol grubun, bir siyasi hareketin, bir yörenin, bir çevreci hareketin ideolojisi değil bu ideoloji.
Hepsinin ortak hareketi, AKP’nin dayattığı ideolojinin karşı hareketi.
Direniş bu, muhalefet bu.
Dün Taksim’de Gezi parkında, sokakta, vapurda, belediye otobüsünde, finikülerde, metroda dolandım durdum İstanbul’u.
İnsanlar korkuyu yıkmış atmış. Gözlerde ışıltı, hareketlerde dostluk ve dayanışma var.
Gezi parkında kadınlar erkekler yanyana (başbakanın kabul etmediği gibi ) aynı bankta değil yerlerde yanyana, el ele omuz omuza oturuyorlar. Binlerce insan. Parkı bekliyorlar. Ağaçlar kesilmesin kente saldırılar dursun diye nöbet tutuyorlar.
Her grup kendi bayrağını açmış. Sol bayraklar da var Türk bayrakları da, sloganlar da var, eğlence müzik ve oyunlar da. Başörtülüsü de var, taytlısı da. Kimse kimseye kendi ideolojisini dayatmıyor. Herkes kendi bildiği gibi yaşıyor ve davranıyor. Taksim’de herkes mutlu..
Taksimde, İstiklal’de motorlarda vapurlarda, herkesin boynunda maskesi takılı. Gaza karşı tedbir.
Akşam saat 21 sıralarında Taksim’e bir gaz geldi bir yerlerden. Kim “helikopterden atılıyor” dedi. Kimi “Beşiktaş’tan geliyor” dedi. Ancak Taksimde bir cafe’de oturanların ortak tavrı şuydu. Hemen maskeler ağızlara kapatıldı ama insanlar içeri bile kaçışmadılar. Arada bir maskelerini indirip ağızlarını açarak biralarını ve kahvelerini yudumlayarak sohbetlerini sürdürdüler.
Korku duvarı yıkıldı. Bu halk artık AKP’nin dinci, Osmanlıcı, kent yağmacısı, ABD’nin dediğini yapıp kendi halkını ezen ideolojisi (adı her ne ise) işte tam da o ideolojinin karşısında direnişte. Sokaklarda el ele omuz omuza. (FÖ/HK)
* Fotoğraf: Fatih Pınar