Tüm komşularını gezip, yolumu bir türlü düşüremediğim Diyarbakır'a uçaktan iner inmez 24 askerin ölümüyle girdim. Takside radyoda verilen haberin ardından şoför çok kısa konuşuyor: "Olan fakir fukara çocuklarına oluyor" ardından radyodan yükselen şehit şarkısı üzerine ikimiz de susuyoruz; ben radyoyu değiştirmesini bekliyorum, değiştirmiyor.
Dünkü yoğun programdan kimseyle bu konu hakkında konuşmaya fırsat bulamayınca, sabah yedide uyanıp, Diyarbakır ne düşünüyor diye yola koyuldum.
Dağkapı meydandaki kahveye erkekler 7:30'da dolmaya başlıyor; hepsi günlük inşaat işi için sabahtan akşama kahvede bekliyor. Yolumu ilk oraya düşürüyorum, ardından kahve önünde beni görüp konuşmak isteyen esnafın yanına, oradan da son durağım Hasanpaşa Hanı'ndaki kadınlar.
Konuştuğum kimsenin adını sormuyorum malumunuz Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) operasyonlarından dolayı herkes zaten tedirgin.
Kahvede oturanlardan biri, "Akşamdan beri televizyon izleyemiyorum" diye söz başlıyor, sonra bu cümleyi konuştuğum herkesten duyacağım. Bir de konuştuğum herkes "Çok üzgünüz, içimiz yanıyor, onlar da evladımız, asker de gerilla da bizim" demeden söze başlamıyor; bazısı buna üstüne basa basa "ben PKK'li de değilim, devletli de" diye de ekliyor.
Bana çay ısmarlayan inşaat işçisi "Sanıyorlar ki askerler öldü diye Diyarbakır'da düğün var" diyor ve "Çözüm, çözüm, çözüm" diye isyan ediyor.
Abdullah Gül'ün Hakkari'ye gitmesine "Sanırsın Avrupa ile savaşa girmiş" diye tepki gösteriyorlar. Ama asıl Gül'ün dün gece yaptığı konuşmada "Bunu yapanlar hesabını verecek" minvalindeki açıklamasını "intikam" olarak algılıyor konuştuğum insanlar ve bunu Gül'den duydukları için çok şaşkınlar.
Yerel bir gazeteci PKK'nin son saldırısını Gül'ün Hakkari gezisine ve KCK'nin bir sorumlusunun öldürülmesine misilleme olarak görüyor.
"Oğluma puşi göndermedim"
Hasanpaşa Hanı'nda konuştuğum kadınlar geçen yıl tam da barışa yaklaşıldığı zamanlarda Gül'ün Diyarbakır'a geldiğini hatırlatarak, "Biz Gül'ü babacan daha sakin bilirdik, bizi yanılttı" diyor. Ve kadınlar da erkekler gibi devleti aile büyüğü daha çok da baba olarak tanımlayıp, "Çocuğun hata yapsa da sen onu affetmelisin, intikam almak anne, babanın yapacağı şey değildir" diye ekliyor.
Dün ve daha önce yapılan saldırılarla ilgili herkeste şüphe var; "İstihbarat zaafı mı, derin devlet mi?" bilmiyoruz ama "her şeyi de PKK'ye yüklersen halk da PKK olur" diye ekleyen bir AKP'li de var. İki seçimde de AKP'ye oy verdiğine pişman, keşke yakaydım oyumu diyor.
Bir esnaf, "Kürdün bir numaralısıdır" dediği annesinin dün gece televizyondaki ağlamasını anlatıyor; ve esnaflar kesin bir ifadeyle bunun tek çözümünün batı da doğu da oğlunu askere göndermemek olarak görüyor.
Kadınlar batı illerinde okuyan çocuklarının "potansiyel suçlu" gibi görülmesinden çok tedirgin olduklarını söylüyor. Bir tanesinin oğlu kendisinden Fenerbahçeli olduğu için sarı lacivert renkli puşi göndermesini istemiş, annesi "Başına bir şey gelmesin diye göndermedim, çünkü batılı puşi taktı mı moda oluyor, bir Kürt taktı mı siyasi" diyor.
"KCK ne biri açıklasın"
KCK meselesi ise artık espri konusuna dönmüş durumda. KCK ne diyorum? Herkes "Ne ki biz de bilmiyoruz, herhalde insanları sokaktan toplama" diyorlar.
Herkes yanındakine dönüp gülerek "KCK ne? KCK ne?" diyor ve "biri çıkıp açıklasın KCK neymiş biz de bilelim" diye ekliyorlar.
Osman Baydemir de dünkü kentsel dönüşüm ile ilgili toplantıda geç gelen gazeteciye "Oturduğun koltukta ben oturuyordum ama şu sıralar kaygan diye seni oturttum" diye espri yapıyor.
Herkes bir tanıdığının KCK'den ne kadar saçma ve nedensiz yere tutuklandığından yakınıyor. Örnekler arasında, arkadaşıyla konuşurken ne yemek yapacağını "dolma mı olsun" diye soranından, Ceylan Önkol'un resmini çizdiği için tutuklanan ressama, bir sürü örnek var. İstanbul'daki bir toplantıda Sebahat Tuncel bunlara "eylemde Kürtlere su sıkacak panzere su vermeyen" belediye görevlisini de eklemişti.
Diyarbakır'da günler süren KCK duruşmalarında şehrin çok tedirgin olduğunu söylüyorlar; çünkü insanlar eylem yapmak istiyor ve buna izin verilmeyince de gazlı, coplu müdahaleler oluyor. Bir kadın "İnsanların içi yanmış, bırakın bir bağırıp slogan atsın zaten gidecek" diyor.
Barışa dair haberlerde görsel olarak kullanmak için İstanbul'da uzun süre aradığım beyaz güvercini (haberdeki fotoğraf) tesadüf bu ya Diyarbakır'da buldum. (NV)