Geçen hafta kayıp Ali İhsan Dağlı'nın dosyasının Ergenekon davasına dahil edilmesini isteyen kayıp yakınları bu hafta 13 Kasım 1994'de Diyarbakır'da eşiyle gittiği alışveriş merkezinin önünden kaçırılan Ali Tekdağ'a dikkat çekecekler.
"Bizde böyle biri yok"
İHD'nin verdiği bilgiye göre evli ve yedi çocuk babası, pastacı Tekdağ, silahlı, telsizli kişilerce başına ceket geçirilerek otomobile bindirilerek götürülmüştü. O günden sonra kendisinden haber alınamadı. Eşi ve İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) gözaltında kaybedildiği iddiasıyla yaptıkları başvurularına gelen yanıt "Gözaltına alınmadı" oldu.
Ancak o günlerde aynı yerde gözaltında olan başka bir kişi, Seyfettin Demir, Tekdağ'ı, gözaltına alınmasının 45. gününde Diyarbakır Çevik Kuvvet Merkezi'nde gördüğünü söylüyor. Tekdağ "Aileme söyleyin beni katledecekler," demiş, o günden sonra da kendisinden bir daha haber alınamamıştı.
20 Kasım 1996 tarihli Evrensel Gazetesi'nde yayınlanan bir JİTEM subayı da Tekdağ'a yapılan işkenceleri itiraf etmişti:
"... Önce Diyarbakır İşkence merkezinde, sonra ise Çevik Kuvvet işkence merkezinde sorgulandı. Silvan'a getirilmeden önce Pirinçlik ölüm timinde son kez sorgulandıktan sonra, Alman zırhlı personel taşıyıcısıyla Silvan'a getirildi. Buraya getirildiğinde saç sakal bir birine karışmıştı. 5-6 metreden acayip pis kokuyordu. Ben o zaman operasyon timindeydim. Ali Tekdağ itirafçıların bilgisi dahilinde gözaltına alınmıştı. 90 günün sonunda hiç bilgi vermemişti.”
Ortada dolaşan söylentilere göre de Tekdağ ağır işkenceler altında geçirdiği 120 günün sonunda operasyon timindeki komiser yardımcısı Timuçin ve Boğa lakaplı komutan tarafından silahla taranmış ve öldükten sonra tanınmaması için üzerine benzin dökülerek yakılmış ve Silvan-Diyarbakır karayolunda bir dere yatağına gömülmüş.
İHD, Gözaltında Kayıplar Komisyonu "Bizler kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları olarak Galatasaray'dan 202. kez toplumun vicdanına sesleneceğiz. Gözaltında kaybedilenlerin bulunmasını, sorumlularının yargılanmasını isteyeceğiz" diyerek oturma eylemine çağrı yapıyor.
1995'ten Ergenekon'a...
Cumartesi oturmaları, Emine Ocak'ın oğlu Hasan Ocak'ın 21 Mart 1995'te gözaltına alınması ve 55 gün sonra işkenceyle öldürülmüş bedeninin kimsesizler mezarlığında bulunmasıyla başlamıştı.
Ocak’ın ardından aynı şekilde kaybedilen Rıdvan Karakoç’un yakınları da Ocak ailesine katılmış ve sonunda her cumartesi kayıp yakınları çoğalarak Galatasaray Lisesi önünde sessizce bekleyerek ellerinde yakınlarının fotoğraflarıyla “kayıpların bulunmasını” talep etmişlerdi.
1995’ten 1999’a kadar süren protestolarının son yedi ayında güvenlik güçlerinin engellemeleri ve saldırılarıyla karşılaşmış ve çoğunlukla Cumartesi gecelerini gözaltında geçirmek zorunda kalmışlardı.
Kimi kayıp yakınlarının başlattığı hukuki süreçte failler yargılanamamış, iç hukuk yolları tıkanıp da AİHM'e başvurulduğundaysa Türkiye'ye mahkumiyet kararları verilmişti. Kayıp yakınları Ergenekon soruşturmasındaysa isimleri geçen pek çok kişinin aynı zamanda gözaltında kayıpların da failini olduğunu söyleyerek yargılanmalarını talep ediyor. (EZÖ)
* Gözaltında kayıplarla ilgli daha fazla bilgi için tıklayınız.