15-16 Haziran; DİSK ve üyesi işçilerin, beyanat vererek, bildiri, dergi yayınlayarak, basın toplantıları yaparak ve Ankaralara heyetler göndererek uyaramadığı kimi Anayasal kurumları, türküler söyleyerek, halaylar çekerek, horonlar vurarak yaptıkları yürüyüşlerle uyandırdıklarının tarihidir.
Sorun, kamuoyunun gündemine, Türk-İş'in Erzurum'da yapılan kongresinde AP'li Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk 'ün "yakında DİSK'in çanına ot tıkanacak" müjdesi ile girmişti.
Gerçekten, bu konuşmadan kısa bir süre sonra AP iktidarı Sendikalar Kanunu 'nu temelden değiştiren, DİSK ve bağlı sendikaları yok etmeyi amaçlayan değişiklik tasarısını TBMM sundu.
Biliminsanları, yazarlar, gazeteciler yasa değişikliğinin, şu görüşlerine karşı çıkıyorlardı:
* İşçinin sendikaya üye olabilmesi için başvuru yeterli değildi, sendikanın yetkili organının bu başvuruyu kabul etmesi gerekiyordu.
* Üyelikten ayrılma, istifaların noter kanalından geçmesi şartına bağlanıyordu.
* Tasarı, sendikaların Türkiye çapında çalışabilmesi için kurulu bulunduğu işkolunda çalışan sigortalı işçilerin en az 1/3'ünü üye yazmış olmasını öngörüyordu.
* Federasyonların kurulmasında ise; aynı işkolunda kurulmuş sendikalardan en az ikisinin bir araya gelmeleri ve o işkolunda çalışan sigortalı işçilerin en az 1/3'ünü bir araya getirmesi şartı aranıyordu.
* Konfederasyonlarda ise; yukarıda belirttiğimiz şartlara uygun kurulan sendika veya federasyonlardan en az 1/3'ünün kararı ve Türkiye'deki sendikalı isçilerin yine en az 1/3'ün bir araya getirilmesi ile kurutabiliyordu.
* İşçi sendikası kuracak işçilerin o işkolunda en az üç yıl çalışmış olması koşulu tasarı ile getirilmek isteniyordu.
* Sendikaların, uluslararası federasyonların kurucusu olmaları Türk-İş'in müsaadesine bırakılıyordu.
* Ve yine sendikaların kooperatifler kurması bazı sanayi girişimlerinde bulunmaları Türk-İş'in olur şartına bağlanıyordu.
* Anayasal bir hak olmayan lokavtın yasada yer almasına olanak tanınıyordu.
ILO, ilkelerini ve kararlarını çiğneyen, özgür sendikacılığa hayat hakkı tanımayan Türkiye'deki sendikal mücadeleyi Türk-İş'in tekeline bırakan tasarı, Çalışma Komisyonu'ndan süratle geçti.
Biliminsanlarının uyarıları, yazarların, gazetecilerin yazıları DİSK ve üyesi sendikaların bütün çabaları sonuç vermemiş, geniş kampanya iktidar üzerinde etkili olmamıştı.
Yasa tasarısı Anayasa'ya aykırı idi, ama iktidarın ve onu destekleyen egemen sınıfların amaçlarına uygundu, 274 sayılı sendikalar yasasını temelden değiştiren tasarıyı Türk-İş bütün içtenliği ve heyecanı ile destekliyordu.
Türk-İş bu değişikliklerle ülkede güçle sendikacılığın doğacağını, Anayasaya aykırılığın ise söz konusu olmadığını ileri sürüyordu.
DİSK heyeti Ankara'da
DİSK Yönetim Kurulu ülkeye tekelci sendikacılığı getirecek tasarının Millet Meclisi'nde görüşülmesine kadar Yürütme Kurulu'nun yaptığı çalışmaların sorunu çözemediğini gördü ve Ankara'ya bir heyet gönderilmesine karar verdi.
Heyet DİSK Başkanı Kemal Türkler, Genel Sekreter Kemal Sülker, Yürütme Kurulu üyeleri Rıza Kuas ve Kemal Nebioğlu ile yönetim kurulu üyesi Celal Beyaz 'dan oluşuyordu.
Heyet Ankara'da Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay başta olmak üzere, Hükümet ve AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit, Milli Birlik Gurubu, Kontenjan Senatörleri ile Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile görüşmeye çalışacak ve değişiklik tasarısı ile getirilmek istenen düzeni anlatacaktı.
Heyet öncelikle Ecevit ile görüştü. Bu görüşme yapılırken tasarı Millet Meclisi Genel Kurulu'nda tartışılıyordu. CHP tasarıya Senato'daki müzakerelerde müdahale edebildi, ancak tasarının kanunlaşmasını engelleyemedi.
Milli Birlik Grubu, DİSK heyetini içtenlikle kabul etti dinledi ve Senato müzakerelerinde bütün gücü ile savaşım verdi. Ankara'da son görüşme Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile yapılmak isteniyordu.
Kemal Nebioğlu'nun telefonla yaptığı başvuruyu adli müşavir; 274 sayılı Sendikalar Kanunu'nu değiştiren yasa tasarısı kendilerini ilgilendirmediği gerekçesiyle reddetti. Süleyman Demirel DİSK heyeti ile görüşmeyi kabul etmedi.
Sunay'la görüşme
Cumhurbaşkanı'ndan ise randevu istemine cevap gelmemişti. Ve DİSK Heyeti 12 Haziran Cuma günü İstanbul'a döndü. Aynı gün Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğinden 13 Haziran Cumartesi günü DİSK Heyeti'nin Çankaya'da bulunması istendi.
Kemal Türkler, Yürütme Kurulu Üyesi Ehliiman Tuncer ve Celal Beyaz'ın 13 Haziran günü yapılacak üye sendikaların yürütme kurullarının katılacağı DİSK Yönetim Kurulu toplantısında bulunmalarına ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Kemal Sülker, Rıza Kuas ve Kemal Nebioğlu'nun görüşmesine karar verildi.
13 Haziran'da gerçekleşen görüşmede Kemal Nebioğlu Millet Meclisi'nden geçen tasarının içeriğini, Kemal Sülker Anayasa'ya aykırılığını, Rıza Kuas ise ILO ilkelerine ve özgür sendikacılığa indirdiği darbeleri anlattılar.
Kuas sözlerini, yasayı veto etmesini Cevdet Sunay'dan isteyerek bağladı. Sunay kızgınlığını belli etmemeye çalışarak: "Meclis müzakerelerini -eliyle göstererek- bu hoparlörden izliyorum. Neyi veto edeceğimi neyi veto etmeyeceğimi senden soracak değilim" dedi.
Direniş kararı
İstanbul'da DİSK'in Çemberlitaş'taki merkezinde yapılan Genel Yönetim Kurulu toplantısında DİSK Heyeti'nin Ankara'da yaptığı görüşmeler müzakere edildi. Ve
14 Haziran Pazar günü yapılacak Genel temsilciler Meclisi toplantısının hazırlıkları gözden geçirildi.
14 Haziran Pazar günü Lastik-İş Sendikası'nın Merter'deki genel merkezinin büyük toplantı salonunu DİSK ve üye sendikaların yürütme, yönetim, denetim, onur kurulları ile DİSK'e bağlı işyerlerinin temsilcileri hıncahınç doldurdu.
Toplantıya öldürücü bir sessizlik hakimdi. İlk konuşmayı Kemal Nebioğlu yaptı; Sendikalar yasasında yapılan değişiklikleri anlattı. Kemal Türkler ise yasaya karşı, organ kararları gereği yapılan tüm çalışmaları ve Ankara görüşmelerini anlattı.
Çok sayıda temsilci ve sendikacı söz alarak, sermaye sınıfının bu yeni oyununu boşa çıkarmak için direniş kararı alınmasını, Anayasa'nın bu yasa değişikliği ile çiğnenmesine müsaade edilmemesini istediler.
Bu coşkulu ve kararlı konuşmalardan sonra, 15 Haziran Pazartesi günü işyerlerinde toplantılar yapılarak sorunun tartışılmasına ve işçilere anlatılmasına, işyerlerinden topluca çıkılarak kısa yürüyüşler yapılarak yasa değişikliğinin protesto edilmesine karar verildi.
15 Haziran Pazartesi sabahı işbaşı saatinde İstanbul, Kocaeli, Ankara, İzmir illerinde DİSK'e bağlı işyerlerinde işçiler toplantılar yaparak sendikalar yasasında yapılan ve Millet Meclisi'nden geçen tasarıyı tartıştılar ve işyerlerinden çıkarak önce kısa yürüyüşler yaparak bilahare yakın fabrika işçileri ile birleşerek uzun yürüyüşlerle protesto gösterilerinde bulundular.
16 Haziran Salı günü fabrikalarda kısa bir toplantı ile durum değerlendirmesi yapan işçiler Kocaeli-Gebze, Kartal, Levent, Şişli, Bakırköy-Topkapı-Gaziosmanpaşa, Eyüp-Silahtar bölgelerinden seller halinde, coşkulu, kararlı, saldırı amacından kesinlikle uzak, türküler ve şarkılarla, halaylar çekerek Taksim'de buluşmak üzere yürüdüler.
Tankların üzerlerinden aştılar, askerlerle kucaklaştılar. Bir gazetecinin dediği gibi sanki "İstanbul yeniden fethediliyordu".
"Milli Güvenlik"
Aynı gün, öğle saatlerinde DİSK Genel Merkezine biri sivil, beş subay geldi. Yürütme Kurulu beş üyesi ile DİSK merkezinde konuşan subaylar 1. Ordu Komutanı Orgeneral Kemalletin Atalay'ın kendileri ile görüşmek istediğini; kabul edip etmemekte serbest olduklarını bildirdiler.
DİSK Yürütme Kurulu randevuyu kabul etti. Heyete Maden-İş Genel Başkan Vekili Şinasi Kaya da katıldı. Kemalettin Atalay 'ın gelmesi üzerine DİSK Yürütme Kurulu, komutanın odasına alındı.
Orgeneral, sözlerine DİSK'i ve yöneticilerini suçlamakla başladı. "Müessif olayların cereyan ettiğini" ve "müsebbiplerinin" DİSK yöneticileri olduğunu bastıra bastıra söyledi.
Yürütme kurulu üyeleri de müessif olaylar varsa bunların sorumlularının Anayasa'nın dışına düşen iktidar olduğunu, yasa değişikliğinin öncelikle anayasanın temel hükümlerini çiğnediğini, uluslararası sendikal kuralların işlemez hale getirilmek istendiğini söyledi.
Heyet, yasasının bir amacının da DİSK'in kapatılması olduğunu söyleyerek etki yapmasını bekledi; faydasızdı. Orgeneral, "Sıkıyönetim ilan edilmiş olsa sizi konuşturmazdım ve olayları bastırırdım" dedi.
Tartışma bitmişti. Dışarı çıkıldığında Nebioğlu arkadaşlarına: "Yasa değişikliği Milli Güvenlik Kurulunu ilgilendirmeye başladı ve sıkıyönetim de geliyor" dedi.
Sıkıyönetim
DİSK binasına gelindiğinde ikinci bir görüşme istemi yürütme kuruluna bildirildi. İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu Vilayet binasında DİSK yürütme kurulunu bekliyordu. Yürütme kurulu Vilayette büyük bir odada bir saate yakın bekletildi. Uzun bekleyişin sonunda toplantı salonuna alındılar.
İçeride İçişleri Bakanı, Jandarma Genel Komutanı, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü, MİT'ten olduğunu sandıkları bir kişi ile Bölge Çalışma Müdürü vardı; iktidar öfke içinde idi.
Görüşme suçlama ile başladı, suçlama ile bitti. Sadece DİSK yöneticileri hükümetin İstanbul ve Kocaell'nde sıkıyönetim ilanına karar verdiğini öğrendiler.
Başbakan Demirel, 15-16 Haziran olayları için "ayaklanma" diyordu. 15-16 Haziran olayları bir ayaklanma değildi. Ayaklanma değildi ama sözlerle, yazılarla uyanmayanların yürüyüşlerle dürtüklenerek uyarılmaları idi.
Aybar'ın konuşması
Sıkıyönetimin TBMM'de tartışılmasında DİSK ve yöneticileri, iktidar ve yandaşı partiler tarafından suçlandılar. Bu toplantıda kamuoyunu yanıltıcı konuşmalarda bulundukları için TİP İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Aybar Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkında Anayasa'nın 89. maddesi uyarınca gensoru açılmasını istedi.
Mehmet Ali Aybar'ın gensoru önergesi Millet Meclisi'nin 22 Haziran 1970 tarihli birleşiminde tartışıldı. Aybar Millet Meclisi Kürsüsü'nden yaptığı konuşmada Başbakan'ın ayaklanma ile ilgili beyanlarına şöyle cevap veriyordu:
"Değerli milletvekilleri, şimdi hükümet der ki, 'bu bir ayaklanma idi'. Ayaklanma, bizim bildiğimiz kadarı ile memleketin bir bölgesinde gittikçe genişlemeye istidat gösteren ve amacı hükümeti devirmek olan ihtilalin bir ilk adımını teşkil eder. Ayaklanma bu demektir, (devamla) ayaklanma fiili bir durumdur.
Anayasamız da bunun üstüne basmış; demiş ki, ayaklanma olursa veya vatan veya cumhuriyet aleyhinde fiili ve gerçek bir teşebbüsün vukua geldiği müşahade edilirse, demek ki, Anayasamız fiil aramış, laf değil. Ayaklanma da laf değildir, fiildir. Ayaklanma yapmaya kararlı kimseler, ayaklanmanın taktiğini ve stratejisini de hazırlarlar. Yürüyüş kolu nizamında ayaklanma yapılmaz. Malûm ve zahir kuvvetlerin karşısına pankartlarla, sopalarla çıkılmaz. DİSK'in merkezinde ve şubelerinde aramalar yapılmış ve ne silah ne de patlayıcı madde bulunmuştur".
Nitekim yine İçişleri Bakanı'nın burada DİSK genel Başkanı'na atfen okuduğu belge maksadın 274 ve 275 sayılı kanunların protestosu olduğunu ifade ediyor, diyor ki: "Bu kanunlar geri alınana kadar direneceğiz".
AP iktidarının yediği tokat
Tasarı Senatoda da kabul edilerek Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın veto etmeyip onaylaması ile 22 Ağustos 1970 günü 13577 sayılı resmî gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Kanunun iptali için önce Türkiye İşçi Partisi, bilahare de Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine müracaat ettiler. 15-16 Haziran olayları dendiğinde DİSK, bağlı sendikalar ve üyesi işçiler suçlanarak ve işçilere atılan kurşunlar yürüyüşçülere yükletilmek istenmiştir.
Hiçbir işçide tabanca bulunmamıştır. Yürüyüşleri sabote etmek isteyen güçlerin marifetleri işçilere maledilmeye çalışılmış ancak bu, yakıştırmadan öteye gitmemiştir.
AP iktidarı, sermaye sınıfı ve yandaşlarının Anayasa Mahkemesi'nden yedikleri tokadın iz ve sesini kamuoyundan saklamak için 15-16 Haziran olaylarına getirdikleri tek yanlı maksatlı suçlamalar gerçekleri ışığında yok olmaya mahkûmdur.
Devrin Başbakanı "memleket rejim tehlikesindedir" diyordu. Gerçekte ise iktidar rejimi anayasal çizgiden uzaklaştırıyordu. DİSK'li işçiler bu hareketler ile rejimi anayasal çizgiye oturtmuşlardır.
15-16 Haziran, işçi sınıfının özgür sendikacılığa, demokrasiye, DİSK'e ve sendikalarına ve de Anayasa'ya sahip çıkmak için onurlu direnişlerinin bir hikâyesidir.(KN/EÜ)