25 Haziran 1950'de Kuzey Kore Güney Kore'ye saldırdığında, bütün dünya, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ayağa kalkmıştı. Çünkü bu, Asya'nın uzak bir köşesindeki küçük bir ulusun kavgaya tutuşmasının çok ötesinde anlamlar taşıyordu. Kuzey Kore'nin arkasında Sovyet Rusya ve Komünist Çin vardı.
Olay, Doğunun Batıya, bir başka deyişle komünizmin kapitalizme savaş ilanı olarak duyuruldu. ABD'nin girişimiyle Birleşmiş Milletler (BM) Ordusu kuruldu ve 16 batılı milletin askeri Kore'de, Güney Kore'nin yanında yer aldı.
Milyonlarca kişinin ölümü, yaralanması, fiziki ve psikolojik anlamda sakatlığı ile sonuçlanan Kore Savaşı böyle başladı. Ve kendisi de emekli bir asker olan İbrahim Artuç, Kore'de Türk askerlerinin yaşadıklarını "Kore Savaşı'nda Mehmetçik" adlı kitabında anlattı.
Asker gönderme kararı Meclis'e danışılmadı
Peki neler yaşandı Kore Savaşı'nda? Bu sorunun yanıtları, Artuç'un kitabında şöyle veriliyor:
Türkiye, BM kararına uyarak Kore Savaşı'na katıldı. ABD'den sonra Kore'ye asker göndereceğini bildiren ilk ülke Türkiye'ydi. Bu kararın Meclis'e danışılmadan, sadece hükümet tarafından alınmış olması muhalefetin tepkisini çekse de, bu sorun fazla tartışılmadı ve Genelkurmay'ın 3 Ağustos 1950 tarihli emriyle, Kore'ye gidecek tugayın kurulmasına başlandı.
Savaşa gidecek erler, 1929 doğumlulardan ve daha çok gönüllülerden seçilecekti. Subay ve astsubaylardan da gönüllüler tercih edilecekti. 5 bin kişilik bir tugayın kurulması kararlaştırıldı.
Kore Savaşı boyunca Türkiye, bölgede 1'er yıl kalarak yerine yenisine devreden toplam 10 tugay tarafından temsil edildi. Bunlardan 1, 2 ve 3. tugaylar aktif olarak savaştı.
Nasıl gittiler?
Tugay, 1950 yılının Eylül ayının son haftasında Mısır'a doğru yola çıktı. Tugayda, hiç gemiye binmemiş erler çoğunluktaydı, hatta deniz bile görmemiş erler vardı. Onlar için Akdeniz'in uçsuz bucaksız suları, hele hele her türlü konfora sahip bu kocaman gemiler anlatılmaz birer heyecan kaynağıydı.
Ekmek Amerikalı'nın midesine göre
Gemilerde her türlü konfor vardı. Yemekler çok bol ve güzeldi ama, ekmek ancak iki ince dilimden ibaretti. Çok ekmek yemeğe alışmış Türk askerleri, ne kadar yemek yerlerse yesinler bir türlü doymuyorlardı. Gemideki un stoku ancak adam başı iki dilime, yani Amerikan beslenme alışkanlıklarına göre olduğundan, ekmek eksiği menüye eklenen patatesle giderilmeye çalışıldı. İlk uğrak yeri olan Seylan adasında, un sipariş edildi. Ancak bu unlar da kurtlu çıktığından, ekmek sıkıntısı Kore'ye kadar sürdü.
Duş ve tuvalet sorun oldu
Gemide, Türk askerlerinin yaşadığı bir diğer sorun da, alışık olmadıkları Amerikan tuvaletleri, rezarvuar, duş ve lavabo gibi aletleri kullanmaktı. Bu sorunda, erlere teorik ve uygulamalı dersler verilerek aşıldı.
Eğitim gemide
Ortalama 22 gün süren uzun deniz yolculuğu, teorik ve silahlı eğitimle değerlendirildi. Askerlere Kore ve Kore savaşları hakkında bilgiler veriliyor, derslerde değişik savaş eğitimi öğretiliyor, ayrıca beraberlerinde götürdükleri Amerikan M1 piyade tüfeği ile atışlar yaptırılıyordu. Silahların geç gelmesi nedeniyle Etimesgut'ta tamamlanamayan atış eğitimi, gemide sürdürülüyordu.
Puson Limanı'nda bandolu, mızıkalı karşılama
Kore Savaşı'na katılan askerlerin, gemiyle geldikleri son nokta Puson Limanı'ydı. Türk askerleri, 18-19 ve 20 Ekim tarihlerinde iskeleye çıktılar. Gerek gemilerin terk edilişinde, gerekse iskeleye çıkışta ayrı ayrı törenler yapılmış, karşılıklı nutuklar söylenmiş, hediyeler alınıp verilmişti.
Kafileleri rıhtımda, Tokyo'daki General Mac Arthur karargahında oluşturulmuş Türk İrtibat Grubu'nun subayları ve Amerikan askeri yetkililerinden başka Puson Valisi, Belediye Başkanı, ellerinde Birleşmiş Milletler, Kore ve Türk bayrakları taşıyan Koreli öğrenciler ve halk karşılamış, Amerikan ve Kore bandoları törene eşlik etmişti.
Türk askeri ziyafette
Gelen kafileler limanda araçlara bindirilerek tren istasyonuna götürülüyor, oradan da trenlerle Taegu kentine gönderiliyordu. Askerler açısından, bu tren yolculuğunun en ilginç olayı, Amerikan kumanyalarıydı. Üç öğünlük düzenlenmiş kumanya kutularında neler yoktu ki: 6 konserve kutusunda salçalı köfte, etli kuru barbunya fasulyesi, tavuklu pirinç pilavı veya makarna, komposto, reçel ve yarısı tuzlu yarısı tatlı bisküvi, ayrıca rutubet almayacak ambalajlar içinde çay, kahve, şeker, 3 paket sigara, kibrit, çikolata, şekerleme, sakız, sabun, su temizleme hapları, plastik kaşıklar ve çatallar, temizlik kağıtları ve bir de konserveleri ısıtmak için ispirto-su ve pamuğu konmuş ispirto ocağı. Yani, tatlısından tuzlusuna kadar her şey. Mehmetçik için bu, bir kral sofrası, daha doğrusu bir saray yemeğiydi.
Domuz eti sorun oldu
Fakat bu arada bazı konservelerde domuz eti bulunması Türk askerlerini telaşlandırmıştı. Askerler kısa sürede, üzerinde "Bacon" yazılı domuz etli konserveyi diğerlerinden ayırt etmeyi öğrendi ve bunları yemeyerek yol boyunca gördüğü fakir Korelilere vermeye başladı. Kore köylüsü, hiç beklemediği bu yemeği sevinçle karşıladı.
Acemi şoförler tehlike yarattı
Teagu'da eğitim de başladı. Asıl zorluk, şoför eğitiminde kendini gösterdi. Çünkü, yüzde 98'i kıta şoför eğitim merkezinde yetişen bu erler, tugayda yeterli eğitim fırsatı bulamadığından, acemiydi. Puson'dan Taegu'ya top, silah ve araç gereç nakliyatı sırasında bir sürü kaza olmuş; kazalar yaralanmalara ve araç gereçlerde zarara yol açmıştı. Ayrıca, Taegu'da Türk askerlerinin yol açtığı bir trafik kazasında iki Koreli çocuk öldü, üç Koreli sivil de yaralandı. Albay Celal Doğan anılarında, "Kore'de verilen zayiatın yüzde 10'unun şoförlerimizin araç devirmesinden ileri geldiğini" yazar.
Türk şoförlere dikkat
O günlerde Tokyo'da çıkan Star adındaki Amerikan ordu gazetesi, Türk şoförleri için şunları yazacaktı:
"Türk şoförleri Kore'ye ayak bastıkları andan itibaren, Korelileri ve Kore'deki Birleşmiş Milletler mensuplarını korku ve heyecana düşürmüşlerdir. Türk şoförleri trafik kaidelerine katiyen uymaz, yolun daima ortasını takip eder, geriden gelip korna çalarak yol isteyenlere asla yol vermez, yollarda yazılı en çok hız koşuluna bağlı kalmaz ve aracını her yolda son süratle yürütmekten zevk alır. İşte bu nedenlerle, sık sık birçok kazaya neden olduklarından, üzerinde ay-yıldız işareti olan aracı gören herkes ya aracını durdurmalı veya bir kenara çekilip ona yol vermelidir."
Cepheye yolculuk
Türk tugayı, Etimesgut'tan hareket ettiği 19 Eylül'den 52 gün sonra cepheye gitme emri aldı. Bu bilinen bir savaşa gidiş değildi. Türk askerleri, kim olduğu, ne zaman nerede karşısına çıkacağı belli olmayan "gerilla"lara karşı savaşacaktı. Birçok araç ve silah eksiği vardı. Yeni silahlarla yapılan ateşler de tamamlanmamıştı ama, yapılabilecek bir şey de yoktu. Taegu'da bütünleme, eğitim, atışlarla geçen 20 gün artık sona ermişti. 10 Kasım sabahının erken saatlerinde, 5 bin asker cepheye doğru hareket etti.
İlk şehit trafik kazasında
Türk Tugayı ilk şehidini bu yolculuk sırasında verdi. Uçaksavar bataryasının bir kamyonu devrilmiş ve araçtaki Astsubay Başçavuş Sedat Boran ölmüştü.
Düşmanla göğüs göğüse - Wawon Savaşı
Türk tugayının düşmanla ilk kez 28 Kasım 1950'de Wawon Savaşı'nda karşılaştı:
28 Kasım günü, sabaha karşı Türk Tugay Karargahı'nın çevresindeki dağlardan silah sesleri gelmeye başladı. Tugay Keşif Takımı yol boyunca çekilirken, Amerikan telsiz kamyonuna rastlamıştı. Takım, arızalı aracın tamir edilmesini beklerken düşman baskınına uğramıştı.
Çarpışmanın sonunda, Keşif Takımı tamamen dağılmıştı. Çarpışmadan, iki subay ile birkaç er dışında kurtulan olmamıştı. Yaralılar ve sağ kalanların hepsi düşmana esir düşmüşlerdi. Yürüyüş kolundan olup da yolda arızalanan araçların başında kalan askerlerden çoğu da bu baskından kurtulamamışlardı.
Sonradan yapılan soruşturmada, emniyetle görevli olmayan bazı erlerin ısınmak için ateş yaktıkları ve düşmana yerlerini belli ettikleri anlaşıldı.
Amerikan uçakları etkisiz
Wawon Savaşı, savaşın her iki tarafı için de kanlı geçti. Türk askerleri kara harekatını sürdürürken, havadan destekle görevlendirilen Amerikan uçakları müttefiklerle düşmanı ayıramadıklarından hiçbir yardımda bulunamıyordu.
Cephede tek başına - Simninni Savaşı
29 Kasım gecesi, Türk Tugayı, gece baskınına uğradı. Cephedeki piyade taburları düşmanla çarpışırken, cephe gerisindeki birlikler panik içinde geriye kaçmaya başlamıştı. Ne cephedeki taburlarla, ne de Amerikan birlikleriyle bağlantı kurulabiliyordu.
O saatlerde Tugay'ın ne 9. Amerikan Kolordusu ile, ne de birkaç saat evvel emrine girdiği 2. Amerikan Piyade Tümeni ile bağlantısı vardı. Tugay'ın yardım haberine 2. Tümen'den yanıt alınamamıştı. Tugay Komutanı General Tahsin Yazıcı, anılarında o geceyi şöyle anlattı:
"2. Tümenin bu vurdumduymazlığı kolorduya rahmet okuttu. Bu tümenden tek kelimelik bir emir alınamamış, yapılan bir iki teklife bile cevap verilmemişti. Tugay, en sıkışık olan 29 Kasım günü yardımsız, kendi başına bırakılmıştı."
Türk Tugayı, 29 Kasım gecesi ciddi bir bozguna uğradı.
En çok kayıp Türk Tugayı'nda
Daha sonra Kunuri Savaşları olarak adlandırılan Wawon, Simninni, Kaechon, Sunchon Boğazı Savaşları'nda Türk tugayının kayıpları çok ağırdı. 26 Kasım - 1 Aralık 1950 tarihleri arasındaki bir haftalık savaşlarda Türk tugayı, BM Ordusu içinde asker sayısına oranla en çok kayba uğrayan birlikti.
5 günün bilançosu:
5 günde, 12 subay, 7 astsubay, 199 er olmak üzere toplam 218 asker şehit olmuştu. Yaralı sayısı, 5 subay, 10 astsubay, 440 er olmak üzere toplam 455 idi. 7 subay, 2 astsubay, 85 er olmak üzere toplam 94 asker de kayıp olmuştu. Şehit, yaralı ve kayıp askerlerin sayısı toplamda, 24 subay, 19 astsubay, 724 er olmak üzere toplam 767 idi.
Amerika özür diliyor, Türkler anlamıyor
Savaşın ardından bir Amerikalı yazar şöyle diyecekti:
"Türkler Kore'de çok kayıp verdiler. Türk Tugayının fazla kayba uğraması yüzünden Türk halkının üzüntülerini hesaba katan Amerikan Hükümeti, sessiz sedasız bir şekilde Türk makamlarından özür dilemek zorunda kaldı. Türkler, Amerikalıların ne demek istediklerini pek anlayamadılar."
"Türkler en güç koşullarda savaşan birlikti"
İngiltere Savunma Bakanı E. Shinwell de Avam Kamarası'ndaki demecinde Türk askerlerinin güç koşullarda savaştığını kabul ediyor ve "Kore'deki Türk Tugayı, son savaşlar esnasında diğer Birleşmiş Milletler kuvvetlerine oranla en güç koşullar altında savaşmış ve buna rağmen vazifesini başarı ile yapmıştır" diyordu.
Üç Çinliye bir Türk
25-27 Ocak 1951 tarihleri arasında olan Kumyangjangni Savaşı da çok kanlı geçti. Türk Tugayı'nın başarısıyla sonuçlanan savaşın ardından, 2. Dünya Savaşı gazilerinden Amerikan Piyade Yarbayı Blair, Ordu Gazetesi'nde şunları yazmaktaydı:
"Türklerin bu taarruzu, gördüğüm muharebelerin en kanlısıydı. Dövüşme çok şiddetli olmuş, Çinliler çok iyi donatılmışlardı. Tüfek bombası, çeşitli otomatik silahlar ve havanları vardı. Yiyecek ve cephaneleri de boldu. Mevzilerinde ölünceye kadar direnmeleri, disiplinlerinin iyi olduğunu göstermekteydi. Buna rağmen savaş başarıyla sonuçlandı."
Kocaman kanlı bir nokta
Kore Savaşları, 27 Temmuz 1953'de kocaman bir kanlı nokta ile noktalandı:
Resmi kayıtlara göre, Kore'de BM Ordusu'nun kaybı 94 bini ölü olmak üzere 500 bin kişiyi buluyordu. Baştanbaşa yanan yıkılan Kore ülkesinde de 1.5 milyon Güney Koreli sivil ölmüştü.
Türk Tugaylarında kayıp bilançosu
Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı'nın Kore Harbinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Muharebeleri adlı yayınına göre, Türk tugaylarının kayıp bilançosu şöyleydi:
1. Tugayda:
Şehitler: 25 subay, 16 astsubay, 369 er
Yaralılar: 46 subay, 38 yaralı astsubay, 1.059 er
Yitikler: 3 subay, 38 yitik astsubay, 171 er
Tutsaklar: 4 subay, 3 astsubay, 218 er
Toplam kayıplar: 1.953
2. Tugayda:
Şehitler: 8 subay, 2 astsubay, 111 er
Yaralılar: 20 subay, 17 astsubay, 463 er
Yitikler: -
Tutsaklar: -
Toplam kayıplar: 621
3. Tugayda:
Şehitler: 4 subay, 8 astsubay, 178 er
Yaralılar: 15 subay, 11 astsubay, 478 er
Yitikler: -
Tutsaklar: 2 subay, 7 er
Toplam kayıplar: 703
1, 2 ve 3. tugayların toplam kayıp bilonçosu:
Şehit subay, astsubay, er: 721
Yaralı subay, astsubay, er: 2.147
Yitik subay, astsubay, er: 175
Tutsak subay, astsubay, er: 234
Toplam kayıplar: 3.277
Tugayları ortalama 5 bin kişi kabul edersek, 15 bin kişide 3 bin 277 kişilik kaybın yüzde 22 olduğunu görürüz ki, bu hiç de küçümsenmeyecek oranda büyük bir kayıptır.
Yitikler de şehitlere katılırsa, 3 bin 277 kişilik kaybın 896'sı şehittir. Buna göre, şehitler, toplam kaybın yüzde 27'si gibi büyük bir sayıyı oluşturmaktadır.
Kan bedeli ödendi
Kore Savaşı'nın sürdüğü sırada, 1952'de Türkiye'nin Yunanistan'la birlikte NATO'ya alınmasında Kore'nin önemli etkisi oldu.
1950'lerde, Asya'nın uzak bir köşesinde aniden bir savaş başlamış, birçok ülke askerini de sürükleyerek üç yıl sürmüş, bazı şeyler götürmüş, bazı şeyler getirmiş ve artık bitmişti.
28 Temmuz 1953 günü artık savaş yoktu.
Zaten savaş hali de resmen ilan edilmiş değildi; ne ABD ne diğer Batılılar ne de Çin tarafından...
Savaş gibi, zafer de yoktu...
Sonra, barış da yoktu...
Ateşkes anlaşmasına göre, üç ay içinde Cenevre'de başlaması gereken barış toplantıları bir türlü başlayamadı. Ancak dokuz ay sonra, 26 Nisan 1954 tarihinde Türkiye'nin de içinde bulunduğu savaşa katılan 16 ülkenin temsilcileri, Sovyetler Birliği, Komünist Çin, Güney ve Kuzey Kore temsilcileri Cenevre'de bir araya gelebildiler. İki ay süren görüşmelerden bir araya gelebildiler. İki ay süren görüşmelerden bir sonuç alınamadı. Kore, bu satırların yazıldığı 1990 yılına kadar 37 yıldır sadece ateşkes anlaşması ile durumunu sürdürmeye devam etti, ama barışsız...
Bu arada, ateşkesin kesilmesinden 1.5 ay sonra 4 Eylül 1953'de savaş tutsakları değişimi başlamıştı. İki taraf tutsakları arasında da memleketlerine dönmeyi reddedenler vardı: Birleşmiş Milletler Ordusunun 13 bin 500 tutsağından, 21'i Amerikalı olmak üzere 357 kişi. 82 bin 500 komünist tutsaktan da 21 bin 800 kişi geri dönmek istememişti. 234 Türk tutsak ise, fire vermeden dönmüştü.
Türk tutsaklardan 225'i, yani yüzde 96'sı, Kunuri Savaşları'nda, savaşın ilk aylarında esir düşmüş ve üç yıla yakın bir süreyi tutsak kamplarında geçirmişti.
Son gidişler ve dönüşler
Ateşkesten üç hafta kadar sonra 3. Türk Tugayı, yerini 4. Tugay'a bırakarak Kore'yi tümüyle terk etmişti.
Bu haliyle, 4. Tugay savaşa girmemişti ama, cephedeki yerini almış, tedirgin bir bekleyiş içindeydi. Bu tedirginlik kuşkusuz yalnız Türk Tugayında da değil, tüm Birleşmiş Milletler Ordusu'nda ve karşısındaki düşmanda da vardı. Şimdilik silahlar susmuştu ama, yarın ne olacağını kimse bilmiyordu. Acaba kavga yeniden başlar mıydı?
Dört kilometrelik askerden arınmış boş alanın iki yakasında, iki taraf gözlerini birbirine dikmiş beklemekteydi...
Ve böylece aylar geçti... Tutsaklar değiştirildi... Barış görüşmelerine başlandı... Sonuç alınamadı... Ve aylar aylara, yaz ve kışlar birbirine eklenerek yıllar gelip geçti...
Bu süre içinde 1960 yılına kadar, her yıl değişmek suretiyle 4. Tugaydan sonra altı Türk Tugayı daha Kore'ye gitti. Ve 10. Tugaydan sonra tugay yerine Kore'ye bir bölük yollanmaya başlandı. 1962'den sonra bölük de bir mangaya indirildi. Yani, bir zamanların 5 bin kişilik tugaylarını oniki yıl sonra 10 kişilik bir manga temsil etmeye başladı.
Evet, Anadolu'dan binlerce kilometre ötede, koca Asya Anakarası'nın öbür ucunda, Kore denen uzak bir ülkede 1950'den 1953'e kadar üç yıl süren kanlı bir savaş olmuş ve "Mehmet" oralarda savaşmıştı.
Şimdi Kore'de o kan ve barut dolu serüvenin bir anısı olarak Kumyangjangni'de "Türk Zafer Anıtı" ve bir de Puson'da Birleşmiş Milletler Ordusu Mezarlığı'nda "Türk Şehitliği" bulunuyor.
Ve de bu Türk Şehitliği'nde, bu kavganın suskun birer tanığı olarak ebedi uykularını uyuyan 721 Türk şehidi...(BB/NU)