Havana’da, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri-FARC ve Santos Hükümeti arasında yaklaşık dört yıldır yürütülen müzakere süreci 24 Ağustos’ta “mutlu son”a ulaştı, nihai barış kararı müzakere heyetlerince ilan edildi.
Ülkemizde de barışa susamışlığın yansımalarını (AKP hükümetinin ikiyüzlü tutumu hariç) Kolombiya’daki bu gelişmenin üzerinden kısmen de olsa görmek mümkündü. Orada oldu, burada neden olmuyor? Kolombiya’daki süreç bir model olabilir mi, gibi sorular ister istemez gündeme geldi.
Bu sorulardan ilkinin çok daha kapsamlı bir yanıtı olmakla birlikte, kısaca ifade edersek, en temelde, yapılan politik tercihlerin her iki ülkeye hakim olan siyasal iktidarların temsil ettiği egemen sınıfların, kendi geleceklerini nasıl şekillendirmek istedikleriyle yakında ilintili olduğunu söylemek mümkün.
Özetle Kolombiya oligarşisinin ağırlıklı olan kesimi bugün ülkenin mevcut ekonomik sorunları (bu yıl büyüme hızının yüzde 2 olacağı tahmin ediliyor, dünyada gelir adaletsizliği sıralamasında 8.) ve Güney Amerika siyasal tablosu içerisinde pek parlak(1) ve güçlü olamayan mevcut pozisyonunun sürdürülmesini kendi gelecekleri olarak görmüyor. Bu durum aynı zamanda egemen sınıfların yakın ittifakı olan ABD’nin bölgedeki hegemonya arayışlarıyla da yakından ilintili. Bu meseleye daha sonra tekrar döneceğiz.
Kolombiya müzakere süreci bir model olabilir mi?
Bu sorunun yanıtını daha önceki bir yazıda tartışmaya çalışmıştım.(2) Evet, özellikle müzakerelerin örgütlenişi ve seyri açısından bir model olarak alınabilir. Elbette Kolombiya sürecinin kendisi de başka deneyimlerin dersleri üzerine kuruludur. Bu anlamda “son model”dir.
Meselenin “ama”sına geçelim. Görünen sonuçları itibarıyla FARC’la Santos hükümeti arasındaki süreç bir model olamaz. Neden?
Burada biraz durup barış-savaş gibi olgulara ilişkin, “somut tahlil” yapmak yerine halkımız gibi klişelere sarılmayı bir kenara bırakalım. “Barışın kötüsü olmaz; savaştan, en kötü koşullar dahilindeki barış bile her zaman daha iyidir” (siz bunları darbe-seçim vb ikilemleri üzerinde de tekrarlayabilirsiniz.) Bunlar elbette “çok doğru” oldukları için çoğu zaman gerçeğin kendisini yansıtmaktan uzaktır ya eksik kalır ya da kökten yanlıştır.
Mesela FARC müzakere heyetinden biri de benzer bir klişeye başvurmuş: "Müzakereler yoluyla barışa ulaşıldığında kazanan ya da kaybeden olmaz. Kolombiya kazandı, ölüm kaybetti”
Elbette bu sözlerin neresi yanlış diyebilirsiniz. Sorun kimin barışı niye istediği ve ne beklediği ile doğrudan ilgili. İlk yanlışı söyleyeyim, çünkü herkesten önce bir kazanan var. Ülkenin egemenleri ve uluslararası sermaye.(3) Uluslararası kapitalizmin beklentisi basitçe sağlanacak “barış” ortamı sayesinde Kolombiya kırlarındaki petrol ve altın vb kaynakların rahatça yağmalanması. Dün bunu yapamıyorlardı, çünkü gerillalar ve halk devlet/paramiliter teröre rağmen doğanın yağmasına izin vermiyordu.
Şimdi ne olacağın özetini ise sanırım bu hafta içinde olan bazı ölümler gösteriyor. Kaçak maden aramalarına karşı direnen üç köylü FARC’ın etkin olduğu Cauca’da asker kıyafetli maskeli kişiler tarafından öldürüldü. Benzer bir saldırı ise Ekvador sınırında aralarında liderlerinin de olduğu dört yerlinin ölümüyle sonuçlandı. Bu durumda ölümün kaybettiğini basitçe söyleyebilir miyiz? En azından bu ölen insanlar için öyle olmadığı bir gerçek.
Bu durum aşılamaz mı? Yani FARC vb.leri siyasete dahil olduğunda(4) konuştuklarında bu gelişmeleri engelleyemezler mi? Belki. Ama bu bile çok düşük bir olasılık ki gerçekleştiği takdirde dahi doğanın yağmasının önüne geçebilmek için çok geç kalınmış olacak.
Peki, üzerinde anlaşmaya varılan müzakerelerin ilk maddesi “toprak reformu” önemli değil mi, halka bazı avantajlar sağlamaz mı? Evet henüz nasıl uygulanacağı ve kapsamı belli olmasa da büyük toprak sahiplerine karşı bir hamle olması açısından hala bir anlamı var. Fakat çiftçiler nezdinde bugün başat sorun ürettiklerini satamamak. Bunun ana nedeni mevcut hükümet tarafından uygulanan serbest pazar anlaşması. Yıllardır yaptıkları direnişlerin odağı bu. Demem o ki pekala FARC toprak reformunun yanında serbest pazar anlaşmasının da kaldırılmasını barışın şartlarından biri olarak sayabilirdi. Şimdi şöyle diyenleriniz olabilir, “barışa her şeyi yüklememek lazım, asıl mücadele şimdi başlıyor vb.” Evet bir anlamda öyle, fakat siyasette vaatlerden çok yaptıklarınız her zaman daha görünür olur ve önünüzü açar.
Bütün bunların anlamı “barış yapmamak gerekirdi”ye elbette varmıyor, sadece söylemek istediğim barışın anlaşmasının kapsamının somut karşılıkları olacak tarzda genişletilebileceği. Demokratik bir anayasa, bir kontrgerilla siyaseti olan ulusal güvenlik belgesinin iptali, dışlayıcı seçim sisteminin demokratikleştirilmesi, paramiliter şiddete son verilmesi böyle bir anlaşmanın olmazsa olmazları olarak görülebilir. Sonuçta Kolombiya oligarşisi geri dönüşsüz bir tarzda demokratikleşmeye zorlanmalıydı.
Yoksa yakın vadede görünür olan FARC’ın geleceğinin de daha önce yaşanan M-19 ve Halk Kurtuluş Ordusu (EPL) ve bazı küçük gruplarda olduğu gibi tasfiyeyle sonuçlanacağı. Çünkü solun siyaset yapabilmesi sistematik olarak düzen tarafından engelleniyor. Son yıllarda solun en önemli başarısı, M-19 kökenli Gustavo Petro’nun Bogota belediye başkanlığına seçilmesi (2011) oldu. Fakat ülkenin ikinci önemli pozisyonunu Santos hükümeti bir nevi darbe yaparak görevden alma ve “yasal” engellemelerle iş yapamaz hale getirdi.
Sonuçta ciddi bir siyasal tecrübesi olan FARC’ı zor zamanlar bekliyor. Toplumun siyasete uzak duran en geniş kesimlerini harekete geçirecek ve solu kapsayacak derinlikte bir siyasal yönelim bir şeyleri değiştirmenin yolunu açabilir. Bu yüzden her şeye rağmen umutlu olmakta yarar var. Ama Kolombiya hakim sınıflarının iki yüz yıllık kanlı bir “yönetme “tecrübesi olduğunu unutmadan.
Bu yönetme tecrübesi, (daha öncekileri bir kenara bıraksak bile) 1948’den bu yana devam eden iç savaşın sorumluluğundan kaçabilme olanakları sunuyor. Halbuki bu iç savaş, bizzat Kolombiya hakim sınıfları tarafından halka karşı açılmış, ABD destekli bir iç savaştı ve bugüne kadar sürdü. Yaklaşık 600 bin insan hayatını kaybederken, 7 milyon kişi yaşadığı toprakları terketmek zorunda kaldı. FARC, Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) gibi örgütler yıllar sonra(1964) halkın bu zulme karşı hayata tutunma umudu olarak doğdu. Gerillalar savaşın müsebbibi olmadı, savaşın sorumlusu hakim sınıf ve uluslararası sermayedir. Bu yüzden Kolombiya’nın geleceği Álvaro Uribe,
Juan Manuel Santos gibi kişilerce temsil edilen “soylu” ailelerle ne düzeyde hesaplaşılacağıyla doğrudan ilintilidir.
ELN’ye karşı ikiyüzlü tutum
ELN, FARC’la hükümet arasında barış görüşmeleri başlamasından bu yana (2012) çeşitli kereler ateşkes ve müzakere çağrısı yaptı. Fakat uzun zaman buna karşılık bulamadı. Güney Amerika’daki bazı ülkelerin de zorlamalarıyla geçtiğimiz Mart ayında barış görüşmelerine başlama kararı alınmıştı. Oturmuş bir plan sunulmasına rağmen müzakerelere başlanamadı. Bunun ana nedeni ordunun ELN’ye dönük saldırıları artırması oldu. Şimdi ELN’ye dönük “ellerindeki tutsakları bırakmadılar o yüzden görüşmeler başlamıyor” denilmesi tamamen bir yanıltmaca. Halbuki ELN daha önce jest olarak bazı tutsakları bıraktı, buna karşılık hükümet ne ateşkes çağrılarına yanıt verdi ne de saldırıları durdurdu. Kaldı ki FARC’la yürüyen süreç paralel ya da birlikte ilerletilebilir bugün ELN ile de barış anlaşması yapılabilirdi, tabii muradınız barışsa.
Santos hükümetinin bu oyalayıcı tutumunun arkasında nelerin yattığı açık değil. Ama pekala ELN’nin pozisyonunu ülkenin geleciğini kendi lehine belirlemek için bir şantaj aracı olarak kullanabilir. ELN ve FARC’ı karşı karşıya getirmeye çalışabilir. (AS/HK)
(1) Sahi siz hiç Kolombiya, Peru, Meksika vb bölgede ya da dünyanın artık neresinde olursa ABD peyki olan ülkelerin demokrasileriyle övüldüğünü hiç duydunuz mu? Bu ülkeler anılsa anılsa yoksulluk, yaygın şiddet, işkence, militarizm, paramilitarizm, çeteler, karteller gibi kavramlarla kendini sık sık duyuruyor.
(2) Kolombiya Barış Süreci ve İmralı Notları (bianet - 5 Nisan 2016)
(3) ABD'li yatırım bankası Goldman Sachs, Magdalena Nehri üzerinde yapılması planlanan taşımacılık projelerini finanse edebileceğini bu Salı açıkladı. Bu tabii uluslararası sermayenin ilgisinin ülkeye giderek artacağının göstergelerinden sadece biri.
(4)FARC’ın yasal siyasete dahil olması ortada bir anlaşma olmasına rağmen gerçekte mümkün olacak mı bu mesele açık değil. Bu konuda ana engel Santos Hükümetinin ikircikli tutumu. Son yıllarda yaşanan genel ve yerel seçimlerin ana teması “barış” olması ve iktidar partisi galip çıkmasına rağmen hala “barış” ı referanduma sunmakta ısrar etmesi halkın onayını almaktan çok başka beklentilerin bu işin arkasında olabileceği şüphesi doğuruyor. Bu pekala referandumda barışa evet çıkacağı görünür olmasına rağmen belki de %50’nin biraz üzerinde çıkabilecek bir “evet”’in yetersizliğini gerekçe göstererek FARC mensuplarının siyasete katılımı önünde bir engel/sınırlama olarak kurgulanabilir. Kolombiya siyaseti buna müsait.
Bu arada 27 Ağustos’ta iki FARC gerillası Antioquia bölgesinde ELN gerillaları ile “karıştırılarak” ordu tarafından tutuklandı.