Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki!..
Güne ölüm haberleriyle başlıyoruz; ölüm haberleriyle bitiriyoruz günü.
İnsanlığın karşı karşıya kaldığı bu vahşet ve zulüm dünyasında, insanın insanlığından utandığı, yaşadığına lanet okuduğu ateşten günlerden geçiyoruz.
Cizre’de günlerdir bir bodrum katında diri diri gömülmek istenen 28 kişinin feryadına aldırmayan bir dünya!..
Susuzluğa, açlığa, başlarına yağdırılan bombalara direnerek hayata tutunan, 21. yüzyılda o bodrum katında yaralıların “heval su” diye sayıklayarak ölmelerini, göz göre göre ölüme terkedilen 28 gencin katlini seyreden bir dünya!..
İnsanlık ve meslek onurunu korumayı başarmış ve o bodrum katındaki yaralıları kurtarmak üzere yollara düşen hekimlerin önlerinin kesilerek, Cizre’ye girişlerinin engellenmesine sessiz kalan bir dünya!..
Ellerinde beyaz bayraklarla bodrum katında diri diri gömülmek istenen çocuklarını kurtarmak isteyen annelerin gözaltına alınmasına susan bir dünya!..
Anayasa Mahkemesi'nin yaralılara ambulans gönderilmesi talebini oy birliğiyle reddemesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tedbir alınması talebine hayır demesine “duymadım” diyerek onay veren bir dünya!..
Savaşın yerlerinden, yurtlarından ettiği, kar kış demeden göç yollarına düşürdüğü Suriyelilerin, Ege denizinin çılgın dalgalarının karaya vurduğu cesetlerinin toplandığı bir dünya!..
Hergün batan teknelerde, yaşam mücadelesi verenleri görmezden gelen bir dünya!..
Dalgaların kıyıya vurduğu Aylan bebeğin, bir Kürt çocuğu olduğunu duyunca, üzülmekten vazgeçip sevinenlerin hiç de az olmadığı bir dünya!
İnsanı insan olduğuna pişman eden; hergün, her saat insanlığın katledildiği onca vahşeti çabucak unutan bir dünya!..
Demokrasinin beşiği diye lanse edilen Avrupa, yerlerinden-yurtlarından edilen Suriyelilerin baharla birlikte gemilerle Yunanistan adalarına bırakılmasının planını yapıyor.
Savaştan kaçan Suriyelilere “gelmeyin” diyorlar!
“Gelirseniz, hepinizi botlara doldurarak geldiğiniz yere göndereceğiz” diyorlar.
“Düzenimizi bozuyorsunuz, huzurumuzu kaçırıyorsunuz” diyor Avrupalılar.
Suriyelilerin, Ortadoğu halklarının huzurunu kaçıranlar, onları savaş batağına sürükleyenler sanki kendileri değilmiş gibi...
“Sizi geri göndereceğiz!” diyorlar...
Türkiye verdiğiniz para az diyip, bu kış kıyamette çoluk-çocuk, hasta-yaşlı, genç demeden Suriyeli göçmenlerin Ege’nin hırçın dalgalarına kendilerini atmalarına aldırış etmeden, Avrupa’dan koparacağı paranın peşinde...
Avrupa ise, “aman gelmesinler, huzurumuzu bozmasınlar” derdinde...
Merkel-Davutoğlu ikilisi pazarlık yapıyor...
Mültecilerin Türkiye’deyken durdurulması için anlaştıktan sonra, başarılı bir ticari anlaşma yapmış olmanın keyfiyle gülümseyerek bir de kameraların karşısında el sıkışıyorlar.
Önümdeki gazete haberinin başlığı diyor ki; “Hollanda Avrupa iltica sorununu masaya yatırdı!”
2015’in sonunda başlatılan projeye göre, Yunanistan üzerinden Türkiye’den gelen mültecileri baharla birlikte geri gönderecekler.
Proje AB Dönem Başkanlığını yürüten Hollanda’ya ait.
Botlara dolduracakları mültecileri, Yunan adalarına bırakacaklar.
Böylece Türkiye’den Avrupa’ya çıkmak için uğraşan mültecilere “boşuna gelmeyin, gelirseniz sizin de sonunuz bu olur” mesajı vermeyi hedefliyorlar.
Bu yolla Avrupa’ya göçü durduracaklarını düşünüyorlar.
Hollanda’nın “Sosyal Demokrat” İşçi Partisi (PvdA) başkanı Diederik Samsom Volks Krant’a (Halk Gazetesi) yaptığı açıklamada; geri göndermelerin Mart ya da Nisan ayında başlayabileceğini söylüyor.
Baharla birlikte, kamplarda beklettikleri mültecileri, gemilerle Yunanistan’ın adalarına bırakacaklar.
İkinci aşamada ise, sınırlı bir grup 150 bin ila 250 bin arasında göçmeni Avrupa’ya yasal yollardan transfer edeceklerini söylüyorlar.
Savaşın yerlerinden, yurtlarından ettiği Suriyelilere Avrupa’nın sunduğu “insani” plan bu!
Gerçekte ise, tam bir insanlık dramı yaşanıyor buralarda...
İnsanlık katlediliyor...
Avrupa ve dünya izliyor!..
***
Gülistan Üstün (sağda, ayakta)
Yazımı bitirmek üzereyken Gebze Hapishanesi’nden kötü bir haber aldım...
2014 yılında hafızam beni yanıltmıyorsa şayet, Haziran ortasında tahliye olan Cizreli Gülistan Üstün, Gebze Hapishanesi’nin güzel sesli Eylemi de, bodrum katında diri diri gömülmek istenen gençlerin arasındaymış!
Ah Gulecan, Ah Eyloş ne desem, ne yazsam boş!
Sözün hükmünü yitirdiği, insanlığın katledildiği bir süreçten geçiyoruz...
Aklım ve yüreğim sende/sizde, sana ve genç arkadaşlarına yapılan bu zulme isyan ediyor.
Gebze Hapishanesi’nin koridorlarında, konferans salonunda topluca katıldığımız etkinliklerde dolaşıyorum Eyloşum...
Sakin duruşun, “bugün sen ne güzel olmuşsun” dediğimde utangaç gülümseyişinle al al olan yanakların, etkinliklerde konferans salonunu dolduran su gibi sesinle buradasın, yanıbaşımdasın.
Tahliye sonrası Moda sahilinde çektirdiğimiz fotoğraflara bakıyorum.
Günlerdir o bodrum katında çığlıklarınıza derman olamayışımıza, halkın ve onurunu yitirmemiş bir avuç insan dışında; katledilmenizi, diri diri sizleri gömmek isteyen zalimleri sessizce izleyen dünyaya, insanlara, kendime kızıyorum Gulecan...
Gecenin koynunda bu satırları yazarken acıya ve isyana kesmiş yüreğimle kurtulmanızı, bütün engellerin aşılarak size ulaşılmasını diliyorum!.. (FE/HK)