Cizre Yollarında Bir Gün
Gecelerden Çarşamba, ne yana dönsem uyuyamıyorum, kazara dalacak oldum solgun, sitemkar ölü soğuk yüzlerle uyanıyorum. Cizre diyorum. Koşup twitter paylaşımlarına gömülüyorum. O da ne! Cizre çığlık çığlığa sosyal medyada. Obüs, havan ve değişik silahlar kullanıldığına dair bilgiler uçuşuyor. HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız “Cizre’de şu an ilk kez sesi dehşet ve saniyelerce yankılanan bombalamalar atılıyor. Nur'un dörtyol tarafında havaya büyük dumanlar yükseliyor...
Anlaşılan devlet, tüm vahşet potansiyelini şehre heyet varmadan bu gece kullanacak. Manolya sokakta ev ve araçlar yanıyor. Doçkalar seride...” diye geçmiş hesabına.
Cizre’yi en iyi başından beri orada olan ve oralı olan Faysal Sarıyıldız’dan takip etmek gerektiğini biliyorum. Bir saat sonra isyan sesi yükseliyor hesabından: Cizre'de Nur Mahallesinde sadece Varol sokağa12 top atışı yapıldı. Cizre'de katliam yapılıyor.Yeter artık Cizre'nin onur direnişine ses verin!
Ne çıkan yangını söndürmeye itfaiye ne de zembereğinden boşalmışcasına silahlarını şehre, halkın üstüne sürmüş olanları durdurmaya kimse gelemiyor. Sabaha karşı dördü geçeli epey oldu. Bir haftalık açlık ve kötü koşulların artık sağlık sorunlarına yol açtığına dair bir –iki bilginin ardından ölüm haberleri ve direniş haberleri de ardı ardına düşüyor ekranlara, sosyal medya hesaplarına. Nuçe TV’ye bağlanan muhabir Cizrelilerin direnişini bizatihi dinletiyor telefondan. Kadınların zılgıtları, tabak çanak sesleri, çocukların sloganları… Bütün silahları sesleri… Dün gece o sesleri kaç kişi duydu bilmiyorum, ama ben tüm sesleri içimde ağırlıyorum…
Cizre yanıyor, Cizre yıkılıyor… Sadece bir caddede iki kadın cesedinden bahsediliyor ve sayısız yaralıdan… Sonra o yürek burkan haberler geliyor; “Anne Maşallah Edin katledildi, kucağındaki 6 aylık bebeği Berxwedan Edin ağır yaralandı”.
Milletvekili Leyla Güven bir evde kaynana ve gelinin birlikte öldüğünü not düşüyor.
Polisin balkonda duran Devran Budak (9) adlı bir çocuğu daha vurduğu haberleri geliyor. Sonra Önceki gün babası ölen çocuğunda yaşamını yitirdiği duyuruluyor…
Nuh mahallesi Cudiye, Cudi Yasef’e ulaşamıyor. Ölümler sayılamıyor. Ferhat Encü birkaç saatte 8 kişinin yaşamını yitirdiğini teyit ettiklerini duyuruyor. Daha önce açıklanan 12 isme 8 isim daha ekleniyor; Mehmet Emin Levent (16), Sait Çağdavul (18), Muhammet Tahir Yaranmış (35 günlük bebek), Cemile Çağırga (10), Osman Çağlı (18), Hacı Ata Borçin (65), Yatban Bülbül (70 ), İbrahim Çiçek (80), Meryem Süne (45), Özgür Taşkın (18 ) ve şimdi en az 8 isim daha ekleniyor listeye üstelik 10’larca kişiden haber alınamadığı da söyleniyor. Çocuklar analarını ve babalarını, analar ve babalar evlatlarını kaybediyor. Cizre’de sadece binalar değil yürekler yanıyor… Salt silah sesleri değil, ahlar, havarlar, ağıtlar , yükseliyor… Zilanları, Dersimleri hatırlıyorum… Bu halk böyle bitmeyecek biliyorum…
Duramıyorum, orada Cizre’de, Cizrelilerle olamamanın altında eziliyorum. Sabahı zor edip kendimi Cizre yollarında bulana kadar da içimdeki isyanı durduramıyorum. Nusaybin üzerinden giderken şaşılacak kadar sakin kentler ve yollardan geçiyorum. HDP’li heyetin geçemediğini duysak da şansımızı deneyelim istiyorum. Cizre yolunda karşılaştığımız bakkal “Abla daha öteye gitmeyin… Yollar kapalı” diyor. HDP’li heyeti soruyorum; “İdil yolundan gidin oradalar” diyor.
Dönüyoruz, İdil yoluna. Karalar beldesinden geçiyoruz. Sokakta tek bir insan yok. Açık bulduğumuz tek manava “insanlar nerede” diyorum. Konuşmak istemiyor… Bir askeri barikatı aştıktan az sonra vardığımız İdil’de ise tüm kepenkler kapalı, sokaklarda barikatlar ve kocaman bir Öcalan posteri var. Cizre yoluna vuruyoruz kendimizi. Kentten çıkalı 5 dakika olmadan asker ve polis barikatlarına rastlıyoruz. Kimsenin geçişine izin verilmiyor. Durum biraz şöyle; Cizre ile heyet, heyet ile İdil’den gelenler asker-polis barikatları ile birbirinden koparılmış… Hemen yol üstünde duran kalabalığın biriktirdiği benzin istasyonuna giriyoruz. Amacımız durumu öğrenmek ve Cizre’ye ya da heyete ulaşacak bir yol hattı öğrenmek. Çoğu yaşlı analardan oluşan kalabalık sabah yapılan mitingden sonra Cizre’ye yürüyüşe geçmiş, ancak gazlarla ve arazi yangınıyla engellenince bir umut belki Cizre yolu açılır diye istasyonda beklemeye karar vermişler.
Yangın ve gaz nedeniyle kesif olan havanın içinde analarla konuşuyorum. Ruhları daha sayısız direniş kaldıracak denli dinç, şaşırıyorum. Gelenlere ev sahibi titizliğiyle hizmet ediyorlar. Oldukça yaşlı görünen Fatma ana, polis barikatını aşabilecek bir araba gözlüyor, diğer yandan da İdilliler olarak çatışmaya hazır olduklarını söylemek için kentteki barikatları görüp görmediğimizi soruyor. Sıranın İdil’e geleceği, orada da sokağa çıkma yasağı ilan edileceği rivayetlerini anlatıyor. Hemen yanındaki Gülistan anaya “Ne olacak sence” diyorum:
“Bak, biz parlamentoya 80 vekil gönderdiğimizde artık barış gelir diyorduk, ne ki bu iş başımıza geldi, devlet saldırdı, anladık ki parlamento da yalan. Şimdi seçimden, parlamentodan kimse bir şey beklemesin... Direnerek çözeceğiz, kendimizi yöneteceğiz, başka yolu yok.”
Gençlerden duymaya alışık olduğum bu sözleri 50 yaşını çoktan aşmış bir Botanlı anneden dinlemek beni düşündürmedi desem yalan olur. İdilli anaların dilinden düşen sözler kırılmanın derinliğinden geliyordu kuşkusuz. Aynı soruyu sorduğum pek çok kişiden de benzer umutsuzluk ya da kopuş duygusuna rastladım.
HDP’li heyetin İdil öğretmen evine gelmesi ve akşam saatlerinde değerlendirme toplantısı alma kararını duyurmasının ardından Diyarbakır’a dönerken, yarın Cizre için aynı yolları bu defa başararak yeniden gitme planı yaparken buluyorum kendimi… Hac yolunda yürüyen ve “varamasam da yollarında ölürüm” diyen karınca misali. (YG/HK)
* Fotoğraf: Mehmet Sıddık Kaya - Şırnak / AA