“Bu maden bizi açtı. Şimdi İstanbul, Ankara bilmem nere… Ne kıvrak lazım bana, ne manto lazım. Şalvarla gittim anam, şalvarla. Bu dışımın değişikliği. Ya içim? İçim de değişti. Sesimi çıkarmayı öğrendim, korkmamayı...’’ (Ovacık Köyü’nden Ayşe Girgin)[1]
Orman kesimlerinin henüz sıradanlaşmadığı, HES’ler ve termik santrallerin dört bir yanı sarmadığı senelerde İzmir’in Bergama ilçesinde Türkiye’nin ilk altın madenine karşı uzun soluklu bir mücadele yürütüldü. Bergama direnişi, ön saflarında köylü kadınların bulunduğu yaratıcı sivil itaatsizlik eylemleri ve hukuki kazanımlarıyla medyanın gündeminden yıllarca düşmedi.
Madene karşı eylemlilik 90’ların başında filizlendi, 96’da firma binlerce ağacı kestikten sonra kitleselleşti ve 2000’lerin ortasına kadar devam etti. Köylülerin geniş eylem repertuvarı arasında unutulmayanlar: nüfus sayımına katılmama, referandum, yarı çıplak yürüyüşler, maden işgali, Boğaz Köprüsü’ne zincirlenerek trafiği kilitleme...
Altın madeninin kapatılması için ilk dava 94’te açıldı, aynı avukatlar hala davanın peşinde. Yıllar boyunca madenin kapatılması yönünde onlarca yargı kararı uygulanmamış olsa da Ege Çevre ve Kültür Platformu’ndan (EGEÇEP) avukat Arif Cangı, yakında madenin ÇED raporunun iptal edileceğinden umutlu.
Bergama dünden bugüne
Almanya ve Avusturalya menşeli şirketlerin ortaklığında kurulan Eurogold firması 16 Ağustos 1989’da maden arama ruhsatı aldı, 1991’de tesis inşaatına ve maden için ön hazırlıklara başladı. 2005’ten beri Koza Altın İşletmeleri tarafından işletilen maden ocağı 90’lar ve 2000’lerde birçok kez el değiştirdi, hisseleri Amerika, Almanya, Avusturya, Fransa ve Kanada menşeli şirketler arasında gidip geldi.[2]
Mücadelenin ilk yıllarında yöre halkını madene karşı örgütleyen Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın oldu. CHP’li Taşkın, belediyenin imkanlarını seferber ederek bilim insanlarını ilçe merkezinde panellere çağırdı, halkı siyanürlü altın madeninin yaratacağı ekolojik tahribata dair bilgilendirdi. Kaynarca fay hattının çok yakınında bulunan siyanürlü atık havuzunun çatlaması gibi birçok riskten bahseden bilim insanlarının geçimini topraktan kazanan köylüleri ikna etmesi çok zor olmamıştı.
92 yazında başlayan eylemler, 93’te sıklaştı, firmanın binlerce zeytin ve çam ağacını kesmesi üzerine Kasım 1996’da kitleselleşti. 15 Kasım 1996’da köylüler İzmir-Çanakkale yolunu altı saat boyunca trafiğe kapattı. Yaklaşık 10 gün sonra binlerce Bergamalı sağanak yağmur altında ellerinde tabutlar ve ‘mezarımızı kazmayın’ sloganlarıyla belediye bandosunun çaldığı Chopin’in cenaze marşı eşliğinde protesto yürüyüşü yaptı.
Madende dinamit patlatılmaya başlanınca 1997’de 50’nin üzerinde eylem yapıldı. 22 Nisan 1997’de sabaha karşı 4000 civarında köylü maden sahasını işgal etti. Aynı sene Danıştay’ın kapatma kararı uygulanmayınca “apaçi eylemi” yapıldı, yüzlerini boyayan köylüler ellerinde baltalarla maden etrafında nöbet tuttu. 26 Ağustos 1997’de üç otobüs dolusu köylü kendilerini Boğaz Köprüsü’nün parmaklıklarına bağlayarak trafiği iki saatliğine tıkadı. Yargı kararının uygulanmamasına tepki olarak 30 Kasım 1997’de yapılan nüfus sayımında 8 köyden yaklaşık 10 bin kişi kendilerini saydırmadı, “hükümet bizi saymıyorsa biz de sayılmayız” dedi.
Bergama köylüleri 97 ve 1999’da Akkuyu Nükleer Santrali’ne karşı da eylemler yaptı. Bergamalı erkeklerin yarı çıplak eylemlerinden ilham alan Akkuyu direnişçileri de eylemlere üstsüz gitmeye başladı.
Altın madenine karşı direniş, kadınlar için de dönüştürücü oldu. Rahime Özyaylalı, köylü kadınların eskiden tek başlarına Bergama’ya bile gidemediklerini anlatıyor: “Ehliyet alsaydım ayıplanırdı, mücadele bunları değiştirdi. Şimdi erkek kadın ilişkileri çok rahat.” Köylü kadınların örtünmek için kullandıkları kıvrakları da eylemlerde çıkarttığını anlatan Özyaylalı, ‘’Kadın jandarmayla konuşacak, kıvrak çekecek yüzüne, olacak iş mi? Bir şalvar, üstüne bir gömlek, bir yemeni… Herkes bizi köy kıyafetiyle kabul etti” diyor.[3]
Gandhi 2000’lere uyarlanınca
90’ların ortasından itibaren eylemler eski CHP İlçe Başkanı Oktay Konyar öncülüğünde örgütlendi. Konyar, “şiddetsiz ama ses getiren” eylem biçimleri üzerinde yıllarca düşündüğünü, Gandhi’yi 2000’lere uyarlamaya çalıştığını anlatıyor.[4] Bergama köylülerinin kültürlerine son derece uzak olan çıplak yürüyüş gibi fikirler Konyar’dan çıkmıştı. Konyar’a ‘Asteriks’, eylemlere çizgili pijamasıyla katılan Bergamalı Bayram Yıldız’a ise ‘Hopdediks’ lakabı takılmıştı.
Hukuki kazanımlar
Aliağa, Akkuyu, Gökkafes... |
90’lardaki diğer kitlesel ekoloji mücadeleleri Aliağa Termik Santrali’ne ve Akkuyu ‘atom santrali’ne karşı yürütüldü. 6 Mayıs 1990’da termik santrale karşı on binlerce kişi ele ele tutuşarak İzmir Konak’tan Aliağa’ya kadar insan zinciri oluşturdu. Sonuçta hükümet projeden vazgeçildiğini kamuoyuna ilan etti. Santral, 2008’de ENKA’ya üretim lisansı verilmesine kadar gündeme gelmedi. Bu yıllarda İstanbul’da gerçekleşen geniş katılımlı eylemler Park Otel ve Gökkafes inşaatlarına karşı ve Hasanpaşa Gazhanesi’nin korunarak kültür merkezi yapılması için gerçekleşti. Ayaspaşa Çevre Koruma Derneği’nin başlattığı hukuk mücadelesi sonucunda 1993 ve 1994’te Park Otel’in 17 katı yıkılmıştı. |
Yeşiller Partisi’nin kurucularından Avukat Senih Özay, Kasım 1994’te Bergamalı 652 yurttaş adına İzmir İdare Mahkemesi’nde dava açarak Eurogold’un faaliyet izninin iptalini istedi. Özay’ın da dahil olduğu, İzmir Barosu Çevre Komisyonu’ndan doğan Çevre Hareketi Avukatları yıllarca hukuk mücadelesini kesintisiz yürüttü.
1997’de Danıştay, Anayasa’nın ‘Sağlıklı ve Dengeli Bir Çevrede Yaşama Hakkı’na dayanarak siyanürlü altın madeninin kamu yararına aykırı olduğuna dair tarihi bir karar verdi. Ancak şirket kararı uygulamak yerine faaliyetlerini hızlandırdı.
Maden 22 senelik hukuk mücadelesi içinde sadece iki kez kapatıldı. İlkinde, 2 Nisan 2002’de 24 saatten az süre mühürlü kaldı.[5] Ardından 19 Ağustos 2004’te kapatıldı ve 20 Mayıs 2005’te tekrar açıldı. O günden beri işletiliyor.
1992’den beri hukuki mücadeleyi yürüten avukatlardan Arif Cangı, kitlesel eylemlerin 2000’lerin ortasında sönümlendiğini, yargı kararlarının uygulanmamasının köylüleri yıldırdığını belirtiyor.
Cangı, 2005’te Çamköy’deki Dünya Çevre Günü anmasında ve 2006’da Barış Festivali’nde maden firması çalışanlarının köylülere sert şekilde saldırmasının da mücadeleyi zayıflattığını belirtiyor. Geçimlerini tarımdan sağlayamayan birçok köylünün madende çalışıyor olması önemli bir sebep. Hareketi örgütleyen bazı kişilerin de çeşitli anlaşmazlıklardan dolayı ayrı düşmüş oldukları biliniyor.
Yerel örgütlenme, uluslararası dayanışma ağı
Doktora tezini Bergama’da sivil itaatsizlik üzerine yazan Sosyolog Dr. Baran Alp Uncu, STK’ların yürüttüğü birçok çevre kampanyasından farklı olarak yerel halkın hareketin asıl taşıyıcısı olması ve Türkiye’nin toplumsal hareketler repertuvarına yeni protesto biçimleri sokan şiddetsiz sivil itaatsizlik eylemlerinin Bergama’yı ayırt eden özellikler olduğunu belirtiyor. Uncu’ya göre Bergama’nın bir diğer özelliği de ilk defa yerel mücadeleyle eş zamanlı olarak akademisyenler, hukukçular, meslek odaları ve çevre örgütlerini bir araya getiren uluslararası bir dayanışma ağı örülmüş olmasıydı. (Eİ/HK)
Fotoğraflar:
Manşet ve ilk iki fotoğraf: Ankara eylemi, fotoğraflar Timur Danış'a ait. Dördüncü fotoğraf, Bergama köylülerinin Akkuyu eylemine desteğinden.
[1] Üstün Bilgen Reinart (2003), Biz Toprağı Bilirik: Bergama Köylüleri Anlatıyor, Metis Yayınları, İstanbul, s.171.
[2] Eurogold’u Avusturalya (Normandy Poseidon) ve Alman (Metal Mining Co.) firmaları 89’da kurdu. 94’te Fransız ve Kanadalı ortaklar girdi. 99’da diğer ortaklar çekilince firma tamamen Avusturalya menşeli Normandy’ye geçti, adı Normandy olrak değiştirildi. 2001’de dünyanın en büyük altın şirketlerinden Amerikalı Newmont şirketi tüm hisseleri satın aldı. 2005’te şirket Koza-İpek Holding’in kurduğu Koza Altın İşletmeleri A.Ş.’ye geçti.
[3] Üstün Bilgen Reinart, agy, s.171.
[4] Üstün Bilgen Reinart, agy, s.59-79.
[5] İzmir Bölge İdare Mahkemesi, Sağlık Bakanlığı'nın madende üretim için verdiği bir senelik deneme izninin yürütmesini durdurunca maden 2 Nisan’da mühürlendi. Ancak Bakanlar Kurulu, “ülkenin ekonomik menfaatleri gereği” yargı kararlarına rağmen madenin çalıştırılmasına karar verdi. Karar Ecevit/Bahçeli/Yılmaz Koalisyon Hükümeti tarafından gizlilik kararıyla imzalandı ve maden 24 saatten kısa süre içinde tekrardan açıldı. Sağlık Bakanı Osman Durmuş açıklamalarında madenin “sağlık açısından sakıncası olmadığını” öne sürmüştü.