Onuncu Kalkınma Planı geçen hafta TBMM’de görüşülerek kabul edildi. İlk planların hazırlanması, meclise sunulması, kabulü tartışmalara yol açardı. Hatta kabul edildikten sonra bile, planın uygulanması ile ilgili tartışmalar yaşanırdı. Planlar artık eskisi gibi heyecan yaratmıyor. İnsanlar yeni bir plan dönemine geçildiğinin farkında bile değil.
Ekonomiden başlayarak hayatın her alanı piyasanın işleyişine terk edildikçe plan kavramının önemini yitirmesi normal. Planın yaşamımızın üzerinde fazla bir etkisinin olmayacağını, buna karşılık kontrol edemeyeceğimiz ve çok da iyi tanımlayamayacağımız çok sayıda faktörün kendimizi ve çevremizi doğrudan biçimlendireceğini biliyoruz.
Yine de, her seferinde biraz daha azalmakla birlikte, planların hala üzerimizde belirli bir etkisi var. Çünkü planlar siyasi iktidarların niyetlerini derli toplu biçimde ortaya koyan belgelerdir. Siyasi iktidarların bizi yönetirken neleri yapmayı düşündüklerini plana yazdıkları ve yazmadıkları hususlardan anlamak mümkündür.
Plan seçim öncesi halkı ikna etmek üzere hazırlanmış bir belge olmadığından, iktidarın gerçek amaç ve hedefleri dışında vaatlerde bulunmasına gerek yoktur. Bu bakımdan planda yazılanları iktidarın gerçekten yapmak istediği ve yapacağını halka taahhüt ettiği konular olarak varsayabiliriz.
Bununla birlikte, çoğu durumda plan hedeflerine ulaşılamadığını biliyoruz. Bu durumun çeşitli teknik nedenleri olabilir. Planı hazırlarken kullanılan varsayımlar gerçekleşmemiştir, uluslararası koşullar planın hazırlanma sürecinde kestirilemeyecek ölçüde değişmiştir, projelerin hayata geçirilmesinde teknik ya da finansal sorunlar yaşanmıştır.
Veya hiç de teknik sayılamayacak nedenlerle plan hedeflerine ulaşılamamış olabilir. Mesela hükümet planı hazırlarken uygulamayı düşündüğü bazı politikalardan daha sonra vazgeçmiştir veya parlamentodaki dengelerin değişmesi nedeniyle, istediği halde bu politikaları uygulayamamıştır. Son ihtimal en kötü olanı; hükümet plana önem vermediği için, gayriciddi olduğu için rastgele hedefler koymuş, hedeflerin gerçekleşmesini umursamamış da olabilir.
Bütün bunları dikkate alarak, Onuncu Planı incelemeye başlamadan önce Dokuzuncu Planın uygulamalarına göz atmakta yarar var. 2007-2013 yıllarını kapsayan Dokuzuncu Plan dönemi bu yıl sona eriyor. Tüm bir plan dönemini değerlendirme olanağımız var.
Dokuzuncu Plan bütün diğer planlar içinde iki önemli özelliğe sahip. Bir kere, bütün planlar beş yıllık süre için hazırlanırken, Dokuzuncu Plan yedi yıllık bir süreyi kapsıyor. Buna gerekçe olarak Avrupa Birliği’nin yedi yıllık bütçeler hazırladığı, yakında biz de Birlik üyesi olacağımızdan, uyum maksadıyla yedi yıllık plan yapıldığı söylenmişti. Bu durumda, Onuncu Planda yeniden beş yıllık planlara dönülmesine bakarak Avrupa Birliği’nden ümidin kesildiğini çıkarmak mümkün.
Fakat büyük ihtimalle asıl neden “Beş Yıllık Kalkınma Planı” kavramından duyulan rahatsızlıktı. Ne de olsa deregülasyon lafının dillerden düşmediği, neoliberal fırtınanın farklı görüşlere göz açtırmadığı yıllarda hazırlanmıştı. Nitekim ortaya plan nitelemesini hak etmeyecek kadar üstünkörü bir metin çıkmıştı.
Dokuzuncu Planın bir diğer özelliği de, planı hazırlayan hükümetin plan dönemi boyunca iktidarda olmasıydı. Bu çok istisnai bir durumdur, birçok plan bir parti tarafından hazırlanmış, ancak plan döneminde başka partiler iktidarda olmuştur. Daha önceki planlar içinde sadece Beşinci Plan döneminde bu durum yaşanmamıştı. Beşinci Plan Anavatan Partisi tarafından hazırlanmış ve plan dönemi sonuna kadar aynı parti iktidarda kalmıştı.
Planı hazırlayan hükümetle uygulaması gereken hükümetin farklı olması ciddi bir sorundur. Çoğu hükümet, farklı öncelikleri olduğundan başka partilerin hazırladığı planı uygulamak istemez. Dokuzuncu Planda bu sorun yaşanmadı, AKP hükümeti planı hazırladı ve uyguladı. Bu bakımdan plan hedeflerinin gerçekleşme düzeyi hükümetin başarısını gösteren bir ölçüt niteliğindedir.
Plan hedeflerinin gerçekleşme düzeyini incelerken öncelikle büyüme oranına bakmak gerekir. Dokuzuncu Planda yıllık ortalama yüzde 7 reel büyüme hedeflenmişti ancak bu dönemde yılda ortalama yüzde 3,3 büyüme hızı yakalanabildi. Büyüme hızındaki sapma sektörel büyüme oranlarına da yansıdı. Tarımda büyüme hedefi yüzde 3,6 olmasına karşın gerçekleşme yüzde 2,1 oldu. Sanayide yüzde 7,8 büyüme hedeflenirken, gerçekte yüzde 3,7 büyüme sağlanabildi. Hizmetlerde hedef yüzde 7,3 büyümeydi ancak yüzde 4 büyüme sağlanabildi.
Sabit sermaye yatırımlarında da benzer bir durum görülüyor. Dokuzuncu Plan döneminde kamu sabit sermaye yatırımlarının GSYH içindeki payının yüzde 5,6’dan yüzde 6’ya çıkması hedefleniyordu. Buna karşılık Onuncu Planın geçen dönemi değerlendiren bölümlerinde kamu sabit sermaye yatırımlarının GSYH içindeki payının yüzde 3,8’den yüzde 4,5’e çıktığı açıklanıyor ve “plan hedefleri gerçekleşmiştir” deniyor.
Onuncu Planda kamu sabit sermaye yatırımlarının gerçekleşmesiyle ilgili ilginç bir ifade var. Bilindiği gibi Dokuzuncu Plan döneminde en çok yatırım ulaştırma sektöründe yapıldı. Planda ulaştırma yatırımlarının toplam kamu yatırımlarındaki payı yüzde 30,2 olarak saptanmasına rağmen gerçekleşme yüzde 37,4 düzeyine kadar yükseldi. Onuncu Planda bu durum, ulaştırma sektörüne ağırlık verilmesi nedeniyle öteki sektörlerdeki yatırımlar plan hedeflerinin altında kalmıştır, diye açıklanıyor.
Özel sabit sermaye yatırımlarında da benzer bir durum söz konusu. Dokuzuncu Planda özel yatırımların GSYH içindeki payının yüzde 15,6’dan yüzde 18,2’ye çıkması hedefleniyordu. Ancak plan dönemi sonunda yüzde 16,4 düzeyinde kaldığı anlaşılıyor. Özel yatırımların büyümesindeki yetersizlik kamu yatırımlarından çok daha önemli zira planda her yıl ortalama yüzde 9,4 oranında artacağı varsayılıyordu, gerçekleşme yüzde 2 düzeyinde kaldı.
Özel yatırımları değerlendirirken KOBİ’lerin durumuna ayrıca bakmak gerekiyor. KOBİ’lerin özel yatırımlar içindeki payı artmakla beraber, bu şirketlerin genel sorunlarına iyileşme belirtisi görülmüyor. Plan döneminde KOBİ’lerin hem katma değerde hem de istihdamdaki payları yüzde 3 oranında azalmış.
Dokuzuncu Plan döneminde tarım sektörünün pek parlak bir görünümünün olmadığı Onuncu Planda da kabul ediliyor ve bu durum 2007 yılında yaşanan kuraklığa bağlanıyor. Kuraklık nedeniyle tarım ürünleri ithalatının miktar ve değer olarak arttığı belirtiliyor. Sonuçta, plan dönemi boyunca tarım ürünleri ihracatı 3,6 milyar dolardan 5,4 milyar dolara çıkarken, ithalatı da 2,9 milyar dolardan 7,5 milyar dolara yükselerek ihracatı aşmış.
Dokuzuncu planda yıllık istihdam artışı hedefinin yüzde 2,7 olduğu, buna karşılık yüzde 3,3 oranında büyüme sağlandığı belirtiliyor. Ancak plan dönemi başında yüzde 10,2 olan işsizlik oranının dönem sonunda yüzde 7,7’ye inmesi hedeflenirken, yüzde 9,2 düzeyinde kalınmış. Enflasyon hedefinde de benzer bir görünüm var. Planın dönem sonu enflasyon hedefi yüzde 3 olduğu halde, 2012 yılında yüzde 6,2 enflasyon gerçekleşti, 2013’de daha da yükselecek gibi görünüyor.
Dokuzuncu Planın belli başlı hedeflerinin hiç birine ulaşılamadığı hatta çoğu hedefe pek yaklaşılamadığı anlaşılmaktadır. Plan aynı parti tarafından hazırlandığı ve uygulandığına göre, muhtemelen gerek hazırlık gerekse uygulama aşamalarında hükümet tarafından kaale alınmamıştır. Onuncu Plan, eleştirilecek çok yanı olmakla birlikte, daha ciddi bir görünüm vermektedir. Hiç olmazsa bundan sonra hükümetin plan kavramını ciddiye almasını dileyelim. (BD/EKN)