Ben mi çok duygusallaştım, psikolojik olarak yıprandım yoksa hayal ettiğim dünyanın adım adım yakınlaştığını gördüğüm için mi bu hassasiyetim duyduklarıma karşı?
Sanırım birçoğumuz bu tarz şeyler hissediyoruz. Gezi Parkı çocuklarının videosunu ya da Stockholm’den gelen bir direnişe destek videosunu izlediğimizde ağlıyoruz birçoğumuz muhtemelen. Ben ağlamaya aslında Ethem Sarısülük’ün cenaze gününde Kızılay’da polis şiddetine maruz kaldığımda başladım. Bana ağlamamamı söyleyenlere “Utanıyorum böyle insanların beni yönetmeye çalışmasından, üzerimde baskı kurmasından” diyordum. Gördüğümde neler hissedeceğimi bilmediğimden yıkamadığım bir rulo filmim de var o günden kalan. Delilim var!
Vicdan… Twitter’da yapılan vahşeti anlatmaya çalışan insanları tutuklamak yerine eli sopalı bıçaklı cengaverlerinize insan olmayı öğretin. Köşeye sıkışmış bir tek kişinin üzerine çullanan iki TOMA’nızı alıp, coplarınızı atın ve “N’apayım osurayım mı?” demek yerine duvar yazılarından aşina olduğumuz bir fikri benimseyin: Yani “Simit satıp onurlu yaşa”yın.
Vicdan… Gezi Parkı tutuklamalarıyla ilgili Etkin Haber Ajansı’nın mutfak önlüğünü doktor kullanmıştır diyerek delil olarak almak yerine, toprağı biraz kazıyıp kaybettiğiniz vicdanlarınızı arayın. Amerika’nın destek konuşmalarına sevineceğinize Brezilya başbakanının halkı destekleyici tavrından utanın. Sosyal medyada dolaşan o kadar fotoğraf ve video varken insanları aptal yerine koyarak “delil yetersizliğinden” işlemler yapmayın.
Vicdan… Bana öğretilen bütün dinlerde merhamet ve sevginin çok önemli olduğudur. Bir yandan din savaşlarının meşru olduğunu da gördük. Bu mu yaptığınız? İnsanların en zayıf noktası inançtır ve bunu kullanmayı kendinize görev bilmişsiniz; peki sizin zayıf noktanız insanların uyanışı mıdır?
Çok geç; belki de bunun farkında olduğunuz için evdeki yüzde elliyi sokağa çıkarttınız. Merak ediyorum bizi şaşırtmak, daha doğrusu hayretler içerisinde bırakmak için deneyeceğiniz başka yöntem kaldı mı? Öyle ki biz canlı yayında –tabi sizin yandaşınız olmayan alternatif medya sayesinde- revir olduğunu bildiğiniz otelin içine saldırdığınızı gördükten sonra, doktorları, sizin pislettiğinizi temizlemeye çalışan avukatları tutukladığınızı gördükten sonra herhangi bir şeye şaşıracak mecali kendimizde bulur muyuz?
İnsanlar uyandı. Bu direniş aynı zamanda bir uyanıştır. Sizin tazyikli ve kimyasallı su sıkarak, tarihi geçmiş veya geçmemiş biber gazı atarak yaratmaya çalıştığınız fiziksel acıdan çok psikolojik acıdır. Bir insanı hedef alarak attığınız kapsülden yaralanmış kafayı, yüzü veya vücudun herhangi bir yerinde oluşan yarayı diğerlerinin görüp panik olması ve yine psikolojik olarak acı çekmeleridir asıl amacınız. Asıl amacınız pes ederseniz itibarınızın zedelendiğini kabul etmenin utancını gölgelemektir. Siz bütün direnişçileri öldürseniz de fikirler yüzyıllar öncesinden bugüne geldiği gibi bizden sonrasına da gidecektir. Bizde can korkusu bile bırakmadınız; çünkü o kadar çok fedakarlık yaptık, o kadar çok şey kaybettik ki zarar görmemek için, artık korkacak pek bir şeyimiz kalmadı…
Birçok insan bunları düşünüyor.
Birçok insan Mustafa Kemal’in askeri olduğunu hissetmemesine rağmen bu sloganları atanlarla beraber yürüyor.
Birçok insan namaz kılmamasına rağmen namaz kılan insanları koruyor.
Birçok insan Hrant Dink’in hayaliyle birlikte yürürken, bir kısım insan aslında onu benimsememiş olsa da devam ediyor.
Birçok kadın “Jin jiyan azadi” diye bağırırken birçok kadın Türkçe dile getiriyor isyanını.
Biz halkız. Biz her yerdeniz. Biz bu toprakların bir araya getirdiği onurlu insanlarız. Bizim örgütlenmeye ihtiyacımız yok. Bizim örgütümüz özgürlük mücadelemizdir.
Sanırım birçok insan böyle düşünüyor.
* Buse Kaynarkaya , Ankara Üniversitesi