Öncelikle şunu belirtmek isterim, yazacağım düşünceler tamamen şahsıma aittir. Direnişteki diğer arkadaşlarımı bağlamaz, ben ormandaki tek ve hür bir ağacım. Hükümetin belki referandum yapabiliriz açıklaması kesinlikle yeterli değildir ve son derece samimiyetsizdir.
Gezi Parkı eylemleri zaten parktaki bir avuç barışçıl çevreci "azınlığın" sesini duyuramaması ve insanlık dışı bir muamele görmesi üzerine başlamıştır. Siz azınlıkların temsil edilmedikleri kaygısıyla demokratikleşmek adına başlattıkları bir mücadeleyi, üstelik her genel ve belediye seçimi sonrası ortaya atılan usulsüzlük ve hile iddialarına bizi tatmin eden cevaplar veremezken, yine doğası gereği çoğunluğun azınlığa hükmetmesini getiren referandum önerisiyle bitiremezsiniz.
Kamu yararını ilgilendiren konularda referandum yapmak mantıksızdır. Bu konuların uzmanları vardır ve bu durumlarda yargısal süreç işler. Ortada yargı tarafından yürütme kararı durdurulmuş bir proje varken, ne olursa olsun bu iş olacak yaklaşımıyla ağaçları sökmeye başladınız. Karşınızda usulsüz iş yapıyorsunuz diye duran, yasaları ve yeşili korumaya çalışan insanları şiddet uygulayarak durdurmaya, seslerini kesmeye çalıştınız. Aradan 15 gün geçtikten, arkadaşlarımız öldükten ve yaralılarımızın sayısının kaç bin olduğunu biz bile sayamıyorken, şimdi de kurnazlıkla çoğunluğunuzu kullanarak bizi referandumda ezmeyi ve üstelik yasal itirazları da böylece geçiştirmeyi; hala samimiyetsizce bu işten karlı çıkmayı ve bir taşla iki kuş vurmayı planlıyorsunuz.
Üzgünüm; attığınız taşlar bu milletin kafasına isabet edip jetonları düşürmüştür ve bugün karşınızda ülkenin genç mimarları, şehir planlamacıları, psikologları, sosyologları, bilim insanları, medya ve iletişim mezunları, iktisatçıları, ekonomistleri, mühendisleri ve daha birçok meslek kolundan öğrenciler ve yeni mezunlar, bazı milletvekili ve sanatçılarımız vardır. Biz gençler büyüklerimizce eleştirildiğimiz ve itham edildiğimiz gibi kitap okumayan, memleket sorunlarına ilgisiz gençler değiliz; size bunu parkta hayata geçirdiğimiz rengarenk dünyamızla, kütüphanemizle ve bostanımızla umarım kanıtlamışızdır. Yalnızca "ben ne yapabilirim ki..." diye içleniyorduk ve umutsuzduk, komün yaşam bize hayat verdi, artık "ben ne yapabilirim?" diye soruyoruz.
Hüseyin Çelik'in açıklamasındaki "kamuya açık bir alandan şu anda kamu faydalanamıyor, bir grubun işgali altında, hayatın normale dönmesini istiyoruz" sözlerindeki ironi beni çok sarstı. Öncelikle park kesinlikle kamunun kullanamayacağı bir halde değildir, emniyet güçleri size geçit verirlerse parka gelip çayımızı içmenizi yemeğimizi yemenizi isteriz. AKP seçmeni ve destekçisiyseniz gelmeniz beni ayrıca mutlu eder, parkımızı tanıtır size evimiz olarak benimsediğimizden etrafı nasıl temiz tuttuğumuzu, içerisinin ne kadar güzel olduğunu gösterir, rehberli bir tur attırırız. Fikirlerinizi ve eleştirilerinizi dinler, taleplerimizi anlatırız. Biz zaten kamuya açık alanın kamuda kalmasını istiyoruz; otel ve ya alışveriş merkezine dönüştürülerek birilerinin tekeline girmesine karşıyız. Sayın Çelik, inanın sizden çok daha fazla hayatın normale dönmesini istiyoruz. Siz yataklarınızda rahatça uyurken, biz "doktooor, sedyeee" diye bağırmaktan, ses bombalarıyla ve gazla sürekli taciz edilmekten, günlerce uykusuz kalmaktan ve en acısı sabaha kadar yaralı arkadaşlarımızı taşımaktan, bu gece ölen olmasın artık diye dua etmekten hiç memnun değiliz. İşsiz güçsüz insanlar değiliz; evimize, okulumuza, laboratuarlarımıza dönmeyi dört gözle bekliyoruz.
Ancak, bugün bir kez daha Ethem'in beyin ölümü haberiyle yıkıldık, şimdi Evren Köse'nin ve durumu kritik olan tüm arkadaşlarımızın hayata dönmelerini bekliyoruz. Emniyet hala Ethem'i vuran polisin kimliğini açıklamayıp yargıdan kaçırırken, ölen ve yaralanan arkadaşlarımızın davaları günlerdir açılmamışken; adliyeye girip avukatları yaka paça götürürken, objektif haber alabildiğimiz az sayıda televizyon kanalını RTÜK eliyle cezalandırırken, daha dün gece meydanı orantısız güç sözcüğünün bile komik kalacağı bir biçimde gazlamışken bizden evimize dönmemizi talep edemezsiniz.
Bizim temsilcilerimizin Bülent Arınç'a ilettikleri talepleri beğenmediniz ve cevap vermeye bile tenezzül etmediniz, bunun yerine bizim tanımadığımız ve bizi temsil etmeyen insanları toplayıp onlarla güya görüştünüz. Siz referandum fikrine çoğu sıcak baktı derken, sizden sonra açıklama yapan İpek Akpınar "bu konu bize sorulmadı" dedi. Sormak istiyorum, kimi kandırıyorsunuz?
Taleplerimiz bellidir ve günlerdir usanmadan Taksim Dayanışması tarafından tekrar edilmektedir. Artık bizi kurnazlıkla alt etmeye ve karalamaya çalışmaya; bize şiddet uygulamaya son verin. Temsilcilerimizi dinleyin ve taleplerimiz üzerinden bizimle anlaşmaya çalışın. Bizim asla ülkemizi dünyaya kötü göstermek, "düşmanlarımızı" sevindirmek, faizleri yükseltmek gibi amaçlarımız yoktur; böyle aşağılık amaçlar uğruna kimse hayatını riske atmaz. Biz parkımızı ve vatanımızı çok sevdiğimiz için direnmeye devam edeceğiz. Hiç olmazsa anlaşana kadar, şu biber gazıyla ses bombası kirliliğini kesin de parkta temiz havada uyumanın, ağaçların yaprakları arasından yıldızları ve gün doğuşunu seyretmenin keyfini çıkaralım. (NB/HK)