Kısa bir süre öncesine kadar kendisini hükümetin çizgisinde ve ilgi alanında hissetmeyen birçok kişi için umutsuzluk en hakim histi. İktidar partisi tarafından dışlanmışlık hissi ve alternatif olacak bir muhalefetin olmayışı birçok kişi için çaresizliğin boyutlarını mercek altındaki gibi olduğundan da büyük bir halde sunuyordu günlük yaşamda. Bir ağacın dalları etrafında şekillenen, hürriyet emelinde hak ve özgürlüklerinin haklı bir talebi olarak bir grup insan çıkıp Gezi Parkı’nı savunmaya başladığında hayal bile edemeyecekleri bir akıma kanal açmış oldular. 100 yıldan uzun süredir Türkiye toplumunun gerçekleştirmesi beklenen demokratikleşme hareketi ilk defa umut verici bir şekilde sürüyor.
Daha önce ‘halk kendi için iyi olanı bilmez’ düsturundan hareket edip defalarca toplum yerine karar veren silahlı bir düşünce olduğundan yıllar boyu sekteye uğrayan bu hürriyet ruhu, bu defa bir şans bulabilirse şayet Türkiye’nin demokrasi atağı olacaktır. Şu an hükümet yetkililerinin korkusunu saldığı ekonomik çöküş ve yükselecek faiz oranları da varsayımsal yaklaşımlar olarak tarihe not düşülecektir.
Tarihinde ilk defa birliktelik ve kenetlenmişlik duygusunu bu denli yoğun yaşayan Türkiye bütün dünyanın gözleri önünde sivil bir direnişle hükümetinin yürüttüğü politikalara ilk defa karşı duruyor. Bunu yönlendirenin bir siyasi parti olmadığı aslında direnişin ne kadar başarılı bir şekilde sürebilmesinden belli. Bir siyasi partinin yönlendirmelerine değil, 21. yüzyılın bireyselciliği ve şahsi karakterinde kendi özgürlüklerini isteyen milyonların karşısına şu an var olan partilerden ve siyasilerden hiçbiri çıkıp da ben sizleri temsil ediyorum şeklinde bir önermede bulunamaz da.
Kendi kararlarını vermiş, taleplerini belirlemiş, yaşam hakkına ve tarzına saygı duyduğu kadar kendisininkilere de saygı duyulmasını bekleyen dev bir kitle dolduruyor bugün meydanları. Bilgi Üniversitesi’nin yapmış olduğu araştırmadan çıkan sonuca bakıldığında bu kitlenin bireysel hürriyetleri ne kadar samimi olarak istediğini anlamak da mümkün. Yeterli kararlılığı sürdürdüğü takdirde, bu akımın muhtemel bir seçimde iktidarı demokratik bir şekilde değiştirmesi, ve gelecek olan herhangi bir alternatife karşı kullanacağı kozları çok iyi bildiği mesajını vermesi işten bile değil.
Kendi aralarında örgütlenerek, bilerek isteyerek ve tamamen gönüllü olarak dijital çağın tüm olanaklarını kullanıp akın etti insanlar oraya. Yaşları, kökenleri, birçok konuda tercihleri bambaşkaydı. Bir tek sesle haykırdılar tazyikli su ve gaz yüzünden konuşamadıkları sürede, daha fazla hürriyet ve demokrasi istiyoruz diye. Siyasi taleplere dönüşen Gezi Parkı direnişinin bugünlere gelmesinde büyük emeği geçen çevik kuvvet ekiplerinin müdahaleleri olmadığı zamanlar parklarda, bahçelerde kitaplar okudular, şarkılar bestelediler ve söylemek mümkün olabilir belki: sınırsız hürriyet ortamında, kimsenin birbirine karışmadığı özgürlükler diyarında yaratıcılık patlaması yaşıyor bir ulus. Son 10 günün şiirleri, edebiyatı, müthiş ilhamı ve yaratıcılığı yalnızca demokrasi ortamında ortaya çıkabilecek bir yoğunlaşmanın eseri olabilir. Ve umalım ki hep birlikte sağlanabilecek daha da güzel bir demokratik sivil toplumun temel çekirdeği Gezi Parkı’ndaki ağaçların arasında yeni bir fidan olsun geçmişiyle yüzleşmiş geleceğine umutla bakan kuşaklar için.
Yapılan bazı analizler sonucunda geleneksel siyasi değerlendirme uzmanlarının vardığı sonuç, bu hareketin siyasileşmesi ile kendi arasında bölünerek etkisini yitireceği öngörüsü. Bugün meydanlarda erkekler ve kadınlar, eşcinseller, yeşiller, korsanlar, feministler, maçolar, sakallılar, bıyıklılar, keller, şişmanlar, zayıflar, etekliler, türbanlılar, sağcılar, solcular, liberaller, muhafazakarlar, Türkler, Kürtler, Lazlar, Rumlar, Ermeniler, Museviler, Romanlar, Pomaklar, Çerkezler, Bulgarlar, Romenler, ve dünyanın dört bir yanından hürriyet sevdalısı binlerce insan bulunuyor. Bu kişilerin çok renkli sesinin birleştiği bir nokta var olduğunu kabul edersek, bu sesin yalnızca AKP karşıtlığı olmadığını söylemek bence mümkün. Belki de meydanlardan haykırdıkları bu insanların artık sistemin içindeki eski düşüncelerin, ayrıştırmaların, gereksiz gerilimlerin ve en önemlisi de eski sistemin savunucularının toplumlara yeni bir bakış açısıyla hümanist çerçeveden bakan kişilerle değiştirilmesi gerekliliğidir. Belki de parça-demokratik prensipler üzerinden anlaşılabilecek bir post-modern doğrudan ve katılımcı demokrasi anlayışını herkesin benimsemesinin zamanı gelmiştir belki.
Ve meydanlarda gazdan, biberden, coptan bunalmayıp da yağmur altında ıslanan yüzbinlere; en karanlık gecenin sabahı bile şafağı görmüştür…
“Bir ağacın yemyeşil yaprağı ile birleşti bir memleket, yüzyılların yapamadığını yaptı yüz yıllık ağaçlar ve dur dedi toplum kendisine bir nefes bırakmayanlara.”
* Fotoğraf: Haluk Kalafat