Son söyleyeceğimi ilk söyleyerek başlayayım yazıya: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Taksim Gezi Parkı Direnişi üzerine çok yazıldı, çok yazılacak, ama bütün Gezi Parkı direnişinin özeti budur.
Gezi Parkı mücadelesini başından beri takip eden arkadaşlarımdan Mustafa, 27 Mayıs Pazartesi gecesi beni arayıp, ¨Çabuk gelin Gezi Parkı’na girdiler¨ dediğinde bana çok sıradan bir konuşma yapıyormuşuz gibi gelmişti. Mustafa’nın sesindeki titreme ve samimiyet beni evden çıkardı, yoksa zaten memleketin her yeri, her gün AKP tarafından zaten talan edilmekteydi ve bu bilgi oldukça sıradandı. Evden çıkmadan twitter ve facebook’a ilk bilgileri girdim ve çağrı yaptım. Ben parka vardığımda yirmi kişi olmuştuk.
Parktaki sayımız hızla arttı, medyanın ilk andaki ilgisi, meselenin sosyal medyada epeyce yer etmesi, Gezi Parkı’nın yıkılmasına dönük tepkinin oradaki yirmi kişiyle sınırlı kalmayacağını göstermişti. Yıkım ekibini yirmi kişiyle göndermiş, yıkımı durdurmuş olsak da sabah kadar nöbet tuttuk. Ertesi gün saat 10.00 civarında artık bir şey olmayacağını düşünerek parktan ayrıldıktan 10 dakika sonra müdahale başladı çabuk geri gel diye aradılar.
"Başka bir hayat yaşıyoruz"
İlk müdahalede yine yirmi kişiydik, hızlıca sayımız arttı, saatlerce direndik, gaz yedik, dövüldük ama yine de parkı terk etmedik. Ancak Sırrı Süreyya Önder’in dozeri durdurmasıyla mesele başka bir aşamaya geçti. Müdahalenin yapıldığı günün gecesinde 1000 kişi parktaydık, Çarşamba daha da kalabalıklaştık. Perşembe yapılan şafak operasyonuyla alandan atıldık, Sırrı Süreyya Önder yetişti, yine yıkımı durdurdu. Cuma sabahı tekrar operasyon yapıldı, alandan yine atıldık. Cuma günü bizleri parktan atmalarından sonra parkı bariyerlerle çevirdiklerinde, sabah 10.00’da Divan Otel önündeki açıklamaya, saat 13.00’te Taksim Meydanı’ndaki açıklamaya müdahale edip dağıttıklarında umudumuzu yitirdik. Mücadeleye dair tek kırılmayı o anda yaşadık. Aynı gün akşam saat 19.00’a üçüncü çağrıyı yaptığımızda bu çağrıyı rutin bir toplanma gibi düşünmüştük. Öyle değilmiş...
Akşam sokağa çıktığımızda insanlar çoktan toplanmış, polisle karşı karşıya gelmişti bile. Kalabalığı görünce bu işin bambaşka bir yere evirildiğini anladık. Sokak çatışmaları sabah 06.00’ya kadar sürdü. İnsanlar dinlenip sokağa geri döndüler ve Cumartesi günü saat 16.00’da Taksim Meydanı açıldı. Gezi Parkı, Taksim Meydanı, meydana açılan caddeler Cumartesi gününden beri bizim kontrolümüzde.
Sekiz gündür devletin olmadığı, polisin ve zabıtanın kimseye müdahale etmediği, paranın yerine değişimin, dayanışmanın ön plana çıktığı başka bir hayat yaşıyoruz. Yaşımız ne olursa olsun, kendi 68’imizi yaşıyoruz. Bütün ezberlerin bozulduğu, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyenlerle Abdullah Öcalan’ın askerleriyiz diyenlerin buluştuğu bir yerdeyiz. Velev ki ibneyiz, alışın her yerdeyiz diyenlerle Cuma namazı kılanların buluştuğu bir yerdeyiz. Hepimiz hayatımız boyunca yaşamadığımız ve belki de bir daha yaşamayacağımız bir deneyimi yaşıyoruz. Laf değil bu kez gerçekten tarihi bir an yaşıyoruz, tarihi biz yazıyoruz.
On yıllık AKP iktidarını sarsan, yıkılmaz olduğu hissiyatını yerle bir eden, mücadele azmimizi arttıran, geleceğe daha umutla bakmamızı sağlayan, yeni yetişen kuşağın politikleşme düzeyini başka bir aşamaya taşıyan günlerdeyiz. Türkiye sol hareketinin 70’li yılların sonundan bu güne değin yakalayamadığı kitleselliği, meşruiyeti yakaladığı günlerdeyiz.
Meydanlarda şiddetin, polise karşı her türlü araçla direnişin meşrulaştığı günlerdeyiz. Yüzlerce insanın elden ele kaldırım taşı vererek barikat kurduğu günlerdeyiz. Bir başkaldırı sihrinin, direniş sihrinin herkese yayıldığı günlerdeyiz. Hiçbirimizin unutamayacağı, hayatı boyunca hatırlayacağı günlerdeyiz.
Ancak günlerdir devam eden direnişin nereye evirileceği, akıbetinin ne olacağı muallak. Başbakanın Türkiye’ye dönmesiyle AKP’nin politikalarında bir değişiklik olmayacağı açığa çıktı. Başbakan bir yandan üslubunu sertleştirirken, diğer taraftan da Taksim'den çıkışın bir yolunu arıyor. Polis bir yandan Taksim’de itidalli davranmaya çalışırken, diğer illerden İstanbul’a takviye polis çekiyor. AKP'nin meseleyi birkaç güne kadar durdurmaya dönük bir çaba içerisine gireceği görülüyor.
Taksim dayanışması 09 Haziran Pazar günü yapılacak büyük miting öncesi taleplerini, daha geniş bir zeminden Taksim Meydanı’na ilişkin taleplere doğru çekti. Bizim hep birlikte kazandığımız, yaklaşık iki hafta koruduğumuz mücadelemizi zayi etmeden, kayıp yaşamadan yüksek bir motivasyonla direnişi korumamız elzemdir. Halkın AKP iktidarına ve antidemokratik uygulamalarına karşı bu isyanın ortaya çıkardığı demokrasi talebinin hayata geçirilmesini sağlamak, bunu örgütlemek en önemli görevimizdir.
Bunun yegane yolu, Taksim Meydanı’nda ve çevresinde hayatı normale döndürüp, Taksim Gezi Parkı’nda direnişe devam etmekten geçiyor. Gezi Parkı’ndaki direnişi ise talepler karşılanana kadar devam ettirebiliriz. Artık direnişe moral ve motivasyon sağlamamaktan başka bir işlevi kalmayan, bütün varlığını direnişin meşruiyetine ve insan yığınından alan bu barikatları fetişleştirmeden mevcut barikatları savunmak yerine Gezi Parkı'nı savunacak bir evreye geçmemiz gerekiyor. Aksi takdirde Gezi Parkı'nı da kaybedebiliriz.
Bugün hiçbir somut kazanımımız olmasa, darmadağın edilsek, bu meydanda kazandığımız her şeyi bir şafak vakti operasyonuyla kaybetsek bile bir ehemmiyeti yok. Ömrü hayatımızda böyle günler gördük ya yeter. Kaldırım taşlarının altında kumsal varmış, gördük...
Ama yine de neden büyütmeyelim ki direnişi... Direnişi büyütmenin yolu Gezi Parkı'nı savunmaktan geçiyor. (AS/HK)
* Fotoğraf: Muhsin Akgün