Sağduyu gerekli, evet. Ama nasıl? Gencecik bir çocuk eylemde ölürken, nasıl? Her taraf savaş alanı gibiyken ve birileri "oh olsun" derken, nasıl? Birine iyi geceler dileyip hemen ardından "çocuk ölmüş mü?" diye sorarken, nasıl? Sağduyu gerekli, evet. Bize sokaklarda ölümü uygun görenlere sağduyu gerekli. Önce onlara, sonra direnenlere.
Sağduyulu olmaya çalışıyorum, nasılını bilmesem de!
Kimsenin uzun yazılar okumaya vaktinin olmadığı günler bunlar. Kısa ve net bir yazı olacak.
Dün Hatay’da Abdullah Cömert adlı 22 yaşında bir genç öldürüldü. Son fotoğraflarından birinde, belki de sonuncusunda elinde, “her yer Taksim her yer direniş” yazan 22 yaşında bir genç. Senin için, benim için, bizim için öldü o çocuk. Daha güzel, daha özgür bir Türkiye için.
Sen hangi taleple sokaklardasın ya da ne için bugün bile işyerindesin bilmiyorum. Ama ben bugün ve bu günden sonra her gün aslında Abdullah için sokaklarda olacağım. O’nun güya “kimliği henüz belirlenemeyen kişi”ler tarafından katledişini protesto etmek için, en çok bunun için.
Bugüne dek onlarca yüzlerce olay oldu, bunlarla bağlantılı onlarca miting, grev vesaire. Bir kere olsun da “haydi greve” demedim. Bugün diyorum.
Biliyorum bazılarınız beni dinlemez. Belki okumazsınız bile yazıyı. Ya da okuyup başbakan’ın diliyle “marjinal” derseniz, “ayyaş”, “çapulcu”. Olsun, hiç sorun değil. Yine de yazacağım bunları.
Bu grev sendikalar vasıtasıyla gelse de halkın direnişi baskılar vasıtasıyla geldi. Evet “üç beş ağaç” ile başladı her şey ama artık değil. Biz özgür yaşam hakkımızı istiyoruz. Çok bir şey değil, senin özgürlüğünü kısıtlamadan yaşamak istiyoruz korkma. Başbakan’ın hep yaptığı özgürlük tanımlaması dâhilinde hem de. Hep tanımını yaptığı ama uygulamalarıyla, üslubuyla sürekli daralttığı özgürlüğümüzü istiyoruz.
Sen, bu yazıyı okuyan ve kendini bana yabancı bulan arkadaş. Yazdıklarımı bölücü, provoke edici buluyorsan, devam et lütfen. Sana yazıyorum aslen bu yazıyı. Yıllarca “öteki” oldun sen. Yeterince demokratik bir ülke değildi bu ülke o yüzden baskı gördün, aşağılandın. Bugün de yeterince demokratik değil fakat, bunu gör.
Çalışma arkadaşlarım, öğrencilerim, dostlarım, sadece yazılarımı okuyan arkadaşlarım. Bazılarınız beni sırf inanmayanları ya da farklı inançları olanları destekliyorum, saygı duyuyorum diye inançsız biliyor ve umurumda bile değil. Bugün söylüyorum ama senin inandığın Allah ile benim inandığım Allah teoride aynıdır. Ve benim inandığım Allah bana haksızlıklar karşısında sessiz olmamayı öğütlüyor, yani seninki de. Benim inandığım Allah zulmetme diyor, zalim olma, böbürlenme. Seninki de. Madem aynı yaratıcıya inanıyoruz da bu farklılığımız niye diye düşünüyorsan ben vereyim sana cevabı; benim Allah ile aramda ne Tayyip Erdoğan, ne Fethullah Gülen ne de başka bir siyasetçi, hoca vesaire var. Aramızdaki tek fark da bu.
Onun dışında, hepimiz insanız. Bu ortak. İnsanız diyorum. İnanan, inanmayanla, her türlü etnik farklılığımızla, her türlü yaşayış şeklimizle, alkolik de olsak, muhafazakar da, çapulcu da.
Hepimiz et ve kemik.
Hepimiz kas ve yağ.
Hepimiz duygu ve düşünce.
Ve yazık ki bazılarımız vicdan!
Şimdi aranızda vicdanı olanlara sesleniyorum.
Abdullah Cömert 22 yaşında bir gençti ve belki de “öteki” idi. Dün sokakta katledildi.
Ötekilerin kolayca katledildiği bir ülkede yaşamak istemiyorsanız, katılın bize.
Öteki’ni öldürme, öldürtme! (SK/HK)
* Fotoğraf: Ahmet Sinan Bozalioğlu / Eskişehir