Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesini ve sökülmesini engellemek amacıyla başlatılan direniş, ölçüsüz ve kanunsuz bir şiddetle bastırılmaya çalışıldı. Yapılanların akıldışı bir zulme dönüşmesi, hiç de hesapta olmayan bir ortak direniş duygusunu tetikledi. Bir kazanda kaynatılsa bile birbirine yapışmayacak gibi görünen toplum kesimleri ve siyasetler bu zulme karşı bir araya geldiler ve ortaklaşa direndiler. Daha da ötesi, dayatmacı merkezi otoriteyi Taksim’de gerilettiler.
Limonata gibi bir ilk yaz havasında herkesin yüzü gülüyordu bugün Beyoğlu ve Cihangir dolaylarında.Mahallemizin çöp tenekelerini barikatçılara kaptırmak ve biraz gaz yemek dışında fazla bir zayiat de yoktu doğrusu.
Toplumsal eylemler insanların bilinç düzeyini önemli ölçüde değiştiriyor. Özellikle eyleme aktif olarak katılanlar, dünyaya daha farklı bakmaya başlıyorlar. Bana göre, Taksim sonrası, birkaç önemli bilinç sıçraması oldu. Bunlardan birincisi, kitlesel direnme duygusu eşik atladı. İkincisi, somut hedefler karşısında siyasal görüş farklılıklarının pek de anlamlı olmadığı, bu farklılıklara karşın birlikte hareket etmenin mümkün olduğu görüldü. Üçüncü olarak da, “el mi yaman bey mi yaman ?” sorusunun doğru cevabı belirdi. Gerçek kahramanın kitleler olduğu görüldü. Direnmenin mümkün ve güzel olduğu anlaşıldı.
Tüm bu süreç içinde, siyasal tavır olarak bireysel öne çıkışları ve topu ayağında çok tutmayı seven Başbakan, toplumsal öfkenin ve eleştirinin de ana hedefi oldu. Aldığı yıldızların çoğunu , faullerle yitirdi. Bıçkın Kasımpaşalı lise öğrencisi düzeyinde bir karşı duruşta direnmeyi kendi siyasal çizgisi açısından yeğledi. Bu tavrı, kendi partisi içinde bile çok fazla benimsenmese de birkaç eleştirel söylem dışında sessizlikle karşılandı.
Başbakanın yanlış siyaset dilinden giderek çok ağır eleştiriler yapabilecek ve AKP kalesini golle doldurabilecek CHP Başkanı ve kurmayları çoğunlukla topu avuta ve hatta taça atarak pek çok siyasal fırsatı feda ettiler. Daha da önemlisi, kitlelerin gösterdiği davranışın bir ölçeğini siyasal arenaya taşıyacakları konusunda en küçük bir ışık yakmadılar.
Eylemlerin içinde Kürt düşmanlığı biraz daha eridi. “İstanbul’un ortasında bize bunu yapan devlet, oralarda Kürtlere kim bilir neler yaptı” , “Yahu, ben bu Kürtleri yanlış tanımışım bugüne dek” mesajları dönendi durdu sosyal medyada. Sayın Başbakan da samimi görüşlerini ifade etti Sosyal medya ile ilgili olarak. “Allahın belası” diye ödüllendirdi. Biz de böylece, bu kanalların önem ve değerini bir kez daha gördük.
Mecelle’nin bir hükmü vardır; “mani zail olduğunda memnu avdet eder” der. Yani, engel ortadan kalktığında,yasaklanmış her neyse geri döner. Bu tesbiti, her iki tarafın eylem öncüllerine de uygulamak olası.
Taksim gezisi direnişi, AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın, Taksim Kışlası’nı yeniden ihya teşebbüsünün ardında yatan, o kışlada topa tutularak tasfiye edilen padişahçı güçlere saygı duruşu anlayışına da karşı çıkıyor. Hareket Ordusu, ayaklanan ve okullu subayları kesen isyancıları o dönemde çok yoğun bir “Devrimci Şiddet”le cezalandırmıştı. AKP ve Erdoğan,bu yaklaşımlarıyla, bu kan davasını da günümüze taşımaktadırlar.
Taksim Gezisi Direnişi, ilk amacının çok ötesinde bir anlam kazandı. Bu kesin. Ne var ki, bu olayın bir siyasal krize ve hükümet değişikliğine varabileceği düşünü görenler bir süre daha bu düşün gerçeğe dönüşmesi için ders çalışmak durumundalar.
Bu ders, özellikle yerel yönetimleri AKP’nin elinden alabilmek için güçbirliğine ve işbirliğine gereksinim olduğu dersidir. Bu ders, her düzeyde örgütlenme gerektiği dersidir. Sonsuz bir rant edinme ihtirası ile ruhlarını maddi değerlere teslim etmiş “yeni burjuvazi”, kazandığı mevzileri kolayca teslim etmeyecektir.
Gaz kardeşliği, yeni kazanımlar ve kazanılanların korunması için derinleştirilerek sürdürülmelidir. (AE/HK)