Fırat Haber Ajansı'ndan (ANF) İsmail Yıldız'ın haberi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın partisinin son Kızılcahamam kampındaki konuşmasından önce geldi. Yıldız haberinde, 1988-2009 yılları arasında öldürülen Kürt çocuklarını işliyordu. Erdoğan'ın gündeminde de öldürülen çocuklar vardı.
Bakın Başbakan ne diyordu:
"Gazze'nin çocukları için, Kudüs'ün çocukları için susmayacağız. O çocuklara bebek maması götürürken oyuncak götürürken Akdeniz'de devlet terörü ile katledilen Furkan Doğan için susmayacağız. Dünyanın hiçbir yerinde onaylamadığımız gibi devlet terörünü, korsanlığı orantısız güç kullanımını tasvip etmeyecek tepkisiz kalmayacağız. İsrail hükümeti özür dilemeli. Hatasını kabul etmeli ve tazminat ödemelidir. Bunu yapmadığı sürece barışın, huzurun istikrarın önünde bir engel olarak kalmaya devam edecektir. İsrail uzlaşmaz ve çatışmacı politikaları ile insanlığın vicdanında mahkum olmuştur... Hak ve özgürlükler lütuf değildir. Kendi insanımızın, kardeşlerimizin huzur ve güvenliği her şeyin üzerindedir. Türkiye'nin tesis edeceği huzur dalga dalga bölgeyi etkisi altına alacak barış çağrıları dünyada yankısını bulacaktır."
Eyvallah, bu sözlere katılmamak mümkün değil.
Ancak, Erdoğan'ın hepimizden iyi bildiği kendi ülkesinde devlet şiddetiyle katledilen çocukları görmemesini bizler, misal Emir Kusturica'ya nasıl açıklayacağız? Haydi Kusturica'yı geçtik, kendimize nasıl açıklayacağız bu esnaf siyaseti?
Bu, nereden bakarsanız bakın, tam bir insan hak ve ihlali üzerinden kendine yakın kesimin "iyi niyet görünümlü taban kaygısı" tüccarlığını yapmaktır...
Nereden bakarsanız bakın, çok yüzlülük, onlarca kez çifte standartlığın daniskasıdır...
Haliyle, Almanya'da Türklere ana dilde eğitim isteyen, kendi öz yurdunda Kürtlere gelince "Olmazzz!" diyen Erdoğan bizi şaşırtmamaya devam ediyor deriz.
Kendi fikir ve yaşam biçimlerine yakın duranların Başbakan'ı Erdoğan, bizi neden şaşırtmıyor?
Çünkü bu ülkede, ağzında emzikle Başbakanlığını yaptığı Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenlik güçleri tarafından katledilen bebekleri var.
İsmail Yıldız'ın haberine göre PKK ile yürütülen savaşın yükseldiği dönemden bugüne, 1988 ile 2009 yılları arasında tam 403 Kürt çocuğu katledilmiş.
Mevzu, rengi, dili, dini ne olursa olsun, çocuk olunca belleğimdeki bütün kelimeler, kavramlar, imgeler eksik kalıyor vahameti anlatmaya, bütün fikirler vicdan denizine çıkıyor.
Susup kalıyorum, baba olmadığım halde...
Evinin çatısında oyun oynayan Duran Abdullah Kaya, babasına yardım eden Uğur Kaymaz, tekzipsiz bütün ömürlerin özeti 1 yaşındaki Berivan Kara, kocaman ürkek gözleriyle bizi yaralamaya devam eden çoban Ceylan Önkol, annesinin kucağında emzik emen 18 aylık Mehmet Uytun... Savaş yıllarının ilk çocuk kurbanı 13 yaşındaki Ramazan Dağ, Şırnaklı 10 yaşındaki Mahmut Yaşar, 1992 Newroz'unun ölü çocukları Cizreli Hüseyin Altan, Vanlı İsmet Arvas ile Çetin Bayram, Gercüşlü Davut Soyvural, Şırnaklı Mehmet Emin Acar, Nebat Kakuç, Bülent Zeyrek, Emin Tetik, Mehdi Günen ile Halil Bebek, Nusaybinli 1 yaşındaki Ahmet Kaya, Yüksekovalı Fatma Kaçmaz...
Ve daha nice çocuk...
Yaşları 0 ila 16 arasında değişen Kürt çocukları...
Haberde isimleri alt alta yazılmış, sanki ölü çocuklar albümü...
Hepsinin ismini yazmak isterdim buraya. Ama bana ayrılan yer yetmeyecek buna.
Oysa hafızamızın bir ucunda bu çocuklara yer açabiliriz.
Çünkü ölümleri devam ediyor bu çocukların...
Son kurban 10 Ekim 2010 günü Silopi'de Umut Furkan Akçil'di. Umut Furkan Akçil 7 yaşındaydı. Tanıkların anlatımına göre polisin gaz bombasından kaçarken bir araç altında kalarak hayatını kaybetti.
Söyler misiniz, vicdanımızda, kalbimizde, insan onuruna ve hayatına duyduğumuz saygıda / sevgide Silopili Umut Furkan'ın Akdeniz'de Mavi Marmara'da İsrailli askerlerce katledilen Kayserili Furkan'dan ne farkı var? (FA/TK)