Fotoğraf: AA/Arşiv
Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Türkiye Temsilcisi Philippe Duamelle, kurumun internet sitesindeki Serbest Kürsü bölümünde "23 Nisan Çocuk Bayramı ve COVID-19" başlıkı bir yazı kaleme aldı:
Bugün 23 Nisan; Türkiye, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutluyor. 100 yıl önce tam bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk kez toplandı. Bu tarihten dokuz yıl sonra ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, çocukların Türkiye'nin geleceği olduğu inancıyla, 23 Nisan'ı Çocuk Bayramı ilan etti.
"Normal" koşullar altında, ülkenin dört bir yanında vatandaşlar bu bayramı geçmişte her zaman kutladığı şekilde kutlayacaklardı. Okullar ve diğer kurumlar, genelde açık havada, herkese açık bir dizi büyük tören düzenleyecekti. Yerel idarecilerden Cumhurbaşkanına kadar tüm devlet yetkilileri makamlarını günün çocuk temsilcilerine devredeceklerdi. Ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, çocukların başkanlık ettiği ve onların en önemsedikleri konuları ele alan özel bir oturum gerçekleştirecekti.
UNICEF'in Türkiye Temsilcisi olarak ben de bu özel günde, çocuklarımız ve ortaklarımızla, özellikle en hassas durumda olan çocuklar da dâhil olmak üzere, milyonlarca çocuğun haklarını korumak ve onların yaşamlarını iyileştirmek için yıllar içerisinde kaydedilen ilerlemeyi değerlendirmek ve hâlen yapmamız gerekenlere göz atmak istiyorum.
UNICEF Türkiye'de kapılarını 1951 yılında açtı. O zamandan bu yana geçen yaklaşık 70 yıl içerisinde, Birleşmiş Milletlerin Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'si ile uyum içerisinde, eğitim, çocuk koruma, sosyal koruma ve sağlık gibi kilit alanlarda devlet, sivil toplum, özel sektör ve doğrudan çocukların kendileriyle yakın ortaklıklar kurduk.
Bugün sokaklar sessiz, okullar kapalı
Dokuz yıl önce Suriye'deki çatışma sebebiyle güvenli bir ortam arayışındaki masum siviller sınırı aşarak Türkiye'ye geçmek zorunda kaldığında, UNICEF ve diğer pek çok ortak, Suriyeli çocuklar ve onların ailelerinin en kritik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çabalarını iki katına çıkardı. Türk makamlarının önderlik ettiği bu kapsamlı acil müdahale planı ile çoğunluğu Suriyeli olan ve aralarında 1,7 milyon çocuğun bulunduğu 4 milyon mültecinin hayatlarında önemli iyileşmeler sağlandı.
Ancak bu yıl diğer herhangi bir yıla benzemiyor ve içinde bulunduğumuz şartlar normal koşullardan çok uzakta. Bugün sokaklar sessiz, okullar kapalı.
Bu yıl, dünya ağır ve eşi benzeri görüşmemiş bir tehditle karşı karşıya. COVID-19 pandemisi hayal edilemeyen bir ölçeğe ulaşmış durumda. Bugüne dek tüm dünyada 2,5 milyon kesin vaka ortaya çıktı ve 170.000 kişi hastalık sebebiyle hayatını kaybetti. Bu zamana kadar salgının çocukların sağlığı üzerindeki doğrudan etkisi diğer yaş gruplarına kıyasla çok daha az olsa da eğer doğru şekilde ele alınmazsa, bu salgının öngörülen sosyoekonomik etkileri çocuklar için yıkıcı olabilir.
Türkiye'de, Dünya Sağlık Örgütünün tavsiyeleri doğrultusunda ve UNICEF gibi kurumların desteğiyle, enfeksiyonların azaltılması ve mevcut vakalara kuvvetli bir yanıt verilmesine yönelik bir dizi tedbiri içeren ulusal bir müdahale planı uygulamaya koyulmuş durumda.
UNICEF ve ortakları, birçok dilde geliştirilen risk iletişim kampanyaları; özellikle sağlık, eğitim ve çocuk koruma alanlarında temel hizmetlere erişimin sağlanması; en hassas durumdaki ailelere acil olarak ihtiyaç duyulan sanitasyon ve hijyen malzemelerinin temin edilmesi ve genç insanların yetenek ve enerjilerinden de yararlanılarak hayat kurtaran halk sağlığı mesajlarının toplumda daha çok kişiye ulaştırılması konularında Türk hükümetine destek vermektedir.
Ancak Türkiye'deki durumun da açıkça ortaya koyduğu üzere, dünyanın her yerinde, tüm hükümetler, sivil toplum ve özel sektör için en önemli zorluk pandemiye verilen yanıtın en hassas durumdaki çocukların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla devam eden çabaları sekteye uğratmadığından emin olmaktır. En hassas durumdaki çocuklara mülteciler, gecekondulardaki ve çatışma bölgelerindeki çocuklar, marjinalize edilmiş topluluklara mensup bireyler, engeli olan çocuklar ve devlet kurumları ve alıkoyma merkezlerinde yaşayan çocuklar dâhildir.
Hükümetler sosyal korumaya ilişkin kamu harcamalarını artırmalı
Her ne kadar kısa vadede gerekli olsalar da, sosyal mesafe ve izolasyon tedbirleri çocukların sağlığı, güvenliği ve esenliği açısından ciddi ve uzun vadeli tehditler ortaya çıkarabilir. Küresel ekonomi, öngörüldüğü üzere yavaşlarken hükümetlerin sosyal korumaya ilişkin kamu harcamalarını muhafaza etmeleri, hatta artırmaları gerekmektedir; bunu yapmazlarsa, çocuk haklarına dair bugüne kadar kaydedilen önemli ilerlemeleri kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilirler.
Küresel olarak hâlihazırda uyarı niteliğindeki bazı endişe verici gelişmelere şahit olmaktayız. 117 milyondan fazla çocuk, çocuk felci (polio) ve kızamığa karşı bağışıklama gibi, hayat kurtaran sağlık ve beslenme hizmetlerine erişim fırsatlarını kaybetmekte. Geniş ölçekli okul kapanmaları sebebiyle 1,5 milyardan fazla çocuğun eğitimi askıya alınmış veya kesintiye uğramış durumda. Yalnızca bu yıl içerisinde, bu kriz sebebiyle 66 milyon çocuk aşırı yoksulluğa düşebilir.
Sağlık krizi olarak başlayan bu olay, çocuk hakları krizine evrilme riski taşıyor
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in geçtiğimiz hafta yapmış olduğu uyarıda dile getirdiği gibi, bir sağlık krizi olarak başlayan bu olay daha geniş kapsamlı bir çocuk hakları krizine evrilme riskini taşımakta.
Ama böyle olmak zorunda değil. Etkileri her ne kadar yıkıcı olsa da, bu küresel salgın tüm dünyaya birlikte yaşama ve çalışma biçimimizi radikal şekilde değiştirebilmemiz ve çocuklarımıza miras bırakmak istediğimiz geleceğe dair enine boyuna düşünebilmemiz için ender bir fırsat sunmuş durumda. Bütün bunları başarmak için çok zamanımız yok ve risk altında olan çok şeyimiz var.
Ünlü yazar Arundhati Roy'un kısa süre önce yazmış olduğu gibi, bu salgın aslında bir geçit işlevi görüyor. Daha güvenli ve daha adil bir dünyaya, kendinden emin şekilde ve hep beraber geçebilme cesaretine sahip olmamız gerekiyor.
Çocuk Bayramınız kutlu olsun!
(PD/AÖ)