Kocaeli Derince’de Merkim A.Ş. firmasına ait bir depoda yaklaşık 2000-3000 ton arasında olduğu tahmin edilen HCH (hekzaklosiklohekzan) ve DDT (Dichlorodiphenyltrichloroethane) atığı var. HCH ve DDT birer pestisit ve kullanılmaları ülkemizde 1985 yılında yasaklanmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı toplam atık miktarını 2010 ton olarak belirtiyor. Ancak gerçek miktar bu rakamdan daha fazla çıkacaktır. Toplam atık miktarı, HCH ve DDT atıklarının, bu toksik atıkların depolandığı binaların, depoların içindeki her türlü ambalaj malzemesi ve eşyanın tamamı toplandığında belli olacak. HCH ve DDT ile temas etmiş her türlü malzemenin de tehlikeli atık kategorisinde sayılarak toplanması gerekiyor çünkü.
HCH ve DDT kalıcı organik kirletici (KOK) olarak nitelenen, karsinojenik, canlı dokuda birikim yapan toksik kimyasal maddeler.
Kalıcı organik kirleticiler toksik etkilerini uzun yıllar boyu koruyabilen, çok tehlikeli kimyasal maddelerdir.
HCH ve DDT gibi kalıcı organik kirletici statüsündeki kimyasal maddeler uluslararası literatürde “obsolete pesticides” yani artık kullanılmayan, piyasadan kaldırılmış pestisitler olarak nitelenmektedir. Piyasadan kaldırılmalarının nedeni ise çok toksik olduklarının anlaşılmış olması. Piyasadan toplatılan bu tip pestisitlerin gerek depolanmaları ve gerekse bertaraf edilmeleri de büyük bir sorundur.
Soru önergesi
İki hafta önce Kocaeli’ndeki HCH ve DDT atık yığını hakkında bianet’te çıkan yazı sonrası HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni tarafından Mecliste bir soru önergesi verilerek bu atıkların bertaraf edilmesi için ne gibi işlemler yapıldığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na soruldu.
Önergede HCH ve DDT kalıntılarının miktarı, bertaraf işleminin kimler tarafından ve nasıl yapılacağı, bertaraf işleminin maliyeti ve ne gibi koruyucu önlemler alındığı soruları yer aldı.
Önergeye henüz yanıt gelmedi.
Atıkların bertarafı işleminin uluslararası kabul edilmiş yöntemlerle ve gereken özen gösterilerek yapılması gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde yakılarak bertaraf edilecek pestisitler nedeniyle çevreye dioksin ve furan bileşiklerinin bulaşması söz konusu olacaktır.
Dioksinler ve Furanlar
Bilinen en tehlikeli ve toksik etkili kimyasal maddelerin başında gelen dioksinler ve furanlar doğada yıllar boyunca zehirli etkisini koruyabilen, besin zincirine bulaşan ve canlılarda biyolojik birikim yapan karsinojenik maddelerdir.
Dioksin ve furan bileşikleri ile kirletilmiş çevrelerde yetişen ya da üretilen gıda maddelerine bu zehirli bileşikler de bulaşacaktır. Örneğin Vietnam savaşı esnasında Amerikan ordusunca kullanılan zehirli gazların çevreye saçtığı dioksin ve furan bileşikleri üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen gıdalarda hala tespit edilmektedir.
Dioksinler ve furanlar tehlikeli atıkların yakılması esnasında da açığa çıkabilmektedir.
Yakma işlemi de dioksin ve furan bileşikleri oluşturur
Organik bileşikler 850 santigrat derecenin üzerindeki sıcaklıklarda, yeterli türbülans ve yüksek oksijen varlığında yakılarak bertaraf edilebilmektedir. Ancak HCH ve DDT gibi molekül yapısında klor atomları içeren bileşiklerin yakılarak bertaraf edilmesi dioksin ve furan bileşiklerinin oluşumuna yol açmaktadır.
Yakma işleminin uygun bir teknoloji ile yapılmasının dioksin ve furan oluşumunu büyük oranda azaltacağı belirtilmektedir. Ancak bertaraf sürecinin dikkatle takip edilmesi şarttır.
Örneğin, yakma işlemi esnasında açığa çıkacak baca gazlarından ve atık sudan alınacak örneklerin analiz edilmesi suretiyle dioksin ve furan oluşumunun ne miktarda olduğunun dikkatle takip edilmesi gerekir. Meselenin ne kadar önemli olduğunu anlatabilmek için ulusal ve uluslararası standart ve yönetmeliklere göre yakarak bertaraf etme işleminin taşıması gereken bazı koşullara kısaca değinmekte yarar var.
Gerekli Koşullar
Yakma işleminin “İmha Verimliliği (Destruction Efficiency) (DE)” değerinin %99,99 değerinden büyük ve eşit (DE ≥ % 99,99) ve “İmha Arındırma Verimliliği (Destruction Removal Efficiency) (DRE)” değerinin ise %99,9999’den büyük ve eşit (DRE ≥ % 99,9999) olması gerekiyor.
Bu koşullar ne anlama geliyor?
Çok detaya girmeden her iki koşulun da yakma işleminde kullanılacak teknolojinin nasıl olması gerektiğini belirleyen temel kriterler olduğunu söyleyebiliriz. Bir başka deyişle, yakma işlemine tabi tutularak bertaraf edilecek HCH ve DDT gibi atıkların bertaraf edilmesinde kullanılacak teknolojinin, bertaraf işlemini en az yüzde 99,9999 oranında gerçekleştirebilme kapasitesine sahip olması gerektiğini belirtiyorlar.
Bunlara ek olarak, atıkların yakılması sonucunda açığa çıkacak baca gazındaki dioksin ve furan bileşiklerinin konsantrasyonlarının 0,1 ng/m3 TE (toksisite eşdeğeri) sınır değerini aşmaması gerekiyor. Bu koşul ise, bir metreküp baca gazındaki dioksin ve furan bileşikleri toplamının 0,1 nanogramı aşmaması gerektiği anlamına geliyor.
Bir önemli koşul daha var: Yakma işlemi sonucunda açığa çıkacak arıtma suyunda bulunan dioksin ve furan bileşiklerinin toplamının da litrede 0,3 nanogram miktarını aşmaması gerekiyor. Bu konuda daha detaylı bilgi için 6/10/2010 tarihli ve 27721 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Atıkların Yakılmasına İlişkin Yönetmeliğe bakılabilir.
Yönetmelikte başka koşullar da var ama bu kadarı meramımızı anlatmak için yeterli.
Bu sınır değerler son derece küçük miktarları ifade ediyor. Nanogram bir gramın milyarda birine denk gelen bir ağırlık ölçüsü birimidir.
Yapılması gereken en kritik işlerden biri bu atıkların bertaraf edilmesi işlemi süresince yapılacak düzenli ölçümlerle mevzuatta belirtilen bu sınır değerlerin aşılıp aşılmadığının sürekli takip edilmesidir. Ama mesele burada son bulmuyor. .
Kamuoyu bilgilendirmesi yapmak en önemli koşul
Yürütülecek atık yakma işlemlerinde mevzuatta belirtilen koşulların sağlanamaması çok ciddi bir çevre kirliliğine neden olacaktır.
Bütün bu ölçümleri yapmak üst düzey bir laboratuvar donanımı ve dikkatle tasarlanmış, titizlikle yürütülmesi gereken örnek alım protokollerini gerektiriyor.
Ancak yürütülen çalışmalarda hiçbir şeffaflık yok. Şimdiye kadar neler yapıldı ve bundan sonra neler yapılacak bilmiyoruz.
Yapılan (ya da yapılacak) çalışmaların, örneğin yakma verimliliğine ait değerlerin, baca gazlarında ve atık sularda yapılan analizlere ilişkin ölçüm sonuçlarının düzenli aralıklarla yapılacak açıklamalarla halka duyurulması gerekiyor.
HCH ve DDT atıklarının bertaraf edilmesi işlemine Birleşmiş Milletler Örgütünden gelen görevliler de nezaret ediyor (ya da edecek). Bu görevlilerin hazırladıkları raporların da kamuoyunun bilgisine sunulması gerekiyor.
Bu tehlikeli atıkların bertaraf edilmesi sürecine Tabipler Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası ve Gıda Mühendisleri Odası’ndan birer temsilcinin katılımı sağlanmalıdır. Böylece hem kamuoyunu bilgilendirmek ve hem de yürütülen çalışmaların güvenilirliği ile ilgili olası şüpheleri gidermek mümkün olabilir.
1985 yılından beri depolarda bekletilen HCH ve DDT atıklarının bertaraf edilmesi işlemi son derece önemli bir konudur ve dikkatle takip edilmesi gerekiyor.
(BŞ/TP)