taksim ilkyardım hastanesi çalışanları’ndan “taksim ilkyardım hastanesi kapatılıyor!” başlıklı bir çağrı geldi ilkin. sonra da bunu bu kez “taksim eğitim ve araştırma hastanesi çalışanları” başlıklı bir açıklamayı tgc’nin sevgili genel sekreteri sibel güneş paylaştı.
daha önce de çeşitli söylentiler gündeme gelmişti. bu iletilerde son duruma ilişkin çeşitli bilgiler var ve buna itiraz edilmesi talep ediliyor.
asıl adı “taksim ilk yardım hastanesi” olan bu hastanenin resmi sitesindeki şu sözlerbaşka bir açıklamaya gerek bırakmıyor:
“taksim ilkyardım hastanesi kuruluşundan bu tarafa şehir içinde merkezi yerleşmesi ve isminin ifade ettiği özel anlam nedeniyle vatandaşın öncelikle hatırladığı ve başvurduğu istanbul`un en önemli sağlık kuruluşudur.”
hastanenin neden yıkılmaması gerektiği ancak bu kadar açık ve net ifade edilebilir.
açıklamada belirtilen şu nokta, hastanenin boşaltılması ve taşınması ile ilgili haberlerde de yer aldı.
“yıkılıp yeniden yapılması planlanan taksim ilk yardım hastanesi’nin projesi 16 mart 2013 tarihinde anıtlar yüksek kurulu’ndan geri döndü.”
başka bir deyişle yaşanan bir fiili durum. ya da “istim arkadan gelsin” sözüne bir örnek.
hastanenin yıkılmasıyla ilgili bir karar yok. yapılacak hastaneyle ilgili de herhangi bir kesinleşmiş durum. söylentiler o ki buraya bir otel, bir avm, ya da bir özel hastane yapılması olasılığı var.
yani aslında hem hukuksuz bir durumla karşı karşıyayız, hem de önemli bir hizmet bir kez daha yok edilecek.
beyoğlu’nda acil hizmet yok ediliyor
acil ilk müdahale süresi en çok 3-5 dakikadır, daha çoğu ölüm ve sakatlıktır. bu kurum kapatılırsa, birkaç özel sağlık kuruluşuyla, kuledibi’ndeki göz hastanesi ile gümüşsuyu’ndaki asker hastanesi dışında günde iki milyon kişinin geçtiği, yaşadığı, çalıştığı bir bölgede acil müdahale için gerekli bir sağlık kurumu kalmayacak.
dün akşam armutlu’da katledilen ahmet atakan’ın öldürülmesini protesto için taksim meydanı ve istiklal caddesi’nde yapılan gösterilerde yararlanan ercan altın’a yapılan müdahale konusunda bianet’in haberinde aynen şöyle deniliyordu:
“taksim ilkyardım hastanesi’ne kaldırılan altın'ın alnında kırık oluştuğu tespit edildi, bilinci açık. altın, okmeydanı eğitim ve araştırma hastanesi'ne sevk edildi, burada ameliyata alınacak.”
olayı sosyal ağlardan izlerken bu nakil için beklenen süreye bizzat tanık oldum. eğer altın’In bundan sonraki tedavi sürecinde bir büyük olumsuzluk olursa bunun nedenleri arasında bu hastanenin taşınması nedeniyle o gece yerine getirilmeyen hizmetleri de saymak, buna karar verenleri sorumlu tutmak gerekir.
ister ifade edildiği gibi yıkılıp yeniden yapılsın, ister başka hastane için yeniden inşa edilsin, bu süre (inşaat için her nedense “4 yıl” öngörülmüş; 3. boğaz köprüsü için 2,5 yılda bitirme sözü verilmişti) içinde bu bölgede yaşanan acil durumlarda insanlar yeterli sürede bir hastaneye başvuramadığı için yaşamını yitirecek ve/veya sakat kalacaktır. bunun sorumlusu bu kararı alanlardır. eğer toplum olarak hep birlikte karşı çıkılmazsa, bu sorumluluğa toplum da katılmış olacak.
kamusal hizmet süreklidir ve asla kesintiye uğratılamaz. devlet ve yönetici olmanın koşulu, varolanı sürdürürken, daha iyisini, gelişmişini ve düzgününü yapmaktır. sorumlu bir kamu yöneticisi “ben yaptım oldu” mantığıyla, keyfi davranamaz.
bu noktada bu hastaneden sürekli hizmet alan süregen hastaların, bölgedeki yaşlı insanların durumlarının ve hastanede görev yapan 250’si hekim, 650 personelin yeni duruma uyumları, bundan gündelik yaşamları ve mesleki pratiklerinin etkilenip etkilenmeyeceğinin hiç hesaba katılmadığını söylemeye sanırım gerek yok. çünkü bu iktidarın gözünde vatandaş da, kamu adın görev yapanlar da birer “kul”. açıkça söyleyemeseler de kendilerini tanrının bu ülkedeki “vekili” sayanların başka türlü davranmalarını beklemek de olanaklı değil zaten. yaptıklarına ve yapmadıklarına bakmak yeterli.
itiraz edilmeli
“kamu hastane birliği adı”nı vererek sağlık kurumlarını ticarethaneye dönüştürülmesine itiraz ederken bunların olacağını söylüyorduk. dediklerimiz oluyor ve bunun zararını tüm toplum olarak hepimiz çekiyoruz. “akl-ı selim sahibi olmak” da, hak temelli yaklaşım da, en genel ahlâki kurallar da “önce zarar verilmemesi”ni gerektirir.
bu iktidar artık hemen her alanda “öncelikle zarar veren” bir güç haline gelmiştir. bir iktidar, suriye’de olduğu gibi, yalnız halkına karşı silahla savaş açtığında değil; şimdi türkiye’de yaşadığımız gibi, hem de hukukun ve yasalar bile “olmaz” derken, her alanda yaptıklarıyla topluma, doğaya, çevreye, geleceğimize zarar verdiğinde de artık meşruiyetini yitirir.
gençler başta olmak üzere bu gerçeği gören toplum kesimlerinin her gün alanlarda sahip olduklarını yitirmemek için canları pahasına direnmeleri de bu yüzdendir ve aslında meşru bir “hak mücadelesi”dir.
bu nedenle sağlık bakanlığı’nın aldığı hastanenin kapatılması kararı ve hastanenin bu karar doğrultusunda yarın (13 eylül) itibariyle hasta kabul etmemesine karşı toplum olarak karşı çıkılması ve “hastanelerin halkın” olduğu gerçeğinin bir kez daha vurgulanması gereklidir. (ms/hk)