Hande Kader’i ve tüm diğer kaybettiğimiz transları ve seks işçilerini sevgiyle anıyorum…
Tarih 3 Mart 2009. Yer İstanbul.
Münevver Karabulut, “erkek arkadaşı” tarafından başı kesilerek ve vücudunun çeşitli yerlerinden bıçaklanarak öldürüldü. Cesedini çöp toplayıcıları, bir çöp konteynırı içerisinde buldu.
Türkiye ayağa kalktı.
Tarih 23 Mart 2009. Yer Bursa.
Devriye gezen bir polis ekibi, bir çöp konteynırının yanına bırakılan ağzı bağlı bir çuval içerisinde bir kadın cesedi buldu. Adli Tıp’ta incelenen cesedin bir “travesti”ye ait olduğu anlaşıldı.
Cesedin başı vücudundan ayrıydı. Göğüs silikonları parçalanmış, genital organı ise kesilmişti.
Kimseden ses çıkmadı!
Tarih 11 Şubat 2015. Yer Mersin.
Özgecan Aslan, tecavüz girişimine direndi, darp edildi, yakılarak öldürüldü.
Türkiye ayağa kalktı.
Tarih 7 Ağustos 2016. Yer İstanbul. Seks işçiliği yapan trans kadın Hande Kader, iddiaya göre bir müşterisinin aracına bindikten sonra kendisinden haber alınamadı. Hande Kader’in yakılmış cesedi Zekeriyaköy’de bulundu. Kimseden ses çıkmadı!
Kimseden ses çıkmadı, çıkmıyor!
Bir trans kadın öldürüldüğünde de nasıl yalnızlığa terk edilir; bunun hikayesini dinliyoruz. Haber kanalları, gazeteler, insan hakları grupları derken, kimse hayatı boyunca haksızlığa uğramış bir bedenin yakılmasına gereken çığlığı yükseltmiyor.
Bir trans kadının, bir seks işçisinin maruz kaldığı bu vahşete “kozmetik” tepkiler veriliyor. Sokaklar boş, meydanlar dilsiz. Translar ve mücadelelerine ses katan birkaç grup dışında kimsenin derdi değil olan, biten.
Translar OHAL yaşıyor…
Bu hafta bir trans kadın seks işçisine sokakta pompalı tüfekle saldırıldı. İki trans kadının kaldığı eve satırlarla saldırı gerçekleştirildi. Bir hafta önce bir trans kadın seks işçisi müşterisi tarafından kaçırıldı, tecavüze uğradı. Ve dahası… Her gece; evet, her gece “olağan” olmayan hayatlar yaşıyoruz.
Ama bize bu yaşadıklarımızın “olağan” olduğu hatırlatırcasına sessiz bir toplumla karşılaşıyoruz. “Zaten travestisiniz, alışkınsınız” diyen gözlerle, en fazla “ah canım, yazık size…” acımalarına muhatap oluyoruz. O kadar. Yemek yerken, televizyonda çocukların öldürüldüğünün haberini izleyen, üzülen, sonra da yemeğine devam edenler gibi… En fazla, iki gözyaşı, sonrası “olağan” hayatlar…
TOMA’ya karşı onuruna sahip çıkarken…
Yıl 2015… Hande Kader ve bir trans arkadaşı, şiddet kullanılarak dağıtılan İstanbul Onur Haftası Yürüyüşü’nün katılımcıları arasındaydı. Polislerin sıktığı plastik mermiler havada uçuşurken, İstiklal Caddesi’nde Hande ve arkadaşı, TOMA’dan sıkılan suya incecik bedenleri ile karşı koymaya çalışıyordu. Sonra gözaltına alındılar, hakarete uğradılar, darp edildiler.
Hande’nin derdi, sürekli ölüm ile “terbiye” edilen transların onuruna sahip çıktığını göstermekti. Yeter diye bağırıyordu, yeter! “Travestiyiz, buradayız; alışın gitmiyoruz!” diye haykırıyordu.
Sessizlik, cinayete ortak olmaktır!
Hande’yi katlettiler! Ölüme sürüklediler… Sustunuz!
Hande gibileri katlediyorlar! Ölüme sürüklüyorlar… Susuyorsunuz!
Transları bir kırıma uğratıyorlar! Sırtınızı dönüyorsunuz, kulağınızı kapatıyorsunuz!
Cinayete ortak oluyorsunuz!
Sırf trans olduğu için, size göre “kirli” bir hayatı yaşadığı için ikiyüzlü bir sessizlikle karşıladığınız Hande ve diğer translar ve seks işçileri, en azından Münevver Karabulut ve Özgecan Aslan kadar saygıyla anılmayı hak ediyor.
Ölürken bile ayrımcılık ile karşılaşan bizler, en az sizin kadar insanlık onurumuza sahip çıkılmasını istiyoruz!
Susmayın, susmayın, susmayın! Çevrenize Hande’yi anlatın, transları anlatın!
Trans cinayetlerine sessiz kalmayın! Başka transları bu vahşetin ortasına daha fazla teslim etmeyin! (KÖ/EA)