Fotoğraf: muhalefet.org
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu, kadınların gözaltında maruz bırakıldıkları cinsel saldırı ve tacize ilişkin hazrıladıkları “2019 Yılı İstatistik Raporu”nu açıkladı.
Raporda, Türkiye’nin 2011 yılında Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzacısı olduğu hatırlatıldı ve sözleşmenin kurallarının yerine getirilmesi istendi.
TIKLAYIN – İstanbul Sözleşmesi Nedir?
TIKLAYIN - İstanbul Sözleşmesi Ne Diyor? Devlet Ne Yapıyor?
Rapora göre, 1 Ocak -25 Kasım 2019 arasındaki dönemde gözaltında beş kadına cinsel saldırı gerçekleştirildi, 26 kadına da cinsel taciz uygulandı.
Büro’nun İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Eren Keskin ve insan hakları savunucusu Leman Yurtsever, imzası ile yayımlanan raporu şöyle:
Toplam başvuru sayısı: 31
Türkiye cezaevlerinde bulunan kadınların sayısı:11
Suç Dağılımı:
Tecavüz: 5 Cinsel
Taciz: 26 (1 kadın küçük bebeğiyle birlikte işkence gördü)
Yaş Bilgileri:
10-18 arası: 2
18–67 arası: 29
Suçu İşleyen Failler Dağılımı :
Polis: 24 Jandarma/Asker: 2
İnfaz Koruma Memuru: 3
Diğer Kamu Görevlileri: 3
ÖSO :2
Kadınların Statüsü:
Kürt: 24
Türk: 5
Azeri:2
Kadınların Gözaltına Alınma Nedenleri:
Siyasi nedenlerden ya da savaş kaynaklı
Toplam sayı: 31
Kendisi siyasi :24
Adli nedenlerden Toplam sayı: 7
Adli nedenlerden dolayı tecavüze uğrayan: 1
Adli nedenlerden dolayı cinsel tacize uğrayan: 6
Davaların Hukuki Durumu:
Toplam dava dosyası : 11
Ceza Mahkemeleri’nde devam eden davalar :1
Savcılıkta bulunan davalar: 10
Projede kapanan, arşive kaldırılan dosyalar:
Toplam sayı: 20
Korktuğu için hukuki işlem istemeyen:11
Mağdurun kendi avukatları tarafından takip edilen davalar: 9
Mağdur kendi takip ediyor: 2
Suç duyurusu nedeniyle ağır baskıya maruz kalanlar: Toplam sayı: 1
‘Şiddetten en büyük zararı kadınlar alıyor’
Büro'dan yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi: “Mücadele günü olan 25 Kasım’da, sayısal verilerimizi açıkladığımız gibi, genel bir değerlendirme de yapmaktayız. Şunu en başta söylememiz gerekir ki, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerindeki artışın, siyasal şiddetten bağımsız olarak tartışılamayacağını düşünüyoruz. Şiddetin devlet eliyle bu denli meşrulaştığı bir süreçte, şiddetten en büyük payı da kadınlar almakta. Türkiye Cumhuriyeti devleti, 2005 yılında kadın mücadelesinin ve o dönem esen Avrupa rüzgârının etkisiyle Türk Ceza Kanunu ve Medeni Kanunda kadınlar lehine önemli düzelmeler yaptı.
"Yine aynı devlet, 2011 yılında, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi düzenleyen Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesinin ilk imzacısı oldu. Ancak, şunu söylemek gerekir ki yazılı hukuktaki bu olumlu değişiklikler maalesef ne toplumsal ilişkilere ne de yargı pratiğine gerektiği gibi yansımadı. Anayasanın 90. Maddesine göre uluslararası sözleşmelerin iç hukukun da üzerinde bir etkisi var. Ancak, kadına yönelik şiddet alanında imzacı devletlere çok önemli görevler yükleyen İstanbul Sözleşmesinden ve onun etkilerinden coğrafyamızda söz etmek çok mümkün değil.
"İstanbul Sözleşmesi, imzacı devletlere çok önemli görevler yüklüyor. Kadın ve erkek arasındaki yaşamın her alanında ortaya çıkan eşitsizliklere karşı önlem alınmasını, kadına yönelik şiddetin bitirilmesi ve sorgulanması için yaptırımların uygulanması ve belki de en önemlisi, ‘söz de namus’ anlayışının tartışmaya açılması gibi önemli başlıklar sıralıyor. Ancak, coğrafyamızdaki duruma baktığımızda, bu sözleşmenin hiçbir şekilde dikkate alınmadığını görüyoruz.
‘Süreç 90’ları aratmıyor’
"Kadınlar, yaşamın her alanında erkekler tarafından ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Kadınların temsildeki gücünü anlayabilmek için Türkiye Meclisindeki kadın sayısına bakmak yeterlidir. Kadınların siyasete katılmaları erkek egemen anlayış nedeniyle engelleniyor. ‘Erkeğin üstünlüğü’, ‘ailenin kutsallığı’ gibi algılar, her türlü araç kullanılarak topluma pompalanıyor. Futbol, TV dizileri hatta magazin programları dikkatte alındığında, yaratılmak istenen bu algı çok net görülebiliyor.
"Kadınlar yaşamın her alanında şiddete maruz bırakılıyorlar. Özellikle, çatışmalı alanlarda ve son olarak Kuzey Suriye’ye yönelik müdahalede, Türk askeri ve ÖSO askerleri tarafından gözaltına alınan kadınlara yönelik işkence görüntüleri, açıkça birtakım sosyal medya hesaplarından yayınlanabiliyor. Kadınlara yönelik resmi işkence yöntemleri, 90’ları‘aratmayacak’ şekilde uygulanmaya devam ediyor. Çıplak arama, sözlü ya da fiziksel cinsel taciz ve bazı tecavüz olayları tarafımıza yansıyor, başvurular geliyor.” (EMK/RT)