Kadınlara yönelik sözlü ve fiziki saldırıların yaşandığı bir haftayı daha geride bıraktık. Söz konusu saldırılar bazı tartışmaları da beraberinde getirdi. “Sahte feminist” tanımlaması hiç şüphesiz en dikkat çeken mevzulardan biri oldu.
Gazeteci Kadri Gürsel’in, akademisyen Aslı Tunç’un “Sadece erkeklerin katıldığı tartışma programlarına çıkmayın!” başlıklı yazısından sonra “Aptal kutularında kadın tartışmacı da isteyenler hazırdaki erkekler kadar cahil, hödük ve bir de küstah kadınlar seyretmeyi mi arzuluyorlar” mesajından sonra yeni bir şokla sarsıldık!
Akademisyen Candan Badem, bir otobüste şort giydiği için saldırıya uğrayan kadının maruz kaldığı olay hakkında “erkek şiddeti” ifadesi kullanılınca Twitter hesabından şu satırları yazdı:
“Demek sadece ‘erkek şiddeti’!? O erkeğin ideolojisi yok yani? Dinci şiddetin adını koyamayan sahte feministlersiniz.”
Saldırgan A.Ç’nin adliye çıkışı, “Vandalların saldırısına uğradım. 20 tane solcu terörist bana saldırdı. Her şey İslam hukukuna göre oldu” sözleri ile “Ben vücutta açık gördüğüm yerlere tekme atarım. Giyimini beğenmediğim insanları döverim. Devlet bunları cezalandırmalı” ifadesinden haberdar olduğumla başlayayım. Saldırganın ifadesi epey klişe ve ezberletilmiş gözükse de eminim, “Candan hocanın demek istediği tam da bu” diye düşünenler olacaktır.
Eleştiri, demokratik bir haktır. Ve fakat, “sahte feminist” ifadesi neye işaret etmekte, ne anlama gelmektedir? “Sahici feminist” nasıl olunur? “Feminist ölçer” mi bulunur?
Varsa tekeli kimdedir? Bu tekel de mi erkeklerdedir? “Erkek şiddeti” tanımının önüne her seferinde “yobaz”, “solcu”, “liberal” gibi sıfatlar mı eklenmesi gerekir? Eklenmediği vakit feministliğimize halel mi gelmektedir? Kafamda deli sorular…
Sayın Badem müsterih olsun, “dinci” ve/ya muhafazakar zihniyetin ceremesini en çok çekenler yani Türkiye’de yaşayan kadınlar olarak içinde bulunduğumuz durumun adını koymakta zorluk çekmiyoruz.
Öte yandan, erkeklik başlı başına bir ideolojidir. Belki tek başına “erkek şiddeti” ifadesi size yetersiz gelmektedir.
Sizinle aynı fikirde değiliz. Aynı fikirde olmamamız, siyasi ideolojilerin yarattığı tahribatlardan bihaber olduğumuz anlamına gelmiyor. Bize “erkek şiddeti” demek, tek seferde birçok şey ifade ediyor. Erkekliğin nereden beslendiğini, nasıl güçlendiğini ve daha da önemlisi nereden cesaret aldığını bal gibi biliyoruz.
Bir diğer mevzu ise Ecem Uzgör meselesi… Bir modellik yarışmasına katılan Uzgör, sosyal medyada uzun süre fotoğrafları paylaşılarak “çirkinliği” üzerinden alay konusu edildi. Hakaretler birbirini kovaladı. Cinsiyetçilik aldı başını yürüdü. Ancak meselenin neden cinsiyetçi olduğunu anlatmaya çalışırken bazı kaşlar ve gözler yarıldı, konu manasız yerlere vardı.
Şimdi şurada bir şeye açıklık getirelim:
Feminist eleştiri getirirken fanus içinde yaşıyormuşuz gibi davranmanın alemi yok. Hayır, biz kadınlar da erkekleri göz ucuyla süzerek “Taş gibiymiş” veya “Aman ne çirkinmiş” diyoruz. İnsanlık tarihi kadar eski olan güzellik kavramı herhalde olabilecek en öznel kavramlardan biri…
O vakit buradaki mevzumuz nedir?
Mevzu, birilerinin kadını aşağılamaya yönelik aklınca yaptığı değerlendirmeyi, sosyal medya aracılığıyla neredeyse linç kampanyasına dönüştürmesidir. Mevzu, genç bir kadını cinsiyetçiliğin sınırlarını zorlayarak açıklama yapmak zorunda bırakmaktır.
Mevzu, dünyanın en göreceli kavramını dayatılan güzellik standartlarına göre ele alarak hakaret etmektir. Mevzunun temeli ise şüphesiz bahsettiğimiz göreceliliğin yarıştırılmasına aracılık eden kapitalist etkinliklerdir.
Vaziyeti bu açıdan ele alarak erkeklerin yakışıklılığını konu etmeden cinsiyetçiliği tartışmanın daha sağlıklı olacağını düşünerek, bütün sahte feministlere sevgilerimi gönderiyorum! (BK/HK)