İdam cezasının yerini alan “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” bir kez daha Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına konu oldu. AİHM, tahliye umudu olmayan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının, işkence ve kötü muamele yasağının ihlali olduğuna bir kez daha karar verdi.
Türkiye hukukunda, hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası iki şekilde infaz ediliyor. Hakkında ağırlaştırılmış müebbet hükmü verilmiş olan kişiler 30 senenin ardından koşullu salıverilmeden yararlanabilir (Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun-CGTİHK, madde 107/2) veya haklarında “koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz” (CGTİHK, madde 107/16) ve bu kişiler tahliye umudu olmadan, ölene kadar hapiste tutulurlar. Bu cezanın nasıl infaz edileceği, kişinin yargılandığı yasa maddelerine bağlıdır. Eğer ki kişi Türk Ceza Kanunu’nun "Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar" , "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" ve "Milli Savunmaya Karşı Suçlar" başlıklarında düzenlenen “suç”ları örgütlü olarak işlediği için hakkında ağırlaştırılmış müebbet hükmü verilmişse koşullu salıverilmeden yararlanamıyor.[1] Bu durum, bu suçlardan hüküm giyen kişilerin, hiçbir koşulda hapishaneden dışarıya çıkamayacakları anlamına gelmiyor.
TIKLAYIN - AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET NE DEMEK?
Haklarında bu hüküm verilmiş olan kişilerden bazıları Türkiye’deki iç hukuk yollarını tükettikten sonra davalarını AİHM’e taşıdılar ve AİHM, insanların “tahliye umudu olmadan” hapishanede tutulmasını eleştiren kararlar aldı. Mahkeme'nin, tahliye umudu olmayan hapis cezaları ile ilgili almış olduğu Kafkaris/ Kıbrıs, Iorgov / Bulgaristan (no. 2), Schuchter / İtalya, Harkins ve Edwards / Birleşik Krallık kararı ile Vinter ve Diğerleri / Birleşik Krallık kararlarına atıf yaparak Türkiye aleyhinde verdiği ilk karar Öcalan / Türkiye kararıdır. AİHM, bu davada, tahliye umudu olmayan ömür boyu hapis cezasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3. maddesini ihlal ettiğine karar vermişti.
Mahkeme, yakın tarihli iki kararında da içtihadına uygun olarak, Türkiye’nin Sözleşme’yi ihlal ettiğine karar verdi. 15 Eylül 2015 tarihli Kaytan / Türkiye kararında mahkeme, "iç hukukta mutlak müebbet hapis cezasının gözden geçirilmesine yönelik herhangi bir mekanizma veya imkân sağlanmadığı hallerde, mutlak müebbet hapis cezasının" hüküm kurulduğu andan itibaren işkence ve kötü muamele yasağına aykırılık teşkil etiğini belirtmiştir.
AİHM, 15 Aralık 2015 tarihli Gurban / Türkiye (Başvuru no. 4947/04) kararında da tahliye umudu olmayan müebbet cezasına ilişkin aynı yönde karar verdi. Mahkeme, daha önceki kararlarına atıf yaparak; ağırlaştırılmış müebbete ilişkin mevzuatın, infazın belli bir aşamasından sonra cezayı değerlendirecek ve mahpusun tahliyesine karar verebilecek bir mekanizma öngörmemesinin AİHS madde 3'ün ihlali olduğunu yönündeki kararını tekrarladı.
Ancak AİHM, konuya ilişkin tüm kararlarında, ihlal kararlarının kesin bir tahliye anlamına gelmediğini, kişilerin ömür boyu hapiste kalmalarının Sözleşme'de yasaklanmadığını belirtiyor. Mahkeme'ye göre; kişilerin ömür boyu hapiste kalmaları değil, cezalarını gözden geçirecek bir mekanizmanın bulunmaması hak ihlalidir; cezanın infazına devam edilip edilmemesinde meşru bir yarar olup olmadığına bakılmalıdır. Kesin bir süre belirleme yetkisi olmadığını belirten Mahkeme, infazın devamına ilişkin değerlendirmenin, 25 yılın sonunda yapılmasını öneriyor.
AİHM kararları, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının eleştirisi için uluslararası hukuk anlamında veri sağlamış olsa dahi, bu cezaya ve cezanın infaz ediliş şekline dair eleştiriler sadece “tahliye umudu” ile sınırlı tutulmamalıdır. Cezanın infaz edilişine dair eleştirileri bir sonraki yazımıza bırakırsak ilk olarak şunu söyleyebilmek mümkündür: Türkiye devleti yasalar üzerinden oldukça tartışmalı bir ayrımcılık yapmakta ve kendisine karşı fiillerde verdiği ağırlaştırılmış müebbet cezasında tahliye umudunu ortadan kaldırırken kişilere karşı fiiller nedeniyle verilen cezalarda koşullu salıverilme olanağı tanımaktadır. Yani kişilere karşı fiiller ve suçlarda tahliye umudunu öngörürken kendisine karşı fiillerde kişiyi ölene kadar toplumdan tecrit edebilmektedir.
Bir insanın “tahliye umudu olmadan” hapiste tutulması, hapis cezasının sistematik ve yasalar çerçevesinde uygulanmaya başladığı 19. yüzyıldan beri sürmekte olan tartışmaları ve birikimi yok saymak anlamına geliyor. Bu birikim içerisinde hapis cezasını bir bütün olarak eleştiren ve insan hakkı ihlali olarak gören anlayış da bir yana bu cezayı savunanlar dahi “cezanın amacı”nı tartışmakta ve bu amacın sadece “intikam” olmaması gerektiğini belirtiyorlar. “Tahliye umudu olmayan” hapis cezası, bir insana mahkeme tarafından “ölene kadar içeride kalacaksın” denmesi tam da eleştirilen “intikamcı” yaklaşımın örneğidir. Ceza içerisinde ceza vermekte ve bu durum insan hakları hukukunun hapishanelerle ilgili temel prensiplerini de çiğnemektedir
Hukuki eleştirilerin yanı sıra sosyolojik ve psikolojik açıdan bakıldığında da ciddi sakatlıklar olduğu görülüyor. Bir insanın tahliye umudu olmadan hapiste tutulması o kişiyi yasaların üstüne ve dışına taşır. Çünkü bir kişiye süresiz hapis cezası verdikten sonra o kişiye herhangi bir fiili nedeniyle verebileceğiniz bir başka ceza yoktur. Zaten ölene kadar hapiste tutmayı öngördüğünüz bir kişiye hapisteyken yapabileceği herhangi bir fiili nedeniyle (hapishane personeline, bir başka mahpusa karşı vs.) ek olarak vereceğiniz bir cezanın anlamı kalmaz. Bir kez verdiğiniz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası o kişiyi zaten hukuk alanının dışına, ceza üstü bir yere taşır.
Tüm bu tartışma ve eleştiriler ışığında CGTİHK tarafından düzenlenen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının bir insan hakkı ihlali olduğunu, bir sonraki yazımızda dile getireceğimiz infaz koşullarının ise en hafif ifadesiyle “kötü muamele” olduğunu düşünüyoruz. AİHM kararları ile de mahkum edilen bu ceza kaldırılmalı ve hukukçuların, sosyologların, psikologların ve sivil toplum örgütlerinin de dahil edileceği katılımcı bir süreç işletilerek yeniden düzenlenmelidir. (ME-İA/HK)
[1] CGTİHK, madde 107/16 şöyledir:
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü̈ Kısım, "Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar" başlıklı Dördüncü̈ Bölüm, "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı Beşinci Bölüm, "Milli Savunmaya Karşı Suçlar" başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz.
* Fotoğraf: AA Arşivi - Strasbourg