* Fotoğraf: Elif Akgül / Sur / bianet
İnsan hakları alanında çalışan 17 akademisyen, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başbakanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na açık mektup yazdı.
Mektubun konusu; 25 Temmuz 2015’ten beri Türkiye’nin birçok ilinde PKK üyelerine karşı terörle mücadele kapsamında yapılan operasyonlarda ortaya çıktığı ile ilgili kuvvetli şüpheler bulunan ağır insan hakları ihlaleri.
Akademisyenler silahlı gruplara karşı yapılan yakalama ve gözaltı operasyonlarında kolluk kuvvetlerinin kuvvet kullanma hakkının koşulları ile devletin ölüm, işkence ve kötü muamele iddialarını soruşturmadaki görevlerini hatırlattı.
Kolluk kuvvetlerinin hak ve ödevi
Akademisyenler, kolluk kuvvetlerinin kuvvet kullanma hakkı ve ödevinin sınırlarına dikkat çekti:
* İnsan hakları hukuku devletlere, yetki alanındaki insanların hayatlarının ve vücut bütünlüklerinin tüm siyasal amaçların önünde tutulması hukuki sorumluluğunu yükler. Silahlı gruplara karşı yapılan yakalama ve gözaltı operasyonlarında kolluk kuvvetlerinin operasyonel durumun gerektirdiği ölçüde (kendi yaşamını, diğer kolluk kuvvetlerinin yaşamını ya da sivil halkın yaşamını korumak amacı ile) kuvvet kullanma hakkı ve ödevi vardır.
* Ancak bu hak ve ödev, insan hakları hukuku çerçevesine uygun olarak kullanılmalıdır.
“Amaç öldürmek değil sağ yakalamak”
* Silahlı grup ve kişilere yönelik yapılan operasyonların amacı, şüpheli olan kişI veye kişilerin öldürülmesi değil, sağ olarak yakalanmasıdır;
* Yapılacak operasyonlar; sivillerin can güvenliğini riske atacak şekilde organize edilemez;
* Yapılacak operasyonlarda sivillerin ve yakalanmaya çalışılan kişileri birbirinden ayırt etmeyen silah ve yöntemler kullanılamaz;
“Hayatını kaybedenleri küçük düşürmek hukuka aykırı”
* Gözaltına alınan kişiler kontrol edildikten sonra vücut bütünlüklerine saldırıda bulunulamaz, özgürlüğünden mahrum bırakılanlara her türlü kötü muamele yasaktır;
* Hayatını kaybetmiş olanlara yönelik, her türlü aşağılayıcı, küçük düşürtücü eylem hukuka aykırıdır.
Devletin iddiaları soruşturma ödevi
İşaret ettikleri diğer nokta devletin ülkede yaşanan ölümlere dönük iddiaları soruşturmak.
* Türkiye Cumhuriyeti’nin insan hakları hukukundan kaynaklanan ikinci bir ödevi ülke topraklarında, sebebi ne olursa olsun, ortaya çıkan bütün ölümleri, işkence ve kötü muamele iddialarını etkili olarak soruşturmaktır.
“Etkili soruşturma”
* Devlet, çatışmalar sırasında ölen veya öldüğünden şüphelenilen tüm güvenlik görevlisi, yurttaş ve silahlı örgüt üyelerinin ölüm nedenlerini etkili bir şekilde soruşturmalı, eğer soruşturma sonucunda bir suç işlendiği tespit edilebilirse, faillerinin adalet önüne çıkarılması için gerekli tüm önlemleri almalıdır;
* Soruşturmalar sırasında; bağımsızlık ve tarafsızlık güvenceleri gözetilmeli, teknik bilgi gereken konularda bağımsız uzmanlardan yararlanılmalıdır;
“Prokollere uygunluk şartı”
* Ölüm gerçekleşen durumlarda ölü muayenesinin Birleşmiş Milletler Hukuk Dışı, Keyfi ve Yargısız İnfazların Önlenmesine ve Soruşturulmasına İlişkin El Kılavuzuna (Minnesota Protokolü), işkence ve kötü muamele iddialarında raporlamanın Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için El Kılavuzuna (İstanbul Protokolü) uygun yapılması sağlanmalıdır;
* Suça karıştığı tespit edilen veya şüphelenilen kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması yanında etkili idari soruşturma açılmalı, soruşturma süresince ilgileler görevden el çektirilmelidir;
* Soruşturmalar, soruşturmanın adilliğine zarar vermeyecek şekilde maktülün yakınları ve toplumun hakikati bilme hakkına riayet ederek şeffaf bir şekilde, hızlı ve etkili bir şekilde yürütülmelidir.
Yetkililere çağrı
"İnsan hakları yükümlülüklerine saygı, hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik rejimlerin temel ve vazgeçilemez unsurudur" diyen akademisyenler, bu yükümlülüğün terörle mücadele nedeni ile askıya alınamayacağını söyledi.
* Terörle mücadele kapsamında yapılan operasyonlar ile bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye aleyhine verdiği bağlayıcı çok sayıda karar, benzer vakalarda yukarıda andığımız koşullara uyulmayarak ağır insan hakları ihallerine yol açıldığını göstermektedir.
* Bu ihlallerin yol açtığı insani dram ve devlete güvensizlik etkilerini günümüze kadar taşımıştır. Benzer bir durumun tekrar etmemesi karar alıcıların elindedir. Bunun, elinde yetki bulunan kişiler açısından insani, ahlaki ve hukuki bir yükümlülük olduğunu hatırlatmak ve yetkilileri gerekli önlemleri almaya çağırmak bizim için tarihi bir sorumluluktur. (BK)
İmzacılar:
Doç. Dr. Başak Çalı, Yard. Doç Dr. Kerem Altıparmak, Prof. Dr. Gökçen Alpkaya, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Murat Aytaç, Profesör Dr. Osman Doğru, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Prof. Dr. Ümit Biçer, Prof. Dr. Melek Göregenli, Dr. Esra Demir-Gürsel, Profesör Dr. İbrahim Kabaoğlu, Prof. Dr. Türkan Yalçın Sancar, Dr. Cavidan Soykan, Dr. Tolga Şirin, Prof. Dr. Nilgün Toker, Yrd. Doç. Dr. Kıvılcım Turanlı, Dr. Mine Yıldırım, Dr. Cenk Yiğiter.