"Bir Türkiyeli olarak tarihimizde Ermeni Soykırımı'nın yaşandığını nasıl öğrendiniz? Bu yüzleşme hayatınızı nasıl etkiledi?"
Ermeni Soykırımı'nın 100. yılı vesilesiyle bu soruyu soykırımı kendine çeşitli düzeylerde dert edinen ve yüzleşmenin gerekliliğini düşenen bu topraklarda yaşayan Ermeni olmayanlara sorduk. Herkesin anlatacak bir hikayesi, bir anısı, açıklayacağı bir fikri olmalıydı ve öyle de oldu... Elimizden geldiğince farklı kesimlerden insanlara danıştık. Kime sorsak bizi kırmadı. Bu sorunun yanıtlarını bu topraklarda hala yaşayan Ermenilerle yaptığımız söyleşilerle beraber 24 Nisan gününe kadar yayınlayacağız. 100. yılın 100leşmenin gerçekten başladığı bir milat olması dileğiyle...
"Aklımın ve Kalbinin Kırmızı Çizgisi"
Melike Koçak - Eğitimci
Çocukluluğumun geçtiği küpküçücük yerlerde, okullarımda, ders kitaplarımda herkes Türk-Müslüman'dı. Azcık Lazlar vardı. Hepimiz cümleten kıvırcıklardık.
Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Tarih, Türkçe Edebiyat derslerinde Yunan'ı "denize dök"üyor, başkaldıran Kürtler'in isyanlarını "bastır"ıyor, Ermeni "döller"ini "gönder"iyorduk. Hepsi "gâvur"du! Şehvetle anlatılıyordu. Ne kadar güçlü bir millettik!
Bu başarı(!) hikâyeleriyle büyürken ben hiç de aynı "hazzı" almıyordum. Türk Türk'e kalmıştık, iyi mi olmuştu? Çünkü romanlar, öyküler, şiirler okuyor, ismi "bilmediğim diller"de kişilerle tanışıyordum. Hepimiz gibi buralılardı işte. Çeşit çeşit meslekleri, evleri, ibadet yerleri vardı. "Dök"üp "bastır"ıp "gönder"mek neden bu kadar iştah uyandırıyordu?
Bunları anlatan kitaplar bulamıyordum. 90'lardı. Büyüyeyazıp üniversiteye gitmiştim. Türk Dili ve Edebiyatı okuyordum. Burada da değişen bir şey yoktu. Türk yazar ve şairler arasında 8.yy'dan 19.yy'a ancak gelebilmiştik ki okul bitti.
Fakat bu yeni şehrimde kitapçılar çoktu, keşifler şahaneydi. "Gâvur Mahallesi"yle Mıgirdiç Margosyan'la tanışıvermştim. Zahrad'ın şiirleri, oradan Gomidas... derken tarihi belgeler. Ne çok dil, inanç, kimlik vardı bu coğrafyada. Ve bize nelerden "övünç" duymamız öğretiliyordu! Devletçe dayatılan bütün vatandaşlık sözleşmeleri geçersizdi benim için. Okullar, ders kitapları... hepsi kaybetmişti. 1915 bir Felaket'ti.
Peki bu yüzleşmenin ağırlığı, utancı ve öfkesiyle n'apacaktım? Başka bir şehir. 2000'ler. Agos'u okumaya başlamıştım. Hrant Dink'i dinleyip izleyip okudukça uzaktan uzağa öğrendiğim ağır hakikatle nasıl baş edeceğimi, bundan sonra ne yapacağımın yollarını, araçlarını buluyor gibiydim. Edebiyat ve öğretmenlik, 100 yıldır ezberletilenlere dair bir çizik atmak, şüphe'yi akla ve kalbe çengellemek için âlâ idi. Öfkeyle olmayacağını görüyordum bir yandan. Hrant Dink öldürüldü. Milli mutabakat bu topraklardaki imha ve inkâr'ından vazgeçmeyecekti. Bundan hiç şüphe duymamayı öğrenmiştim. Kırmızı Pazartesi'yi ne de iyi biliyordum. Suçluydum. Ermenilerin yüz yıllık anlatma, gösterme, ispat etme çabası; bu yüz yıllık yalnızlık karşısında edebiyat, öğretmenlik, siyasette ilk ve öncelikli meselem olmalıydı 1915 Ermeni Soykırımı. Felaket. Aklımın ve kalbinin kırmızı çizgisi.
* * *
"Resmi Tarihin Etkisindeydim"
Eray Güven - Avukat
Benim açımdan milat Hrant'ın öldürüldüğü gündür. O tarihten önce resmi tarihin etkisinde olduğumdan Ermeni Soykırımı ile ilgili hikayeler duyduğumda "Yok ya biz yapmamışızdır öyle şeyler" diye düşünürdüm. Fakat Hrant öldürüldükten sonra "Hrant'ı bile öldürüyorsa bu devlet Ermenileri de öldürmüştür" diye düşünmeye başladım.
* * *
Arkadaşım Talar
Ruhat Sena Akşener – STK Çalışanı
Ermeni kimliğinin varlığından haberdar oluşum ilkokul dönemlerine geliyor. Vanlı bir aileden gelmeme rağmen, ailemizde bu meselenin tek bir kez bile bahsi geçmemiş, üzerine hemen hiç konuşulmamış olduğunu fark etmem de…
Yıllar sonra, özellikle insan hakları alanında çalışmaya başlamamla birlikte, hem çok fazla Ermeni arkadaşım oldu, hem de konu üzerine detaylı düşünme, okuma, bilme fırsatım. Şimdi, keşke Van’da yüzyılın başında bulunmuş olan ailemden, o dönemi yaşamış olanlara sorma fırsatım varken neler yaşandığını dinleyebilseydim, sorsaydım diye düşünüyorum. Artık hiçbiri yaşamıyor elbette.
İlkokulda gittiğimiz sınava hazırlık kursunda, ilk kez Ermeni bir arkadaşım oldu, Fatih’te oturuyorlardı, ismi Talar... Birbirimizi çok severdik, hep beraber zaman geçirirdik. Benim için o zaman “Ermeni” olmak demek, sadece anlayamadığım bir isme sahip olmak demekti, bundan ibaretti. Çocuklar, doğuştan “ayrımcılık” bilinciyle doğmuyor, malum. Şu an tam olarak ne olduğunu hatırlamıyorum, ama basında, televizyonlarda Ermenilere karşı bir kampanya başlamıştı-dönem dönem olduğu gibi ne yazık ki. O yıl, yine o zaman kesinlikle anlayamadığım bir sebepten İstanbul’dan apar topar taşındılar, telefonla ulaşamadım, tek kelime etmeden gittiler, bir daha hiç görmedim. Hiç. Bulamadım, sadece başka bir arkadaşımızdan duydum gittiklerini. Arkadaşımı kaybetmiştim.
Talar’ın gidişi üzerine kursta konuşurken, bir arkadaşımın “O Ermeniydi zaten, iyi oldu.” dediğini hatırlıyorum. O zaman Ermeni olmanın kötü bir şey olduğunu düşündüğümü, onların yanından ayrılıp ağladığımı da hatırlıyorum. Talar “Ermeni” idiyse “gerçekten”, bunca zaman nasıl olurdu da en yakın arkadaşım olurdu?
Akşam babama sormuştum, Ermeni olmak neydi, neden gitmişlerdi, kötü müydü Talar diye? İlk defa orada acılardan, insanlığın en acımasız yanlarından, yüzyılın başında olup bitenlerden bir ilkokul çocuğunun algılayabildiğim kadarıyla haberdar oldum. Benim için bu yeni bilgiler, içimdeki müthiş bir “kayıp, özlem, yoksunluk” hissiyle aynı ana denk gelir; tam da bunlar demekti artık.
Gitmek zorunda bırakılmak, zulme uğramak, öldürülmek, toprağını terk etmek… Benim için Talar’dı o yaşta. Galiba hala da biraz öyle… (HK)
100leşme yazı dizisinin diğer yazıları
* Tatyos Bebek: Ermeniler İyi Komşu Olmak Zorundaydı
* Tuma Çelik: 1915'te Süryanilerin Üçte İkisi Yok Oldu
* Nazlı Esina: Ermenice'yi Oğlumdan Öğreniyorum
* Silva Özyerli: Ailemden Hiç Kimse Doğduğu Topraklarda Ölmedi
* Kayane Gavrilof: Benim de Türk Arkadaşlarım Var
* Prof. Dr. Arşaluys Kayır: Nefes Darlığı Bize Yadigar Kaldı
* Tarsus, Erzurum ve Leman Hala
* Hortlak Hikayesi "Üstün Biz" ve Ada
* Paşa Babanın Pantolonu, Ağır Hüzün ve Ereğlili Ermeni Ustalar