Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın Galatasaray Meydanı’ndaki nöbeti 500. haftasına girdi. 500 haftadır meydanda yürütülen mücadelenin yanı sıra hukuk mücadelesi de sürüyor.
Kayıp yakınları iç hukukta çoğunlukta sürüncemede bırakılan dosyaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyor.
Hakikat Adalet Hafıza Merkezi bugüne kadar ulaştığı zorla kaybedilen 253 kişiden 116'sına ait 61 dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşındı. Mahkeme iç hukuktaki seyrin tam aksi yönde Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ettiğine karar verdi.
İç hukukta seyir: Yüzde 1 mahkumiyet
Hakikat Adalet Hafıza Merkezi bugüne kadar ulaştığı 253 zorla kaybedilen kişiye ait hukuki verinin (şikâyet dilekçesi, soruşturma/kovuşturma dosyası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları/başvuruları ve avukatlar huzurunda imzalanan ve tespit niteliğinde olan tutanaklar) iç hukuktaki seyrini inceledi.
Zorla kaybedilen kişilere ait soruşturmaların yüzde 69'u iç hukukta genellikle sürüncemede bırakıldı, Yüzde 7'si takipsizlik, yüzde 4'ü ise zamanaşımı kararıyla kapatıldı.
253 kişinin zorla kaybedilmesine ilişkin hukuki süreçlerin yalnızca yüzde 17'sinde soruşturma tamamlanarak dava açıldı. Bu davalar sonucu çıkan mahkumiyet kararı yalnızca yüzde 1. Yüzde 2'si ise beraat kararıyla sonuçlandı.
Buna göre;
* Cumhuriyet savcıları tarafından soruşturma işlemlerinin gereği gibi yerine getirilmediği, hakikati ortaya çıkaracak nitelikte bir soruşturma yürütülmedi,
* Uzun yıllar boyu kayda değer bir işlem yapılmaksızın soruşturmaların sürüncemede bırakıldığı veya takipsizlik kararıyla kapatıldı,
* Zorla kaybetme suçu niteliği bakımından insanlığa karşı suç olarak tezahür etse ve zamanaşımı uygulanmaması gerekse de resmi yoruma göre 20 yıllık zamanaşımı riskiyle karşılaşıldı,
* Çok az olaya ilişkin dava sürecinin başlatıldığı ve etkili ve eksiksiz seyretmeyen yargı süreçlerinin beraat kararlarıyla sonuçlandırıldı.
AİHM’e taşınan dosyalar
* Zorla kaybedilen 253 kişiden 116'sına ait 61 dosya AİHM incelemesinden geçti. Mahkeme, bu dosyaların yüzde 78'inde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ettiğine karar verdi. Dosyaların yüzde 9'unda ise devlet tarafından dostane çözüm teklif edildi. Böylece genel toplamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yüzde 87 oranındaki zorla kaybetme olayında sorumluluğu saptandı. |
Mahkeme'nin iç hukuktaki seyrin tam aksi yönde Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ettiğine karar verdiği tespit edildi. Mahkeme'nin dosyalarda ağırlıklı olarak ihlal kararı verdiği, kimi zaman başvurunun Mahkeme'nin usul kurallarıyla uyuşmaması nedeniyle kabul edilemezlik kararıyla sonuçlandığı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin sorumluluğunu kabul etmesiyle dostane çözüme varıldığı görüldü.
Bazı dosyaların ise Mahkeme önündeki incelemesi hala devam ediyor.
Neticede çoğu vakada devletin sorumluluğu tespit edildi.
İhlal kararları
AİHM kararlarında zorla kaybetme vakalarıyla ilgili Türkiye Cumhuriyeti devletinin ihlal ettiği sözleşme maddeleri başında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesi geliyor.
Yaşam hakkı ihlalini, etkili başvuru hakkını düzenleyen 13. , işkence yasağı öngören 3. , özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 5. madde izliyor.
Mahkeme ağırlıklı olarak devletin yaşam hakkını ihlal ettiğine hükmetti. Bunun yanında bir ölüm ya da kayıp iddiası hakkında etkili başvuru hakkının ihlali, diğer bir ifadeyle söz konusu iddialar hakkında kamu otoriteleri tarafından eksik ya da taraflı soruşturma yapılması söz konusu oldu.
Yaşam hakkı ihlali
Yaşam hakkı devlete öldürmeme/kaybetmeme negatif yükümlülüğünün yanında pozitif yükümlülükler de yüklüyor. Bu bağlamda devlet ölümle sonuçlanan saldırılardan korumaya yönelik önlemleri almak, korumayı temin edememiş ise etkili, hızlı ve bağımsız soruşturma yaparak, kaybolmanın veya ölümün şartlarını dikkatli bir şekilde soruşturmak, sorumluları saptamak ve cezalandırılmasını sağlamakla yükümlü.
Devletin bizzat öldürme/kayıp olayından sorumlu olması “yaşam hakkının esastan ihlali”; kamu otoritelerince etkili, hızlı ve bağımsız soruşturma yürütülmemesi “yaşam hakkının usulden ihlali”, saldırılardan korumaya yönelik önlemler alınmaması ise “pozitif yükümlülüğün ihlali” anlamına geliyor.
AİHM kararlarının yüzde 60’ı yaşam hakkının usulden ihlaline ilişkin. Devletin bizzat sorumluluğun tespit edildiği davaların oranı yüzde 33 . Davaların yüzde yedisinde ise saldırılardan korumaya yönelik önlemler alınmadığı tespit edildi.
İşkence yasağının ihlali
İşkence yasağının iki yönlü ihlali söz konusu:
* Zorla kaybedilen kişinin gözaltına alınırken ya da gözaltı sırasında kötü muameleye uğradığı iddiasının kanıtlandığı durumlarda;
* Zorla kaybedilen kişilerin yakınlarının yaşadıkları belirsizlik ve ıstıraptan ötürü işkence yasağının ihlal edilmesi.
AİHM kararlarının yüzde 75’inde işkence yasağının kayıp yakınları açısından ihlali tespiti var.
Türkiye’den Mahkeme önüne taşınan zorla kaybetme dosyalarında ağırlıklı olarak kayıp yakınları açısından işkence yasağının ihlal edildiğine hükmedildi. Yakınlarının zorla kaybedilen kişi hakkında bilgi almak için çabalarının sonuçsuz kalması, yetkililerin bu çabalara olumsuz cevap verme biçimi ve takındıkları tutum belirleyici oldu.
Mahkeme içtihadında yakınlarının sevdiklerini münasip bir biçimde defnedememeleri sürekli şekilde derin acı ve ıstırap yaşadıkları anlamına geliyor. Türkiye'de zorla kaybedilen kişilerin bedenlerinin nerede olduğunun ortaya çıkarılmaması, kimsesizler mezarlığına gömülmeleri ve ziyaret edebilecekleri bir mezarın olmaması Mahkeme'nin bu yönde karar vermesine yol açıyor (MG/BK)
* Hakikat Adalet Hafıza Merkezi zorla kaybedilen 329 kişiye, bu kişilerden de 253'üne ait hukuki veriye ulaştı.
** Bu haber Hakikat Adalet Hafıza Merkezi Cezasızlık Çalışmaları Programı tarafından hazırlandı.
* Manşet fotoğrafı: Ahmet Şık