"Bugün tarihimizin utanç sayfalarından birini 99 yıllık bir yalanı, 99 yıllık bir inkârı, 99 yıllık bir insanlık suçunu hatırlatmak ve bu suçun kurbanlarını anmak için buluştuk. 99 yıl önce devletin gözaltına alarak kaybettiği, mezarsız İstanbullu Ermeni aydınlarımıza 'Rahat uyuyun; mezarlarınız kalbimizdedir... Rahat uyuyun; hakikatinizin emanetçileriyiz... ' demek için buluştuk."
Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray Meydanı’ndaki 474. Haftalarında 24 Nisan 1915’te gözaltına alınıp kaybedilen Ermeni aydınlar için bir aradaydı.
Oturma eylemi Ermeni aydınlar için Ermenice bir ağıdın okunmasıyla başladı, Başbakan'a "inkara son, hakikati serbest bırakın" çağrısı yapıldı.
Yedigöl: O gün haksızlığa karşı dursaydık ağabeyim ölmezdi
474. haftada 1995’te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak, 1980 kayıplarından Nurettin Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl söz aldı.
Ali Ocak “Bu coğrafyada artık adettendir; bir vahşet artık üstü örtülemeyecek derece açığa çıktığı andan itibaren egemenler yalanlarla gerçeğin üstünü kapatır, taleplerin içini boşaltır.”
“Başbakanın taziyesini de böyle anladık. Soykırımı gerektiği gibi araştırmadan, geçmişle yüzleşmeden yuvarlak sözlerle geçiştirmeye çalışıyor. Toplumun adalet, eşitlik, özgürlük taleplerine karşılık verin, yasal düzenlemeleri yapın, yuvarlak laflarla gerçeklerden kaçmayın.”
Muzaffer Yedigöl ise “Tarihimiz katliamlar dolu ama ne yazık ki sessiz kaldık, bana dokunmayan yılan bin yaşasın dedik, 1980’lerde o yılan bize de dokundu.”
“Binlerce Ermeni katledildi ama bize öyle anlatıldı ki sanki düşman gibi, övünerek nasıl öldürdüklerini anlattılar.
“Nurettin Yedigöl ailesi olarak Ermeni kardeşlerimizden özür diliyorum. O gün ölen Ermeni vatandaşlarımızın yanında durmadık, ölümlere sessiz kaldık. Eğer o gün dedelerimiz, babalarımız haksızlığa karşı durabilseydi biz bugün burada olmazdık, ağabeyim ve diğerleri ölmezdi.”
Oturma eylemine katılan Akdeniz Kayıp Yakınları Derneği Genel Sekreteri Reşit El Manavzi de 12 ülkede kayıplara karşı mücadele ettiklerini belirterek mücadelenin tüm sorumlular ortaya çıkarılıp yargılanana dek süreceğini söyledi.
"Ermeni varlığına devlet eliyle son verme politikası"
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına Cumartesi İnsanları’ndan Çağrı Yalkın’ın okuduğu açıklamada 24 Nisan 1915’te yaşananlar anlatıldı:
“ 1915’de 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece İstanbul’da Emniyet Müdürü Bedri Bey’in yürüttüğü operasyon sonucunda 220 Ermeni aydın evlerinden gözaltına alındı. Operasyon emrini İttihat ve Terakki Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Mehmet Talat Bey verdi.
"Gözaltına alınanlar, şimdi Sultanahmet’teki Türk İslam Eserleri Müzesi olan Merkez Cezaevine götürüldü. Oradan Şirket-i Hayriye’nin 67 numaralı vapuru ile Haydarpaşa Tren İstasyonu’na nakledildi. Haydarpaşa’dan da özel bir trenle Ankara’ya doğru yola çıkarıldı.
"20 saatlik bir tren yolculuğundan sonra Ankara yakınlarındaki Sincanköy’de trenden indirildiler. İstanbul Merkez Cezaevi Müdürü İbrahim Bey, onları iki gruba ayırdı. At arabalarıyla bir grup Çankırı’ya, diğer grup Ayaş’a sevk edildi.
"Ayaş’a gönderilenlerden neredeyse tamamı, Çankırı’ya gönderilenlerin çoğunluğu bir daha geri dönemedi; yargılanmadan, savunmaları alınmadan, arkalarında bir mezar taşı bile bırakılmadan kaybedildi. Kayıtlara da ya firar ettikleri ya da serbest bırakıldıkları yazıldı.
"24 Nisan’da tutuklananların çoğu, Ermeni toplumunun en saygın isimleri, kanaat önderleriydi. Milletvekilleri, yazarlar, şairler, müzikologlar, bilim insanları, hukukçular, hekimler, eczacılar, gazeteciler, yayıncılar, din adamlarıydı. Onların tutuklanmaları, Ermeni varlığına devlet eliyle son verme politikasını hayata geçirmek içindi. O yüzden önce kamuoyu oluşturabilecek, itiraz edebilecek Ermeni entelektüellerini susturma operasyonunu gerçekleştirdiler ve bu topraklarda bilinen toplu kaybetmenin tarihini başlattılar."
"İnkar faaliyetlerini durdurun"
Açıklamada 474 haftadır yinelenen adalet talebi bir kez daha tekrarlandı.
"474 haftadır söylüyoruz; bu topraklarda hakikatler yalanlarla perdeleniyor. Bu toprakların derin acıları ancak politik hamlelerin aracı olarak kullanıldığında gündeme geliyor. Ama asla o acıları doğuran sorunun özüne dokunulmuyor. Muktedirler varlıklarını ve suçlarını meşrulaştırmak için hakikati ulaşılmaz kılıyor. Günceli geçmişten kopartarak, toplumun gerçeklerle yüzleşmesini ve arınmasını imkânsızlaştırıyor.
"474 haftadır söylüyoruz; devletin insanlık suçlarını suç olmaktan çıkaran yaklaşımı yalnızca adaletsizlik üretmiyor, toplumu zehirleyerek ortak bir adalet duygusunun oluşmasını da engelliyor. İnsanlık suçları ve bu suçların faillerinin görünür kılınması talebini yüksek sesle dillendirmek yurttaşlık görevidir. Aksi halde kolektif sorumluluktan kurtulmak mümkün değildir."
"Özgür, adaletli, eşit, barışçıl bir gelecek için geçmişin karanlığını siyasi, tarihsel, toplumsal hakikatleri ile birlikte hatırlamak ve bugüne taşımak zorundayız.
"Yakın ya da uzak geçmişte yaşanmış insanlık suçlarının varlığını kabul etmeden; bu suçları yaratan nedenleri, yapıları ve zihniyeti sorgulamadan özgür bir gelecek inşa edemeyiz.
"Başbakan Erdoğan'a sesleniyoruz; bu toprakların derin yaralarını politik hamlelerinizin aracına dönüştürmeyin. Yaralarımızın sağaltılması ancak hakikat, yüzleşme, adalet ve dönüşüm süreçlerinin birlikte yürütülmesi ile mümkün olacaktır, derhal bu konuda adım atın. Samimiyseniz önce Başbakanlık bünyesindeki 'Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Koordinasyon Kurulu'nu lağvedin. Vergilerimizle finanse ettiğiniz inkâr faaliyetlerinizi durdurun, hakikati serbest bırakın." (BK)