Sanık sandalyesinde bir kadın oturuyor. Ekrandan çocuğunun katiline bakıyor. Ve sonra şöyle diyor: "Annen seni 'oğlum' diyerek mi seviyor, katil diyerek mi?"
Ethem Sarısülük davasının üçüncü duruşmasındayız. Salon oldukça kalabalık. Sanıksız sanık sandalyesinde yukarıdaki sözlerin sahibi anne Sayfi Sarısülük ve bazı avukatlar oturuyor.
Duruşma öncesi, geçen duruşmada olduğu gibi, salonda köpekle bomba araması yapıldı. Dışarıda ise polisler kimlik kontrolü yapıyordu. İlk iki duruşmaya nazaran dünkü duruşmada çok daha fazla çevik kuvvet polisi vardı. Adliye koridorlarında ve salonda ise askerler bulunuyordu.
"Sabit bir yerim yok"
Sanık polis Ahmet Şahbaz duruşmaya Urfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nden tele-konferans yoluyla katıldı. Duruşma salonunda yalnızca bir ekran vardı. Ekranın bir kısmı duruşma salonunu, bir kısmı mahkeme heyetini diğer kısmı da sanığı görüntülüyordu.
Avukat yoklamalarının ardından sanık polisin kimlik tespitine başlandı. Bu sırada müşteki avukatı Kazım Bayraktar söz aldı ve şöyle dedi: "Sanığın dosyada fotoğrafı yok. Şahıs gerçek sanık mı karşılaştırmak istiyoruz."
Bu talep üzerine mahkeme heyeti "sanığın kimliğinin resimli fotokopisinin ve bir resminin çekilerek mahkemeye gönderilmesi" kararını verdi.
Kimlik tespitin ardından hakim, sanığa ikametgah adresini sordu. Sanık "Sabit bir yerim yok" diye cevap verdi. Bu kez hakim "Sabıkanız var mı?" diye sordu. Sanık "Yok" dedi. Salondan ise "Var var!" sesleri yükseldi.
İddianameden Yaratılan Mağdur: Ahmet Şahbaz
Müşteki avukat Murat Yılmaz, salondaki kolluk kuvvetlerinin silahlarını salon dışına çıkarmasını talep etti. Mahkeme başkanı önce bu talebi dikkate almadı ve iddianamenin okunmasını istedi. Ancak müşteki avukatların ısrarı üzerine bu talebi değerlendirdi ve reddetti.
Ve iddianamenin okunmasına geçildi. Eğer Sarısülük davasını bilmeyen bir kişi bu iddianameyi dinleseydi sanık polis Ahmet Şahbaz'ı mağdur, Ethem Sarısülük'ü katil sanabilirdi. Aslında o kadar haksızlar ki, haklı çıkmak için iddianamede aynı şeyi tekrarlayıp duruyorlardı. "Atılan taşlar, atılan taşlar, atılan taşlar..."
İddianemin okunmasının ardından sanığın savunmasına geçildi. Sanık Şahbaz "Yazılı savunmamı mahkemenize vermek istiyorum. Yazılı savunmamı tekrar ediyorum. Ve bunun dışında konuşmak istemiyorum" dedi. Yazılı savunmasıyla, iddianame arasında pek bir fark yoktu.
"Maktülün ölümünden bana taş atanlar sorumludur"
Ve sanık yazılı savunmasını okumaya başladı:
" GAMA, Kızılay AVM tarafından üzerimize taş bilye yağmaya başladı. Göstericiler bize saldırdı. Bunları gören grup da aynı şekilde bize saldırmaya başladı.
"Biz önce düz hat şeklindeydik. Saldırının durumuna göre oval dizildik. Birileri grubu bize karşı kışkırtıyordu. Bize küfür ediyorlardı. Bize sapanla demir bilye atıyorlardı. Göstericiler yaklaştılar, yakından taş ve bilye atıyor, sopalarla bize vuruyorlardı.
"Biz kalkancıların görevi atılan taşlara karşı arkamızdaki polisleri korumaktı. Bir taraftan da geri geri gitmeye çalışıyorduk. Beton bloklar çekilmemizi engelledi. Gösterici grup da yaklaşıyordu. Bazıları bize vurmaya başladı. Polislerden yere düşenler oldu.
"Yere düşen polislere taş ve sopalarla saldırdılar. Biz 4-5 kalkancı polis park içinde kalmıştık. En son biz çıkıyorduk. Parkın bitiminde kaldırım vardı. Park ile kaldırım arasında yarım metre bir yükseklik vardı. Biz parktan geri çıkıyorduk. Bu sırada göstericiler bana vurdu. Ben kaldırımın üzerine düştüm. Düştüğüm sırada bana karşı saldırılar sürüyor, taş atıyorlardı. Sırt üstü yere düştüm. O sırada yerden doğrulan gösterici bana doğru geliyordu. Beni öldüreceklerini düşündüm.
"Parkın içinden bana doğru gelen göstericileri göstericileri görünce içimden 'İşim bitti!' dedim. Bana yaklaşan göstericiye doğru hızlı davranıp ona tekme attım. Ona tekme atmasaydım beni linç edeceklerdi. Ben yerden kalkarken korktuğum için silahımı çektim. Kaçmak için, kendime fırsat yaratmak için namluya mermi sürdüm. Daha sonra namluyu omuz hizasından yukarı tuttum. Amacım uyarı atışı yapmaktı. Uzaklaşmaya çalışıyordum. Ben ateş ederken atılan taşlar bana isabet ediyordu.
"Üç el ateş ettim. Ben ateş ettiğim sırada birinin yaralandığını fark etmedim. Yaralandığım için ambulans ile hastaneye gittim. Akşam saat 22.00'ye kadar hastenede tedavi gördüm. 16 gün rapor aldım. Tek gayem linç edilip öldürülmekten kurtulmaktı. Kimseyi hedef almadım. Ben görevim gereği orada bulundum. Havaya ateş etmeseydim beni linç edeceklerdi."
Sanık savunmasını bitirirken "Silah kullanma şartlarının oluştuğu kanatindeyim. Ethem Sarısülük'ü tanımam. Hayatını kaybettiği için üzgünüm" dedi. Ve ekledi: "Maktülün ölümünde benim hiç bir kusurum yoktur. Maktülün ölümüne sebebiyet verenler bana taş atanlardır."
Bu sözler üzerine anne Sayfi Sarısülük "O ellerin kırılsın! Senin de anan var, o ana seni nasıl doğurdu" diyerek Şahbaz'a tepki gösterdi.
Sanığın savunmasının ardından söz alan avukatı, müvekillerinin ifadesine katıldıklarını söyledi. Ve "Savunma yapmamız engelleniyor. Eğer suçlu arayan varsa onlar aynaya baksın" dedi. Bu sözler salonda büyük tepki çekti.
"Altı ay önce yediğiniz yemeği hatırlıyor musunuz?"
Daha sonra çapraz sorguya geçildi. Sanık savunmasında, Sarısülük'ün yaralandığını birkaç gün sonra medyadan öğrendiğini ve olay günü hastaneden 16 günlük bir istirahat raporu aldığını söylemişti.
Müşteki avukat Murat Yılmaz sanığa " 2 Haziran tarihli olay yeri tutanağında, raporlu olduğun halde nasıl imzan bulunabiliyor?" diye sordu. Sanık "Hatırlamıyorum" diye cevap verdi. Yılmaz'ın birçok sorusuna "Hatırlamıyorum" yanıtını veren Şahbaz, müşteki avukata "Siz altı ay önce yediğiniz yemeği hatırlıyor musunuz?" diye sordu.
Müşteki avukatlar adına Murat Yılmaz, sanığın imzasının yer aldığı tutanağın mahkeme heyetin tarafından kendisine gösterilmesini istedi. Ancak sanık bir ekranın ardında olduğu için imzasını göremedi. Bunun üzerine Yılmaz "Burada bir insan öldürme davası görülüyor. Ancak sanık burada olmadığı için kendisine belge gösterilemiyor. Dava için son derece önemli olan bu tutanaktaki imzanın kendisine ait olup olmadığı ortaya çıkarılamıyor” dedi.
Mahkeme başkanı dosyada da bulunan ve böylesine önemli olan bir belgeyi hatırlamadı. Bunun üzerine avukat Yılmaz "Sanığa savunmasının ardından bu belgenin sorulması gerekirdi. Belge dosyada olmasına rağmen siz bu belgenin farkında değilsiniz" dedi.
"Tutanak, olaydan bir gün sonra emniyet güçlerinin olay yerinde yaptığı inceleme ve tespitler sonucunda hazırlanmış. Sanık Şahbaz, ifadesinde Ethem'in öldürüldüğünü iki gün sonra basından öğrendiğini belirtiyor. O gün de evde istirahatta olduğunu söylüyor. Ancak bu belgede 40 polisle birlikte imzası var.
Savcı uyuyor...
"Siz bir çevik kuvvet memurunu buraya getirmekten acizsiniz. Bu doğal çünkü polis, başta Başbakan ve tüm hükümet tarafından korundu, kollandı. Siz ne yapabilirsiniz ki?"
Bir başka müşteki avukatı Kazım Bayraktar "Öldürülen diğer direnişçileri, gözleri, yaşamları çalınanları, Berkin Elvan'ı, darp edilen ve tutuklu olan meslektaşlarını temsilen duruşmada olduklarını" söyledi.
"Hukukunuzda gizli tanık maalesef vardı, şimdi gizli sanık uygulaması yapılıyor. Sanık 'İkametgah adresim yok' diyor. Bu kaçma şüphesinin olduğunu gösterir. Tutuklama nedenidir. Bakın bu hukuksuzluk devam ederse halk hukuka başvurmadan kendi hakkını alır. Bu sizin hukukunuzda suç ama bizce değil."
Duruşma sürerken savcı da ara ara uyuyordu. Kimi zaman kürsüye doğru uzanıyor kimi zaman da koltuğuna yaslanıyordu.
Mahkeme başkanı duruşmaya 14.30'a kadar ara verdi. Ve ara sona erdikten sonra kimsenin beklemediği bir karar verdi. Mahkeme heyeti, mahkemenin tarafsızlığı ve adil yargılama hakkı konusunda şüpheler ortaya çıktığı gerekçesiyle davadan çekildiğini açıkladı.Ve dosya bir üst mahkemeye gönderildi. Bu sırada da salondan sesler yükseliyordu: "Ethem Sarısülük ölümsüzdür!" (SK/HK)