Bundan birkaç ay önce 27 Mayıs denilince birçoğumuzun aklına (eğer o gün doğum günümüz ya da evlilik yıldönümümüz değilse) 27 Mayıs 1960 tarihi gelirdi.
Bu tarih Cumhuriyet’in ilanından sonraki ilk askeri darbenin yapıldığı tarihtir. Darbe sonucunda Demokrat Parti iktidardan indirildi, bir başbakan ve iki bakan idam edildi. Darbe sonrasında 1961 Anayasası olarak bilinen ve birçok uzmana göre Türkiye tarihinin en demokratik Anayasası kabul edildi. Özellikle bu sebeple, 1980 muhtırasına kadar geçen zamanda 27 Mayıs hareketi resmi bir bayram olarak kutlandı.
1960 tarihinden bu yana tam 53 yıl geçti. Ülke 12 Mart’ı, 1 Mayıs’ları, 12 Eylül’ü, Sivas’ı, Uludere’yi, Reyhanlı’yı ve daha pek çok kâbus dolu günü yaşadı. O gün bu gündür 27 Mayıs tarihi Demokrat Parti çizgisinden gelen muhafazakârlar ve ayrıca Kemalizme mesafeli duran sol siyasetler tarafından sürekli olarak eleştirildi. Özellikle de 28 Şubat sürecinden sonra Türkiye siyasetine baskın olarak yerleşen darbe karşıtı söylem, 27 Mayıs’ı Türkiye’deki darbe kültürünün başlangıcı olarak kabul etti. Bu kabulle beraber aslında sadece ülkedeki darbe kültürüne değil, 27 Mayıs sonrasında oluşan özgürlükçü sol akımlara da fikri saldırılar gerçekleştiriliyordu.
Ancak 27 Mayıs 2013 tarihinde, yani 1960 darbesinin yıldönümünde, Türkiye bir ayaklanmanın fitilini ateşleyen ve çok büyük ihtimalle etkisi en az 1960 darbesi kadar büyük olacak başka bir olayla irkildi.
27 Mayıs 2013’te Taksim Gezi Parkı’nı çevreleyen duvarın öte yanındaki beş ağaç söküldü. O gün Taksim Dayanışma Gurubu’ndan yaklaşık 50 kişi yıkımın devamını fiili olarak engellediler ve parkta nöbete başladılar.
İşte o gün tüm ülkenin toplumsal ve entelektüel hafızasına kazındı. Öyle ki ertesi gün, Taksim Gezi Parkı’nda başta Sırrı Süreyya Önder olmak üzere sayısı oldukça az bir gurup aktivist parktaki ağaçların mahkeme kararına rağmen kesilmesine ve Gezi Parkı’nın olduğu yere bir tür AVM yapılmasına karşı direnişe geçtiler.
Bir sonraki geceyse Gezi Parkı’nda nöbet tutan aktivistlerin kurduğu çadırlar polis ve zabıta ekipleri tarafından sabaha karşı yapılan bir müdahaleyle ateşe verildi. “Küçük bir olay” sonucu yani sadece beş ağacın sökülmesiyle başlayan bir direniş öyle bir kelebek etkisi yarattı ki 27 Mayıs’ı takip eden haftalar, Cumhuriyet tarihinin (muhtemelen) “en büyük” kalkışmasına yol açtı.
Gezi Parkı protestoları resmi verilere göre 77 ile yayıldı. 2,5 milyon kişi polis ve devlet şiddetine karşı en yaratıcı eylem yöntemleriyle direnişe geçti. 27 Mayıs’ı takip eden günlerde geleneksel ve ana akım medyanın neredeyse tamamı olaylarla ilgili sessiz kaldı. Ancak sosyal medyadan olayları takip eden ve harekete geçen kalabalıklar medyanın Türkiye toplumu üzerindeki etkisini büyük ölçüde yok etti.
27 Mayıs 2013 günü “3-5 çapulcu”nun başlattığı hareket 3-5 generalin başlattığı hareketlerin ötesine geçti. Belki bir devrim değildi olan biten ama kesinlikle radikal unsurlara sahip bir evrim sürecinin başlangıcıydı.
Bugün bu türden toplumsal ve entelektüel bir evrimi ilk defa tecrübe eden kuşaklar olarak bizler, içinde bulunduğuz okyanusun farkında değiliz ama belki de 27 Mayıs 2014 gününden itibaren her 27 Mayıs günü ülkede bir bayram olarak kutlanacak. Çünkü 27 Mayıs tarihi sadece aynı görüşte olanları değil, birbirini gördüğünde yolunu değiştirenleri bile bir araya getirdi. Hepsi tarafından sahiplenildi.
27 Mayıs’ı bir bayram olarak kutlamak için artık gerçekçi sebeplere sahibiz. Çünkü bundan böyle bu tarih sadece bir askeri darbeyi değil özgürlükçü bir hareketin başlangıcını da temsil edecek. Ne mutlu bizlere ki 26 Mayıs günü mutsuz ve umutsuz olan kalabalıklar karamsarlıklarını bir yana bıraktılar, kendileri ve diğerleri için “marjinal” büyüklükte eylemlere giriştiler.
27 Mayıs artık sadece o gün doğum günü ya da evlilik yıldönümü olan bir gurup insanın değil, radikal dönüşümleri arzulayanların da kutladığı bir gün olacak.
27 Mayıs, artık resmi bir bayram değil, devlete ve hükümete karşı koyanların bayramı olacak.
27 Mayıs rahatsız genç subayların değil, rahatsız genç sivillerin bayramı olacak. Bu bayram aynı zamanda “28 Şubat mağdurları”nın da bayramı olacak, sadece 12 Eylül ve 12 Mart’ta işkence görenlerin bayramı değil.
Bu 27 Mayıs ülkeyi on yıl geriye götürmedi.
Bu 27 Mayıs on yıldır iktidarı kullanan ve ona muhalefet eden siyasetlere “küçük” bir müdahalede bulundu. Belli ki sonuçları çok “büyük” olacak.
Nice 27 Mayıs’lara!
* Altuğ Yalçıntaş, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi