Gezi Direnişi’ne destek verdikleri ve eylemleri organize ettikleri gerekçesiyle Beşiktaş taraftar grubu çArşı’ya yönelik düzenlenen gözaltı operasyonunun ardından çArşı, resmi internet sitesi Forza Beşiktaş’tan açıklama yaptı.
Beşiktaş çArşı liderlerinden “Sarı Cem” lakaplı Cem Yakışkan ve Çarşı pankartlarını yapan “Deve Erol” lakaplı Erol Özil’in de aralarında bulunduğu kişilerin Gezi Direnişi’nde liderlik yaparak protestoları şiddete yönlendirmek, barikat kurmak, dozer çalmak ve Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nin ele geçirilmesi yönünde organizasyon yapmakla suçlandığı iddia ediliyor.
çArşı’nın Forza Beşiktaş sitesinden yaptığı açıklamada şu ifadelere yer veriliyor:
“Rüşvet alan, para pul padişahı değiliz.
Paramparça olmuş gönül hırkalarını diker, yamarız biz.
Mağduriyetimiz ve mazlumiyetimiz sınanırken, vicdanı icarlanmamış halkımızın, hakikate olan inancından güç alarak diyoruz ki: Mutluluğun resmini yapamadık belki; ama -15 derecede, naylon çadırların içerisinde güneşin doğuşunu hayal etmenin ne olduğunu resmettiğimiz için hiçbir pişmanlık duymuyoruz.
Beyaz formalarımız bize kefen olsun ki kanlarımızı satmadık, tek celsede bağışladık. ‘Helal-i hoş olsun’ diyoruz.
Çocuk Esirgeme Kurumları’nda, ağlayan çocukların gözyaşlarını gördüğümüz için boğazımıza bir yumruk oturmuştu ve sıkılıydı.
Yaşlılarımızı ziyarete gittiğimizde, analarımızın-babalarımızın olduğunu onlar ölmeden önce öğrendik.
Tabelada yerlere çöp atmayınız yazdığı için değil, engelleri tek tek aşmaya çalıştığımız için ceplerimizde mavi kapaklarla gezdik.
Uluslararası Astronomi Birliği, Pluton için ‘o artık gezegen değil’ dediğinde, kandırılmışlık duygusuna kapılmanın ne olduğunu iyi bildiğimiz için ‘bi dakkaaa!’ dedik… ‘Hepimiz Plutonuz!’
Hasankeyf, yunuslar, sokak hayvanları…
Bilemedik, bilemedik, bilemedik.
Daha çok sevmemekmiş asıl suçumuz, bilemedik.
Karadeniz için haykırdık; kimsenin diline, genzine o çaylar dökülmesin diye. Karadeniz’e kanser araştırma hastaneleri yapılsın diye inim inim inledik.
Van'a 8 değil, 18 konteynır alamamaktır vicdani suçumuz.
17 Ağustos’taki acıyı biz neden daha çok hafifletemedik ki?
Henüz biber gazı da icat olmadıydı üstelik.
Biz buna yangınız.
İçimizde yangın çıkardık, suçluyuz…
Kaz Dağları ile akrabalığımız, Ferhat’a olan hayranlığımızdan olmadı.
Peki ya Şirin bilseydi Munzur Çayı’nın gizemini, Ferhat’ın hali nice olurdu ?
Biz de geç kalmışız be Schindler, evet. İnsanlık için, halkımız için daha çok güzellikler yapabilirdik.
Düğün nedir bilemedik; ama cenazelerimizi hep kendimiz kaldırdık.
Evvellerimiz ve geleneğimiz olduğu için, dayatılana karşı çıkıp başka bir dünyayı mümkün görebiliyoruz. O yüzdendir ki, ‘her şeyin, herkesin bir fiyatı vardır’ diyen meymenetsiz patronun suratına parayı çarpan güzel abimizi sinema salonunda alkışladığımız anın heyecanını hep içimizde yaşıyoruz.
Tarih, bugüne kadar söylediğimiz her sözün ve yaptığımız her şeyin şahididir. Bizim hakikatimiz, isnat edilenlerle değişmez.
‘Ağaçları sulamanın bir adalet, dikene su vermenin ise bir zulüm olduğunu’ çok ama çok, çok iyi biliyoruz.
Bizim aradığımız şey bambaşka...
Şairin dediği gibi, ‘ne ağaca benzer ne de buluta’
Hukuk ve ahlak kurallarının kesiştiği yerde vicdan arıyoruz biz, vicdan!” (EKN)