Kaybedilen yakınları için 397. kez Galatasay'da toplanan Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıplarının sorumlularının yargılanması ve açlık grevleriyle ilgili duyarlı olunmasını istedi.
18 yıldır kayıp olan Kasım Alpsoy'un eşi Erdoğan Alpsoy konuşmasında açlık grevlerinde olanların acısının kendi acısını unutturduğunu söyledi. Hükümetlerin 30 yıldır sorunu çözemediğini söyleyen Alpsoy, Başbakan'ın açlık grevleriyle ilgili yalan söylediğini ekledi. "Erdoğan ne yaparsa yapsın bu sorunu çözsün" diyen Alpsoy, "Açlık grevindekiler ölse de biz bitmiyoruz" dedi.
12 Eylül 1994'te kaybedilen Kenan Bilgin'in kardeşi İrfan Bilgin, birilerinin ölüm listesine imza atanları her hafta açıkladıklarını ancak bu kişilerin devlet tarafından terfi ettirilerek mükâfatlandırdığını belirtti. Katil listesine AKP ve bakanlarının da eklenmesini gerektiğini belirten Bilgin, AKP'nin on yılda neler yaptığını sordu.
"Sokak ortasında 12 yaşında çocuk kurşunlandı, öğrenciler, avukatlar, işçiler cezaevlerine kondu."
Başbakanın açlık grevleriyle açıklamalarının kendi bakanı tarafından yalanlandığını söyleyen Bilgin, halkın bu gerçeği görmesini ve açlık grevleriyle ilgili eylemlere duyarsız kalmaması gerektiğini belirtti.
"Erdoğan bize bir hediye gönderdi"
12 Ocak 1996'da kaybedilen Ahmet Kaya'nın kızı Emine Kaya "Erdoğan bize bir hediye gönderdi" diyerek açlık greviyle ilgili yapılan eylemde atılan gaz bombasını gösterdi. "Bu zulüm nereye kadar gidecek" diyen Kaya, tutukluların, kayıpların, açlık grevindekilerin arkasında olduklarını belirtti.
Abdülkerim Yurtseven'in torunu Ayşe Yurtseven konuşmasında dedesinin kaybedildiği günü anlattı: "Kadınlar, çocuklar ve ihtiyarları köy meydanında topladılar. Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münir Sarıtaş'a herkesin gözü önünde işkence yaptıktan sonra ellerini arkadan bağlayıp başka yere götürdüler."
Ailenin yaptığı başvuruların yardım yerine tehditle karşı karşıya kaldığını belirten Yurtseven, karanlık güçlere ve sessiz kalanlara seslendi:
"73 yaşımdaki dedem size ne yaptı? Biz ne yaptık ki bizi ondan mahrum bıraktınız? Adalet, insan hakları, insanlık nerede?"
Kürt oldukları için yüzlerce kişinin kaybedildiğini belirten Yurtseven, bunun tek nedeninin kendi menfaatini düşünen faşist düşünce olduğunu belirtti.
"Bizler mezarlar ortaya çıkana dek bu vahşetin takipçisiyiz" diyen Yurtseven, tüm insan hakları kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve duyarlı çevrelerin yakınlarını kaybedenlerin sesini tüm dünyaya duyurmaları gerektiğini söyledi. Yurtseven konuşmasında açlık grevindekilerin meşru taleplerinin kendilerinin de meşru talepleri olduğunu belirtti.
Suçu kabul eden hükümet sorumluları yargılamadı
Cumartesi İnsanları'ndan Başak Can'ın okuduğu basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
"Abdülkerim Yurtseven (73), Mikdat Özeken (18), Münir Sarıtaş (13)'tan 27 Ekim 1995 tarihinde Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Ağaçlı köyüne Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasında düzenlenen askeri operasyon sonra gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamadı.
"Üç kişi için korucular 'Askerlerle beraber üç kişiyi tabura götürüp bıraktıktan sonra biz çıktık' derken resmi kurumlar "Gözaltına alınmamışlardır" dedi.
"Olayın yaşandığı dönemde taburda bulunan Erhan isimli asker Binbaşı Emin Yurdakul'un, Sarıtaş ve Özeken'in serbest bırakılmasına, 'Abdülkerim Yurtseven'in öldürüldüğü ispatlanır' diyerek karşı çıktığını ve bu kişilerin sağ bırakılmasına itiraz ettiğini söyledi.
"Köylülerin sorgusuna katılan itirafçı Kemalettin Bilgiç; 'Münir Sarıtaş, Mikdat Özeken taburun içine kazılan bir çukura bırakılarak tarandı. Sorgu sırasında yapılan işkencede ölen Abdülkerim Yurtseven de getirilip o çukura atıldı dedi.
"Öldürülmelerine yönelik itiraflara rağmen sorumlular hakkında açılan dava beraatle sonuçlandı. Temyiz başvurusu, Yargıtay tarafından reddedildi.
"AİHM'e taşınan ve 2003'te sonuçlanan davada Türkiye Hükümeti, suçu kabul ederek tazminatı ödedi. Ancak sorumlular yine yargılanmadı."
İnsan onuruna yaraşır bir hayat talebi
Açıklamada, Başbakanın açlık grevleri ile kullandığı ifadelere de yer adlı:
"Açlık grevlerini sonlandırmanın tek yolunun diyalog olduğu gerçeği ortadayken, Başbakan gençlerin ölme kararlılığını artırıcı açıklamalar yaparak suç işliyor. Cezaevindeki diğer gençleri de ölümü seçmeleri için tahrik ediyor."
Açıklamada, kayıpların akıbetlerinin açıklandığı, faillerinin yargılandığı, hukukun ve adaletin hâkim olduğu bir iklimde artık hiç kimsenin en temel hakları için yaşamlarından vazgeçmek zorunda kalmayacağı belirtildi.
Cezaevindeki gençlerin yaşamlarından birinci dereceden sorumlu olduğu belirtilen Başbakan'ın evrensel hukukun gereğini yerine getirmeye; grevcilerin temel insan hakları kapsamındaki talepleri için adım atmaya çağrıldığı açıklama şu şekilde sonlandı:
"Kayıplarımız için insan onuruna yakışır bir son, bu toprağın bütün evlatları için insan onuruna yaraşır bir yaşam talebimizi bir kez daha dillendiriyoruz." (BK/EKN)