Cuma Şat, 19-22 Aralık 2000'deki Hayata Dönüş Operasyonu sırasında 12 kişinin ölmesine, 55 kişinin yaralanmasına neden olan "Tufan Planı"nın uygulandığı Bayrampaşa Cezaevi'ndeydi.
Kurşunla yaralanan Şat, operasyonun ardından Edirne F Tipi Cezaevi'ne nakledildi. Burada tedavi yapılmadığı gerekçesiyle Adalet Bakanlığı'na yapılan başvurunun ardından hastaneye sevk edilerek ameliyat edildi.
Avukatı Hacer Çekiç, bianet'e yaptığı açıklamada, "Erken müdahale edilseydi sakat kalmayabilirdi" dedi.
Şimdi kolu için "yüzde 70 kullanamaz" şeklinde raporu var. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) da Şat'ın operasyon esnasında ve sonrasında işkence gördüğüne dair rapor düzenledi.
İsviçre'nin Basel kentinde yaşayan 55 yaşındaki Şat, Türkiye'de yaptığı başvurulardan sonuç alamayınca "operasyonda yaşam hakkının tehlikeye atıldığı, işkence ve kötü muamele gördüğü, kurşun yarasının yeterince tedavi edilmediği, bununla ilgili etkin soruşturma yapılmadığı" gerekçeleriyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu.
AİHM, Şat'ı haklı buldu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesi uyarınca yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
Türkiye, Şat'a 15 bin Euro (yaklaşık 33 bin TL) manevi tazminat, 1000 Euro da mahkeme masrafı ödemeye mahkum oldu.
AİHM, kararında, "Şat'ın yaşamının devletin sorumluluğunda olduğunu" belirtti.
"Cezaevinde aylarca hastaneye gönderilmedi"
Şat, 12 Aralık 1995'te "Türkiye Emekçi Komünist Partisi/Leninist'e (TKEP/L) üyelikten" 9,5 yıl ceza aldı.
Bayrampaşa Cezaevi'nde düzenlenen Hayata Dönüş Operasyonu sırasında askerlerin açtığı ateşle yaralandı, dirseği parçalandı. Operasyonun ardından önce Haseki Hastanesi'ne, 22 Ocak 2001'de de Edirne F Tipi Cezaevi'ne sevk edildi.
Avukatı Çelik, bu hapishanede tüm taleplerine rağmen Şat'ın tedavisinin yapılmadığını, bunun üzerine bakanlığa başvurduklarını söyledi. Aylar sonra Adalet Bakanlığı'nın talimatıyla hastaneye sevk edilen Şat burada ameliyat oldu.
2 Haziran 2001'de Samandağ Cezaevi'ne nakledilen Şat, bir yıl sonra tahliye oldu.
Şat da dahil 167 tutuklu ve hükümlüye "devlet malına zarar vermek ve idareye karşı ayaklanmak" iddiasıyla Eyüp. 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan dava 2008'de zamanaşımından düştü. Bu dosya halen Yargıtay'da.
Jandarmalar ve gardiyanlar aleyhine "kötü muamele ve işkence" iddiasıyla açılan davanın da Haziran 2008'de zamanaşımından düşürülmesi kararı Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından 24 Haziran 2012'de onandı.
Olaydan 10 yıl sonra, Bayrampaşa Cezaevi'ndeki 39 er hakkında "kasten öldürme" ve "öldürmeye teşebbüs" iddiasıyla Mayıs 2010'da Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava ise halen sürüyor.
Şat, yaşam hakkı ihlali ve işkence iddialarıyla ilgili yaptığı suç duyuruları hakkında işlem yapılmayınca, 23 Mart 2004'te AİHM'e başvurdu.
"Hayatının sorumluluğu devlete aitti"
Şat'la ilgili kararın bir benzeri, Aralık 2010'da İsmail Altun için verilmişti. Altun da operasyonda karnından ve sol dizinden üç kurşun yarası almış, Edirne F Tipi Cezaevi'ne nakledilmişti.
Wernicke-Korsakoff hastası olan Altun, tahliyesinin ardından 2002'de AİHM'e başvurmuştu. "Devletin insan hayatını koruma yükümlülüğünü" hatırlatan AİHM, Altun'un da "yaşam hakkının ihlal edildiğine" hükmetti.
Altun kararında olduğu gibi, Şat kararında da AİHM şu yorumlara yer verdi:
"Olay, kamu hizmetinin hatasının sonucudur. Türkiye, kurşun yaralarının nasıl meydana geldiği hakkında yeterli bir açıklama yapamadı, konuyla ilgili etkin soruşturma da yapılmadı. Türkiye'nin savunması, Şat'ın isyanda aktif olarak yer aldığını açıklamak için yetersiz."
"Hayatının sorumluluğu devlete aitti. Ancak operasyonda öldürücü güç kullanıldı. Bunu meşrulaştıracak bir direniş tespit edilemedi. Demokratik ülkelerde böyle bir müdahalenin yapılması daha kesin kriterlere bağlıdır."
"Türkiye, 'cezaevlerindeki kontrolü kaybettiğini' ileri sürüyor. Bu da kamu hizmetlerinde eksiklik olduğunu gösterir."
"Olayın nasıl meydana geldiği 12 yıl sonra halen aydınlatılmış değil. Bayrampaşa Cezaevi'yle ilgili dava, olaydan 10 yıl sonra, İsmail Altun kararının çıkmasının ardından açılabildi." (AS)