Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı'nın Türkiye Çocuk Adalet Sistemine Sivil Toplum Gözüyle Bakış adlı kitabı yayımlandı.
Çalışmada Türkiye'de 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 15 Temmuz 2005'te yürürlüğe girmesinden bu yana verilen kararlar üzerinden uygulamadaki durum ve çocuk suçluluğunun geldiği nokta incelendi.
Kanunun tam anlamıyla uygulamaya geçirilemediği ve uluslararası sözleşmelerde Türkiye'nin imza attığı birçok maddenin çocuk hakları açısından ihlal edildiği tespiti yapıldı.
Çocuklara yönelik hak ihlalleri
Türkiye'de "Çocuk Adalet Sistemi"nde yaşanan sorunlar ve hak ihlalleri ana hatlarıyla şu şekilde sıralandı:
* Özgürlüğünden yoksun bırakma seçeneği "Son Çare" olarak uygulanmıyor.
Türkiye'nin taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 37. maddesinde ve 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 4. maddesinde açıkça düzenlenen "Çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak başvurulması" ilkesi çocuk mahkemelerince büyük oranda göz ardı ediliyor. Genellikle öncelikle uygulanması öngörülen tedbirlere başvurulmuyor.
Suça sürüklenen kişinin "çocuk" oluşuna değil, daha çok suça odaklanılıyor, "cezacı bir adalet anlayışı" sergileniyor.
* 18 yaşını doldurmamış tüm bireyler yerel ve uluslararası hukuka göre çocuk kabul edilmesine rağmen, suça sürüklenen çocuklar yetişkinlerle aynı uygulamaya ve davranışa tabi tutulabiliyor.
* Yargılamaların ve tutukluluk sürelerinin uzun oluşu çocuğun cezasının büyük bölümünü kapalı bir kurum olan cezaevinde geçirmesine neden olmaktadır.
* Anayasada yer alan hükümlere rağmen ulusal yasaların uluslararası sözleşmelerle çeliştiği ya da ulusal yasaların cevap veremediği konularda, uluslararası sözleşmelerin üstün ve öncelikli olduğunun dikkate alınması gerekmesine rağmen pratikte bu kurala uyulmuyor.
İkincil travmalar
* Yargılama faaliyeti içindeki bazı uygulamalar çocuğa ikincil travmalar yaşatıyor.
Çocuk Koruma Kanunu'nun 18. maddesinde Çocuğun Nakli başlığı altında "Çocuklara zincir, kelepçe ve benzeri aletler takılamaz. Ancak; zorunlu hâllerde çocuğun kaçmasını, kendisinin veya başkalarının hayat veya beden bütünlükleri bakımından doğabilecek tehlikeleri önlemek için kolluk tarafından gerekli önlem alınabilir" düzenlemesine rağmen çocukların halen kelepçe takılarak duruşmalara götürülüyor. Bu uygulaman çocuğun teşhir edilmeme haklarını ihlal ediyor, ayrıca çocukta yıkıcı travmalar da yaratıyor.
* Adliyelerin ve mahkemelerin fiziki yapısı çocuğa özgü yargılama ilkesini ihlal etmektedir.
*Çocukların ve ailelerin bilgilendirilmesinde ve sürece katılımlarının sağlanmasında eksiklikler bulunuyor.
* Tutuklama kararlarının "genel mahkeme" tarafından verilmesi "çocuğun yaşına özgü yargılanma hakkını" ihlal ediyor.
Benzer şekilde çocuk mahkemelerinin genel mahkemelerden farklı uygulamalar yapmadıkları; Çocuk mahkemelerinin tüm ülke genelinde yeterli sayıda kurulmamış olması aynı hakkın ihlal edilmesine yol açıyor.
* Çocuklar "mağdur" oldukları dosyalarda yargılamanın yıpratıcılığından korunmuyor.
* Çocukların savunma hakları ihlal ediliyor.
Çalışmada bu durum şu sözlerle ifade ediliyor: "CMK Zorunlu Müdafiilik kapsamında Baro tarafından atanan avukatların cezaevindeyken bir kez dahi ziyaretlerine gelmedikleri, kendileriyle görüşülmeden, konuşulmadan avukatın mahkemeye girdiği; çocuğun dinlenilmediği, kendisine hukuki danışmanlık yapılmadığı, yargılama sırasında 'klişe' cümlelerle savunma yapıldığı, bunun da çocuğun 'savunma haklarını' kullanamaması sonucu yarattığı tespit edilmiştir." (YY)
Türkiye Çocuk Adalet Sistemine Sivil Toplum Gözüyle Bakış kitabı Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı'ndan edinilebilir.