" .. çok nüfus, tok nüfus, şen ve zengin nüfus istiyoruz... hedefimiz ileri teknikli, tok, şen ve kalabalık bir Türkiyedir. *
1930'ların sıkı devletçi politikalarının bir amacı da nüfusu arttırmaktı. Zamanın aydınlarından Şevket Süreyya bunu Kadro dergisinde yazdığı yazıda alıntıladığım cümlesiyle veciz bir biçimde özetlemekteydi.
Hatta idealize edilen, kalabalık Türkiye'ye nasıl ulaşılacağının da yollarını gösteriyordu. Ona göre, "Türk kadını çok doğuran ve doğurmayı seven bir kuvvetti(r)".
Bu yaklaşım, o yıllarda yalnızca Türkiye'ye has değildi. Avrupa'da da geleceğin dindar, çocuklu, evkadınlarının ellerinde şekilleneceğine inanılıyordu.
Sonra ne oldu? Nüfus mühendisliği ile kalkınma sevdası Avrupa'da savaşlar, yıkım, ölümler ve ayrılıklarla sona ererken, Türkiye istikrarlı bir biçimde çoğaldı ve 1960'larda aç, mutsuz ve kalabalık bir ülkeye dönüştü. İşgücü fazlasını Avrupa'ya ihraç etti. Bu da yetmedi. Ölümlerin, özellikle anne ve bebek ölümlerinin önünü alabilmek için nüfus politikasını değiştirip, gebeliği önleyici yöntemler üzerindeki yasakları kaldırdı.
Kadınlar Şevket Süreyya'nın ileri sürdüğü gibi doğum makinası haline getirilmeyi sevmemişti. Nusret Fişek'in 1950 sonlarında yaptığı araştırma bulgularına göre yılda on bin kadın sağlıksız koşullarda düşük yaparken hayatını kaybediyordu ve belki daha da fazlası bu nedenle sakat kalıyordu.
1965'de kabul edilen yeni nüfus yasası zorlayıcı değildi. Ailelerin istedikleri kadar ve istedikleri zaman çocuk doğurmaları için gerekli hizmetlerin yerine getirilmesini devletin sorumluluğuna veriyordu. Sağlık nedenleriyle yapılan kürtaja izin veriliyordu.
1983'de yeni bir yasa ile kürtaj üzerinde devletin tasarrufu en aza indirildi ve bu kararı karı-kocanın birlikte alması halinde ücretsiz kürtaj hakkı tanındı.
Bugün anne ve bebek ölümlerinde ulaşılan başarının arkasında yasaklayıcı nüfus politikalarından vazgeçmenin önemi açıktır. Nüfusun önemli bir bölümü gebeliği önleyici yöntemler hakkında bilgi sahibidir ve buna bağlı olarak kürtaj oranları da düşme eğilimindedir.
Kadınlar bilinçlenmiş, her alanda haklarını aramaya başlamışlardır. Ailenin çocuk emeğine ve özellikle kız çocuk emeğine ihtiyacı, alt sınıflarda hala bir miktar sürmekle birlikte, geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde azalmıştır.
Yüksek doğurganlığın düşmesi sonucunda üretim çağındaki nüfusun oranı önemli ölçüde artmıştır. Genç nüfus şişkinliği olarak adlandırılan bu durum, son yıllarda gözlenen ekonomik kalkınmanın motoru olarak değerlendirilmektedir.
Geçmişe baktığımızda olumlu sayılabilecek bu gelişmeler, gelecekle ilgili öngörülerde iktidarı endişelendiriyor.
Neden?
İktidarın doğurganlık ve nüfus artış hızını yeniden yükseltmek için yasaklayıcı yasaları geri getirmek istemesinin gerekçeleri nedir?
Dindar, çocuklu, evkadınları yaratmak neden yeniden ve Türkiye'de iktidarın özlemi olarak çeşitli biçimlerde dile getiriliyor?
Bütün bu sorulara kolay yanıtlar vermek yerine, bunları tartışmaya açmaya ve çözüm önerilerini birlikte düşünmeye her zamankinden fazla ihtiyacımız var. (FÖ/BA)
* Şevket Süreyya (Aydemir) (1932) "Çok Nüfuslu Anadolu" Kadro, No. 5., 35-36.
* Ferhunde Özbay, Prof. Dr., Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü