Vicdani Ret Haftası kapsamında düzenlenen etkinliklerin son gününde "Barış için sözümüz var" başlıklı panel düzenlendi.
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezinde düzenlenen etkinlikte ilk olarak pandomim sanatçısı İlker Kılıçer sahne aldı.
Ardından Türkiye'nin ilk vicdani retçilerinden Tayfun Gönül, kışlada öldürülen erler Sevag Şahin Balıkçı ve Eren Özel'in aileleri, Roboski'de akrabalarını ve nişanlısı Adem Ant'ı kaybeden Garipe Ürek, on yıldır kimliksiz yaşamak zorunda bırakılan vicdani retçi Necip Fazıl Kocaoğlu ve liseli retçi Abdülmelik Yalçın söz aldı.
Panel öncesinde Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi yönetimi bina dışına asılan "İtaatsizlik özgürleştirir" yazılı pankartın indirilmesini istedi. Bunun üstüne pankart binadan indirildi ve savaş karşıtları tarafından bina önünde elde tutuldu.
Panele katılan Eren Özel'in annesi Zeynep Özel ise panelin düzenlendiği salonun önünde yer alan panoda oğlunun fotoğrafını görünce fenalaştı.
Gönül: "İki taraf da 'şehit', 'bayrak' edebiyatını bırakmalı"
Panelde ilk olarak, Türkiye'de savaş karşıtı hareketin öncülerinden ve ilk vicdani retçilerden Tayfun Gönül söz aldı.
Geçirdiği rahatsızlık nedeniyle hastaneden tekerli sandalye ile panele getirilen Gönül, medyada yer alan "Çıkan çatışmada üç asker şehit oldu, dört PKK'lı öldürüldü/etkisiz hale getirildi" dilini eleştirdi.
Anaakım medyada haber dilinin bu şekilde kurgulanmasına karşın Roj TV'de de "Çıkan çatışmada dört gerilla şehit oldu, üç asker öldürüldü" şeklinde haber yapıldığını söyleyen Gönül, medyanın neredeyse tamamının nefret dili pompaladığını söyledi.
"Bu milliyetçi dilden kurtuluş yok gibi. Çünkü halk da artık bu terimlerle düşünüyor. İki taraf da 'şehit' gibi dini terminolojiden kavramlar kullanıyor. Ortada din savaşı olmamasına karşın iki tarafın da böylesi tutum takınmak işine geliyor."
"Herhangi bir politik-ideolojik angajmana sıkışmadan tüm kesimlerin 'bayrak', 'şehit' edebiyatından vazgeçmesi gerekiyor. Ancak mevcut milliyetçi dilin altından nasıl kalkacağız bilmiyorum."
Özel: "Milliyetçilik ve ırkçılık ötekileştirir"
8 Eylül 2011'de Maraş'ta zorunlu askerlik yaparken şüpheli şekilde öldürülen Eren Özel'in akrabası Deniz Özel, Eren Özel'in 1994'ten bu yana, 18 yıldır siyasi nedenlerle cezaevinde bulunan babası Yaşar Özel'in mektubunu okudu.
Baba Özel mektubunda özetle şunları söylüyor:
* Milliyetçilik, ırkçılık ötekileştirir. Militarizm doğası gereği öldürür ve yok eder. Militarizm zorunlu askerlik dayatmasıyla çocuklarımızı analarının kucağından zorla alarak kışlalara götürür ve bazılarını katleder.
* Kışlalarda son on yılda bin kişiden fazla insan şu veya bu nedenlerden ötürü öldü. Bu ölen askerlerin yüzde 90'ından fazlası Kürt, Alevi, solcu ve gayrimüslümlerdir.
* Türk-İslam senteziyle bulamaç haline getirilmiş militarist zihniyetten farklı bakış açıları olan çocuklarımız hedef haline gelmektedir.
* Bugün askeri kışlalar ırkçı, açıkça militarist zihniyetin pompalandığı ölüm mıntıkaları haline gelmiştir.
Balıkçı: "Biz sevdik ve kaldık ama onlar bizi sevmedi"
Batman'da zorunlu askerlik yaparken 24 Nisan 2011'de öldürülen Sevag Şahin Balıkçı'nın annesi Ani Balıkçı ise oğlunu hiçbir zaman ırkçı olarak yetiştirmediğini söyledi.
Kendilerine sürekli olarak "Ya sev ya terk et" dendiğini ama "sevdikleri" için terk etmediklerini söyleyen Ani Balıkçı, "Biz sevdik ama onlar bizi hiçbir zaman sevmedi" dedi.
"Sevag askere gittikten sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) bize 'Oğlunuz emanetimizdir' yazan mektup geldi. Şimdi o 'emanet' toprağın altında yatıyor."
"Ben oğluma şehit demiyorum. Onlara göre birkaç yaşıtını öldürse ve ölse şehit olurdu. Ama devlet de şehit demiyor. Çünkü Sevag Ermeni ve Hıristiyan olduğu için 'öteki'."
"Sevag benden geçen yıl Paskalya Bayramı'na denk gelen 24 Nisan için paskalya çöreği istemişti. Arkadaşlarıyla yemek istiyormuş. Ben de 23 Nisan'da çörekleri gönderdim. Ama 24 Nisan'da Sevag'ı öldürdüler. Artık başka Sevaglar, Ahmetler, Mehmetler ölmesin."
Ürek: "Anneler gününde anneler çocuklarının mezarındaydı"
28 Aralık'ta yaşanan 34 kişinin öldüğü Roboski katliamının tanıklarından Garipe Ürek, katliamda dört kuzenini ve nişanlısını kaybettiğini belirterek bu insanlık suçunu kınadığını söyledi.
"Bize neden böyle katliamlar reva görülüyor?" diyen Ürek, olayda yaşamını yitirenlerin büyük kısmının 19 yaşından genç olduğunu söyledi ve ekledi:
"Bu çocukların anneleri geçen hafta anneler gününde çocuklarının mezarları başındaydı. Bu acıya neden olanlar hala dışarıda dolaşabiliyor."
Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın "istihbarat kendi kaynaklarımızdan gelmiştir" diyerek katliamın bilinçli olarak yapıldığını alenen kabul ettiklerini dile getiren Ürek,34 sivilin adaletini sağlanamadan 75 milyonun adaletinin nasıl sağlanacağını sordu.
Kocaoğlu: "10 yıldır kimliğim yok"
Vicdani retçi Necip Fazıl Kocaoğlu, işkence, cezaevleri, hayattan soyutlanma ile geçen 10 yıllık hikayesini anlattı.
10 yıldır kimliği olmadığı için evden çıkamadığını, hastaneye bile gidemediğini, işsiz olduğunu söyleyen Kocaoğlu, yaşıtlarının 30 bin lira vererek askerlikten kurtulduğunu, kendisinin ve ailesinin ise zorunlu askerlik dayatması nedeniyle 30 bin lira borçları olduğunu ifade etti.
"Askeriye bana diyor ki, 'Sen gönül rahatlığıyla bir kediye ciğer vermek için, sokakta huzurlu dolaşmak için bile askerlik yapmak zorundasın."
"Devlet vicdani reddi reddettiğini söylüyor ya; ben de vicdani reddi reddetmelerini vicdanen reddediyorum."
Yalçın: "Okulun da kışladan farkı yok"
Liseli vicdani retçi Abdülmelik Yalçın ise aynı mahallede oturduğu Muhammed Serdar Delice'nin tutuklanmasının ardından vicdani reddin ne olduğunu merak etmiş. Delice'nin tutuklanmasına çok üzüldüğünü söyleyen Yalçın, en kısa zamanda vicdani reddini açıkladığını belirtti.
"Devletin ve militarizmin olduğu yerde özgürlük olamaz. Ben anti otoriter biri olarak görüyorum ki okulların da kışladan farkı yok. O yüzden 'ne okula ne kışlaya' diyorum."
"Okullar da nizami sıraları, tek tip üniforması, antları, marşlarıyla tek tip insan yaratmak için kurgulanmış mekanlar. Okulu bitirdikten sonra seni birde askere alıyorlar. Orada zaten sisteme tamamen uygun hale getiriyorlar." (EKN)