Görev yaptığım Dicle Haber Ajansı (DİHA) Diyarbakır temsilcisi olarak, gözaltına alınan, tutuklanan muhabirlerimiz Birol Duru, Rüştü Demirkaya, A. Rahman Gök ve isilerini sıralayamayacağım arkadaşlarımız için Erol Önderoğlu bey beni çok arardı, ben de arkadaşların durumlarını izah ederdim.
Şimdi de ne yazık ki kendi durumumu anlatacağım.
1958'de Mardin Erkuran'da (Savur) doğdum; Ticaret lisesi mezunuyum, evliyim, beş çocuğum var. 1984-1999 yılları arası devlet memuruydum.
18 Nisan 1999'da Özgür Bakış gazetesi yayın hayatına başlayınca ben de Diyarbakır Temsilcisi olarak mesleğe girdim. Bir yıl sonra yine 2000'e Doğru Gündem gazetesinde idareci olarak devam ettim.
Daha sonra iki yıl kadar Azadiya Welat gazetesinin köşe yazarlığı yaptım. 2002'nin mayıs ayından beri DİHA Diyarbakır Temsilciliği görevini sürdürmekteyim.
DİHA'da Kürtçe gazetecilikle daha ilgili olduğum için Kürtçe servis editöryasında çalıştım, idari işlere de baktım.
Hem keyif hem sıkıntı
Gazeteciliğin keyifli tarafı elbette ki bir gerçeği ortaya çıkarınca insanların eserinden (yazından) faydalandığı zamandır.
Sıkıntılar ise özellikle muhalif Kürt gazeteciliği için sayılmayacak kadar çok. Olağanüstü halin uyguladığı yıllarda her çıkan gazetenin beş on gün içinde bölgeye girişi yasaklanırdı.
Bir tarafta bölgede gazete satamadığımız için ekonomik sıkıntılar, diğer tarafta muhabirlerin toplayıp yazdığı haberlerinin gazetede yer aldı mı, aldı ise nasıl çıkmış merakı vs... O zaman internet yoktu.
Ayrıca, 1990'larda öldürülme, yaralama, gözaltı, kayıp etme, can güvenliği korkusu, yolda durdurma/çevirme, kimlik kontrolü vb gibi sıkıntılar yaşanıyordu.
2002 sonrasında (ajans dönemi) da yine gözaltı (diğer personel için), ifadeye çağrılmalar, resmi kurumların kapısından geri çevrilme, gerekli belge/bilgilerden mahrum bırakılma, izin ve akreditasyon prosedürleri... Muhabirlerin tutuklanması vs.
İşte keyifli ve sıkıntılı hallerimiz. Aslında bu hikâyeleri anlatmak kitapları alır...
Hapishane kaçınılmaz
Basında çıkan tutuklu gazeteci haberlerini görünce insan var olduğunu, dört duvarın dışında da bir dünya olduğunu ve o dünyada insanlar olduğunu, o insanların bizi hatırladıklarını, düşündüklerini, sevdiklerini düşünüyor.
Yine bu çabanın boş olmadığını, boş yere çürümediğini, her şeyin bedeli olduğunu, barış ve demokrasinin de bedelinin bir bakıma bu olduğunu düşünüyorum.
Tabii aksaçlı bilge insan Ragıp Zarakolu hocayı iki polis arasında görünce öfkeden de adeta harap düşüyor insan. Türkiye tarihinde az rastlanır şeyler...
Bu durumu (tutuklama) yaşamamak için hiçbir vatandaşın şansı olabileceğine ihtimal vermiyorum. Ama eğer bu ülkede Kürt olduğunu söylüyorsan, sisteme muhalif isen ve bir de gazeteci isen bunun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
Ama bu durum (tutuklama) olacak diye çekinmek, gerçekleri yazmamak ve söylememenin de insanı nereye götüreceği gözler önündedir. Neyse ki bunlar barış ve demokrasiye olan inancımı sarsmadı, sarsmıyor.
Doğrusu tutuklandıktan sonra hayatımda çok şey değişmedi. Bakmakta olduğum aile fertlerinin çok zor durumda (maddi olarak) olduklarını söyleyemem.
Cezaevinde ise maalesef herhangi bir çalışmam yoktur. Çünkü, başta da belirttiğim gibi, ağırlıklı çalışmam idari işlerdi. Dolayısıyla cezaevinde sürdürebileceğim bir iş yok.
Çalıştığım kurum imkânları oranında sahip çıkıyor, avukatlık işlemini üstlenmiş. Maaş konusunda bir şey talep etmedim. Kurumumun dayanışma konusunda bir eksikliği, bir taksiratı yok, ancak benim dışımda da tutuklu çalışanlarının olması nedeniyle sıkıntılar olduğunu söyleyebilirim.
Dışarıda iken de ifade özgürlüğü için çabalarım oldu. Özellikle son dört beş yıl içinde düşünce ve ifade özgürlüğünden dolayı çok arkadaşımız tutuklandı.
Gözaltı ve tutuklama hikâyeme gelince...
Deliller
Başta belirtmiştim, dokuz yılı aşkındır DİHA Diyarbakır temsilcisi olarak görev yapmaktayım. 15 Nisan 2011 günü sabah saat 05.00 sıraları ikamet ettiğim Diyarbakır'daki evimin kapısı çalındı. Açtığımda polis olduklarını söyleyen yaklaşık 10 silahlı kişi içeri girdi.
Güvenlik güçleri iki buçuk saat aramadan sonra evde bulunan 30-40 adet dergi ve 100'e yakın CD ile beni gözaltına alarak Batman Jandarma merkezine getirdiler.
Jandarma merkezinde iken ajansımız DİHA adına Batman ilinde muhabirlik yapan Erdoğan Altan'ı da getirdiklerini fark ettim. Bu merkezde hiçbir şey sormadan üç gün süre ile bekletildik.
Üçüncü günün sonunda ifademizi almaya başladılar. Sorulan sorular ise çok ilginç. Son altı ay içerisinde bazı günlerde Denge Mezopotamya Radyosu'na, ajansımız ve diğer yayın organlarında çıkan gündem haberleri paylaşmışım.
Bu haberlerde "sayın", "K" (ismi yasaklı) gibi kelimeleri kullanmışım, "devletin bölünmez bütünlüğü", "örgütün direktifler"i vs. vs. bir sürü suçlama.
Yine evdeki CD'lerde bulunan bazı belgelerde (internetten indirilen çoğu Kürtçe) "K" dört parça olarak gösterilmiş. Ajansımıza abone olan bazı belediyelerden 2006 yılında faturası kesilerek alınan küçük ve sembolik abonelik ücretlerini kayıt ettiğim listeler buldukları arasında.
Kısacası on seneye yakındır resmi (SSK-Vergi- Ticaret Odası kayıtlarım mevcut) olarak yürüttüğüm ve asıl yürütmem gereken şey yasadışı bir işmiş gibi gösteriliyor.
Hatta, savcının hazırladığı iddianamede, on yıldır faaliyet gösteren, birçok ciddi habere imza atan, A.Ş olan, Türkiye'nin beş altı ilinde şubesi, temsilciliği bulunan, yüzlerce çalışanı olan DİHA da nerdeyse yasadışı gösterilmeye çalışılmış.
Nerden baksan tutarsız
Nasıl izah etsem senaryo mu desem, komedi mi desem? Nerden baksan tutarsız, nerden baksan mesnetsiz suçlamalar...
İlginç bir örnek vermek istenirse: 2003 senesinde bir muhabirimizi Kuzey Irak'a göndermek için Diyarbakır Valiliği Basın Enformasyon Müdürlüğü'ne bir dilekçeyle başvurmuşum. Savcılık bu dilekçeyi bile suç delili olarak kabul etmiştir.
Denge Mezopotamya Radyosu ile paylaştığım tüm haber- gündem ve yorumların hiçbiri kendimin değil. Hepsi de ajansımız DİHA veya diğer ulusal gazete veya ajanslarda yayınlanmış ve hiçbirinin tekzibi istenmemiş haberlerdir.
Yine tüm diyaloglarımı Kürtçe "tape" diye tabir ettikleri şekilde Türkçeye çevirirken adeta suç unsuru aramışlar. "Cımbızlama","gazetecilik kisvesi", "koordinator", "Örgüt direktifine, uyma" vs. bir sürü aslı astarı olmayan uydurma suçlama...
Gözaltına alınırken savcılığın-mahkemenin çok ayrıntısı olmayan yazısını ibraz ettiler; ancak çok açıklayıcı olduğunu söyleyemem. Gözaltında iken hiç tanımadığımız, bilmediğimiz beş kişiyi daha gözaltına getirdiklerini fark ettik.
Başka bir olay olabileceğini düşünüyorken bizimle birlikte mahkemeye getirildiklerini görünce sorduk. Beş erkek, bir kadın olan bu şahıslardan hiçbirini tanımıyordum, adlarını duymamıştım, telefonla konuşmamıştım.
Hiç ilişkim olmayan bu kişilerden biri özel hastanede sekreter, ikisi Batman köylerinde çiftçi, ikisi Batman-Bismil'de çoban, biri de Batman'da mahalle bakkalı.
İçlerinde sadece ikisi okuma- yazma biliyordu.
Bizi grup olarak sekiz kişi savcılığa-mahkemeye çıkardılar. Anlayacağımız sekiz kişiden sadece muhabirimiz olan Erdoğan Altan'ı (o da yanımızda tutuklu) tanıyor-biliyordum.
Altı kişinin hiçbiri bizi tanımıyor-bilmiyordu. İki akrabanın dışında olanlar da birbirlerini tanımıyorlar.
TCK, TMK
Yine avukatların verdikleri beyanata göre jandarma bizi 15 Nisan'da gözaltına aldığı gün itibari ile (daha hiçkimsenin ifadesini dahi almadan) Batman Valiliği resmi sitelerinde bizi kastederek "sekiz örgüt elemanı yakaladıkları", "okulları engellediğimizi" vs. gibi bir sürü suçlama yer almış.
18 Nisan 2011 günü sabah saat 06.00 mahkemeye çıkardılar, 21 saat sonra tutukladılar.
İddianame hazırlama aşamasında adeta skandal yaşandı. İddianame ancak altı ay sonra elimize ulaştı. Avukatlarımızın başvurularına "savcılık yok" diye iddianame hazırlanmıyordu.
İddianame tek somut şeyler "Sayın" "Kür..." ve "Halk Önderi" gibi şeyler.
Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu (TCK) düzenlemelerinde ismi ise TCK 220/7 ve 314/3 m TCK 314/2 ve 317/3s.[3713] TMK 5/1 maddesi 3713 s.TMK 7/2, 43/1 [4311] ayrıca TCK 53/1 54/1 58/9 ve 63/1 maddesi artık ne diyor ise varın siz hesap ediniz.
Tüm bu iddialar sadece yazılı olan- yayınlanan başka kişi ve yayınlara ait haberi-haberleri Kürtçe olarak Denge Mezopotamya Radyosu ile paylaşmışım. Hiçbirini ben yazmadım toplamadım. Hepsi de yayınlanmış, tekzip edilmemiş haberlerdir.
8 ay sonra ilk duruşma
İlk duruşmamız 2 Kasım 2011 çarşamba günü Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Bu mahkemede tutuklu olan beş kişiden bir çoban ve bir köylü tahliye edildi.
Yine ikinci duruşmamız 28 Kasım 2011'de yapıldı. Benimle birlikte muhabirimiz Erdoğan Altan ve bir de köylünün tutukluluğunun devamı kararıyla duruşma 26 Aralık 2011 tarihine ertelendi.
Duruşmadaki yargıç ve savcıların isimlerini bilmiyorum ancak avukatlarımız Diyarbakır Barosu'ndan Serdar Çelebi ve Reyhan Altındağ-Baydemir'dirler
Suçlamanın değiştiğini sanmıyorum. Ancak mahkeme heyeti bizi konuşturmadığı için kendi aralarındaki diyaloğu da çok takip edemiyorum. Gir-çık..
İlk duruşmada avukatımızın biraz savunma yaptığını biliyorum. Onun dışında bir gelişme yaşanmadı.
Yargılandığımız maddenin, değil uluslararası hukuka, dağ kanunlarına bile uyumlu olduğuna inanmam. Adeta bize daha önce kararı verilmiş bir infaz uygulanıyor.
Zira yaptığım bu faaliyet tamamıyla gazetecilik ve insanların haber alma özgürlüğü çerçevesi içindedir.
Gazeteciliğin hiçbir etiğini ihlal etmiş değilim. Yaptığım tüm icraat işim gereğidir.
Gözaltı sürecinde hukuki kuralların ihlal edildiğini pek düşünmem ama tutuklama gerekçesi, savcılığın hazırladığı iddianame ve yargı sürecinin kanuna ve hukuka uygunluğunu düşünmek mümkün değildir.
Hakkımda verilecek en basit cezayı dahi uluslararası hukuk mahkemelerine götüreceğim muhakkaktır.
Özgür olsam...
Bulunduğum Batman Cezaevinde, ne benim ne de başka bir tutuklu için savunma hazırlama vs için özel koşullar yaratıldığı yok ama size yazdığım gibi, her türlü savunma, mektup vs yazabiliyoruz. Herhangi bir engelleme ve sıkıntı yoktur.
Haftada bir ailelerle telefon ve görüşme hakkımızı kullanabiliyoruz. Şu ana kadar disiplinlik bir durum da olmadı.
Yasak olmayan kitap ve dergilerde bir sınırlama olduğunu sanmıyorum. Mahkemelere gidiş- gelişler de normaldir. Bir sıkıntı yaşamadık.
Vaktimiz ise alabildiğimiz günlük üç dört gazete ve kitabı okumakla geçiyor. Tabii aile ve arkadaşlara yazmak da var.
Şu anda özgür olsam öncelikle Diyarbakır cadde ve sokaklarını gezerdim, tabii ki biraz toprağa temas, kabristan ziyareti ve .... Usta'da ciğer yemek de var.
İsim vermiyorum reklam olmasın diye. (KK/BA)
* Kadri Kaya, Batman M tipi Kapalı Cezaevi (Kadri Kaya 28 Şubat 2012 günü tahliye edildi.)