Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu, mayıs ayında aylık mizah dergisi Harakiri ve yaşam stili dergisi Size'a, içeriklerinin 18 yaşından küçüklere zararlı etki yapacağı gerekçesiyle sınırlama getirdi. Kurul kararı, söz konusu dergilerin 117 sayılı Kanunun 3266 sayılı Kanunla değişik 4'üncü maddesindeki sınırlamalara tâbi olması anlamına geliyor. Şimdi dergilerin poşet içinde satılması söz konusu; ayrıca poşete giren dergilerin sahipleri, Toplu Konut Fonu'na KDV dâhil satış fiyatının yüzde 40'ı kadar ödeme yapmakla yükümlü.
Haftalık mizah dergisi Uykusuz'dan Memo Tembelçizer (Mehmet Çilingir), Harakiri ve Size'a getirilen sınırlamaları bianet'e değerlendirdi.
- Harakiri ve Size dergisine getirilen kısıtlama hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mizah dergilerinde de, başka her türlü ifade ortamında da cinsellik ve argo her zaman olur. Arada bir birilerinin de aklına bunlara dava açmak gelir. Tabii bu 'arada bir'in çok da rastlantısal olduğunu söylemem, 80 darbesi sonrasındaki istibdat döneminde de bu muzır kurulu gayet faaldi. Bugün de, siyasi ortamın bir darbe ortamı kadar gergin olduğu şimdiki dönemde, bu iki derginin muzır bulunması olayı, pek çok edebi esere ve internete de benzer kısıtlamaların getirilmeye çalışılmasıyla aynı zamanda gerçekleşiyor. Tabii 'burası seks otobüsü değil' türünden olayların da aynı zamanda gerçekleşmekte olması dikkat çekici.
Bu tür müdahaleler halkın 'normallik' algısını belirlemeye yönelik müdahaleler. Bugüne kadar internette porno normaldi, ama artık ayıp; mizah dergisinde sevişen çift karikatürü görmek normaldi, ama artık ayıp; otobüste kız erkek yan yana oturmak normaldi, ama artık ayıp. Bu 'normal kayması' bugün zaten kısmen gerçekleşmiş durumda.
90'larda cinsel içerikli bir sahne çizerken tek dikkat ettiğimiz şey cinsel organların fazla belli olmamasıydı; bugün üzerinde örtü olmadan sevişme sahnesi çizsek kırk kişi birbirimize gösteriyoruz 'bu olur mu?' diye. Ahlaki normalin bu şekilde ayıptan yana kaydırılmasının gerekçesi her zaman 'çocukların müstehcenlikten korunması' oluyor ama gerçek amaç insanlara, kitap dergi okurlarken, otobüste giderlerken, evde yalnız başlarına otururlarken hep bir tedirginlik, bir diken üstündelik hissi yaşatmaktır.
Otobüste sevgilisinin elini tutmaktan korkan bir genç, okuduğu -sansürlenmiş- dergiden kitaptan da hiç bir cesaretlendirme alamadıktan sonra, gidip Facebook'ta "HES'lere hayır" etkinliğine tıklamaya da mecal bulamayacaktır. Sosyal medya, bugüne kadar soyut bir kavram olan 'kamuoyu'nun yazıya dökülerek somutlaşmış hali. Hedeflenen, müstehcenlik yoluyla medya ve internet üzerinde tam kontrol, sosyal medya üzerinde tam kontrol, kamuoyu üzerinde tam kontrol... Onlar 'seks manyağı' gençlik istemiyorlarmış, gençlik de kontrol manyağı otorite istemiyor.
- Bunun ileriki sayılarda oto sansüre neden olacağını düşünüyor musunuz?
Bir açıdan evet, cinsellik ve argo içerikli şeyler yazıp çizerken bir kez daha düşünmek zorunluluğu hissedeceğiz. Bir diğer açıdan ise, özellikle mizah dergileri olarak, abartarak bolca dalga geçebileceğimiz ve sürekli gündemde tutabileceğimiz bir konu bu. Argonun da mizahın da kaynaklarından biri, "söylenemeyeni çaktırmadan söylemek" olduğu için mizahımız biraz hareketlenebilir bile. Ama benim tercihim her zaman "herşeyi açıkça söylemek"ten yana.
- Bugüne kadar çalıştığınız yerlerde sizin başınıza ne tür şeyler geldi?
2000'di sanırım, benim çizdiğim Aşık Memo tipi sebebiyle, çalıştığım L-Manyak dergisine müstehcenlik davası açıldı ve bunu L-Manyak ve Leman dergilerine art arda açılan aynı türden altı yedi dava izledi. Bu tür davaları kaybettiğinizde kesilen para cezaları çok büyük, bir tanesi bile bir yayın organını çökertebilir. O yüzden bireysel olarak kahramanlık edip "ben inandığımı çizerim kardeşim" demek mümkün olmuyor, çünkü bütün müessese tehlikeye giriyor. Bu sebeple o günden sonra çizdiklerimize dikkat eder hale geldik. O güne kadar içimizden gelen 'yok abi, bu da çizilmez' diyen ses kişisel sağduyumuzdu. O günden sonra o ses oto sansüre dönüştü. Sağduyu ile oto sansürün farkı ne derseniz; sağduyu bizi zaten sosyal alanda yaşatabilmekte olan kâfi derecedeki kişisel duyarlılığımızdır, oto sansür ise mevcut sosyal alanımızın gerektirdiğinin ötesinde bir engellemenin bize başkaları tarafından korkutarak dayatılmasıdır.
- Sizin belli konularda oto sansür uyguladığınız oluyor mu?
Son yıllarda sadece devlet baskısı yok, aynı zamanda ortamın siyasi açıdan çok gerginleşmesi sonucu her türlü toplumsal grubun tahammülsüzlüğünün yarattığı tedirginlik var. Seksi hemşireli karikatür çizseniz hemşireler kızıyor, tellak çizseniz tellaklar kızıyor. Dini ve etnik gruplara zaten her hangi bir şaka yapmak mümkün değil. Biz de bazen aman ona değmeyeyim, aman şuna dokunmıyayım diye çabalamak zorunda kalıyoruz. Eskiden etnik tiplemeler Türk mizahının olağan unsurlarıydı, fakat yakında Laz taklidi bile yapamayacağız, "vay efendim Karadenizlilerle dalga mı geçiyorsun" diyecekler. Oto sansür bir süre sonra ister istemez sağduyu haline geliyor. Normal kaymasından kastettiğim budur.
- Muzır Kurulunun kararından sonra Uykusuz'un ya da diğer dergilerin de başına böyle şeyler gelebileceğini düşünüyor musunuz?
Mizah dergileri lise ve üniversite gençliğinin hayat görüşünü ve siyasi gündeme bakışını ifade eden ve kimliklendiren dergiler. Bu yüzden halk ve medya üzerinde kurulmaya çalışılan kontrolden hepimizin nasibimizi almamız muhtemeldir. Bunun olmaması için hepimizin sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. Müstehcenlik savunulması zor bir konu. Çıkıp "ben cinsel içerik yayınlamak, görmek istiyorum, bu benim hakkımdır" demekten insanlar kaçındığı için zaten sansüre yeltenenler ilk önce bu alana saldırıyor. Siyasi ifade özgürlüğü savunulurken cinsel ifade özgürlüğü de savunulmazsa, bunları savunanlar birbirlerini desteklemezse, herkes topyekûn sansürleniverecektir. (NV/ŞA)