12 Eylül 1980 darbesinin ardından henüz 17 yaşındayken yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in hayatını anlatan "Oğlunuz Erdal" belgeseli Beyoğlu Sineması'nda gösterildi.
Yönetmenliğini Tunç Erenkuş'un yaptığı, yapımcılığını Sosyal Araştırmalar Vakfı'nın (SAV) üstlendiği, dün (18 Ekim) gösterilen belgeselin röportajları ise Tevfik Baş'a ait.
Sinema salonunun girişinde bekleyen Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) çelenginin yanından geçenlerin sayısı izdihama neden olacak kadar fazla. Salonda yer kalmayınca izleyiciler çareyi yerlere oturmakta, duvarlara yaslanmakta buluyor.
Belgesel öncesi bir konuşma yapan Baş, "12 Eylül'ü anlamak için bakılacak iki yer varsa biri Diyarbakır cezaevidir diğeri de Mamak Cezaevi ve Erdal Eren'dir" diyor.
12 Eylül dönemi öldürülenlerin yakınlarının da bulunduğu salonda belgesel, 1995'te bombalı bir saldırı sonucu ölen Onat Kutlar'ın "durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için" dizeleriyle ve Erdal Eren'in doğduğu, çocukluğunun geçtiği karlar içindeki bir Şebinkarahisar görüntüsüyle başlıyor.
17 yaşındaki "daha tüyü bitmemiş bir delikanlının" kısacık yaşamı bize ne anlatır diye düşünmenize izin vermeyecek kadar mücadeleyle geçen dolu bir ömür ekrana geliyor.
Çocukluk arkadaşı o çok eğlendiği Erdal Eren'i anlatmaya başlıyor gülümseyerek; "Erdal bir gün horoza şarap içirmiş. horoz yalpalamaya başlayıp sabaha kadar durmadan ötmüştü..."
Eren: "Daha yapacak çok işimiz var"
Sonra karikatürist Mehmet Çağçağ, çizdiği bir Şebinkarahisar öyküsünü anlatıyor:
"O dönem Şebinkarahisar'ın bir tepesinde turistik yol yapılması için dinamitler patlatılıyordu. Bir gün o patlamada, kaya parçaları köye yuvarlanıp bir evin çatısını yıkıyor. Gidip bir bakıyoruz Erdalların evi. O gün bir şey olmadı ama yıllar sonra o taş Erdalların evine düştü."
Giresun'da Halkevlerinde vakit geçiren Eren, okumak için Ankara'ya geldiğinde Ankara Ortaöğretimliler Derneği (ANOD) ile tanışır. ANOD'dan bir arkadaşı Eren'in "Daha yapacak çok işimiz var" diyerek kendisine gelen bir aşk mektubunu nasıl itelediğini anlatıyor.
Ve ardından Eren'i idama götüren gün geliyor. Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğrencisi Sinan Suner'in 30 Ocak 1980'de Milliyetçi Hareket Partili (MHP) Bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürülmesini protesto etmek düzenlenen eyleme katılıyor.
2 Şubat 1980'deki eylemde çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla gözaltına alınıyor Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi Erdal Eren. Ve Mamak Cezaevi günleri...
Ağabeyi Erkan Eren, Erdal'ın Mamak Askeri Cezaevi'nde tutuklu kaldığı dönemde gördüğü işkenceleri anlatıyor.
Belgeseli izleyenlerden biri de Sinan Suner'in annesiydi. Kendisine sorulan soran gazetecilere kibarca konuşmaya gerek olmadığını söylüyordu. Belgeselde oğlu Sinan'ın katilini "Kısa boylu, tombul, ülkücü bıyıklı, yumurta topuklu biri" diye anlatıyordu.
Belgeselde, emekli hakim albay Ahmet Turan, Türkiye'nin hukuk tarihinde görülmemiş hızda yapılan yargılamanın ardından verilen idam kararını iki kere bozmasına karşın hiçbir şeyin değişmediğini anlatıyor.
Ve Eren'in yargılanmasının ortasında gelen 12 Eylül darbesi. Milli Güvenlik Konseyi (MGK) 19 Mart 1980'de Eren'in idamına karar veriyor.
İdamına 16 saat kala gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan'ın hücresine girdiği Eren, cezaevinde kaldığı süre boyunca arkadaşlarına söylediklerini tekrarlıyor. O eri vurmuş olmasına imkan yoktu ona göre... Çünkü "vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açmıştı, ama erin otopsisinde yakın atışla öldürüldüğü kanıtlanmıştı."
Eren, sürekli mahkemede de kendisini ziyaret eden gazetecilere de cezaevindeki arkadaşlarına da hep aynı şeyi söylüyordu: "Ben suçlu değilim ama ben öldürdüysem üzgünüm..."
Ve Evren "adil" davranıyor
13 Aralık 1980 günü idamının habercisi gibi gördüğü demir parmaklıkların çıkardığı sesi son duyuşu oldu. O gün Ankara Merkez Cezaevi'nde infazı gerçekleşti.
Ekranda beliren bir yüz darbe sonrası nasıl adil davrandıklarını anlatıyor. "Töhmet altında kalmamak için o kadar adil davrandık ki hatta bir sağdan bir soldan astık..." diyor Kenan Evren. Yani Eren'in idamı Evren'in adaletinin(!) güvencesi oluyor.
Eren'in annesi Evren için "Önce o da evlat acısını bilsin istedim. Ama düşmanımın bile başına gelmesin. Çok kötü bir şey" diyor.
Sinan Suner'in öldürülmesini protesto eden Erdal Eren ve ardından Eren'in öldürülmesini protesto etmek için pankart asarken yakalanan ve aldığı darbeler sonucu beyin kanamasından ölen Ercan Koca... Bu üç gencin kısacık yaşamlarını izleyenler, salondan çıkarken yaşamları anlatılan bu "çocukların" kardeşleri, ablaları, anneleri, babalarıydılar. Ekrana gelen son görüntü, Eren'in ailesine yazdığı "Oğlunuz Erdal" diye biten mektuptu... (BT)