"(...) Üçüncüsü tek din dedik.
Dil değil.
Din. Din.
Tek din. Bunu söyledik."
Başbakan bunu henüz söyleyemeyeceğini anlayınca dört gün sonra açıklama yaptı. "O gün orada 'tek vatan' yerine tek dini söylemiş oldum" dedi. Dilinin sürçtüğünü söyledi.
------------------------------------------------------------------------
Müslümanlar, Gayri Müslimler, ateistler ve agnostikler, tüm Türkiye biliyor ki Başbakanın dili sürçmedi.
Başbakan "tek din" derken malumu ilam etti ama nedense kimse bunu duymaya hazır değildi. Hatta eksik söyledi, tek dine rahatlıkla tek mezhebi de ekleyebilirdi.
Fakat ortalık karıştı.
Hüseyin Çelik, Başbakan yerine konuşarak "Demokratik ve laik ülkelerde tek din olmaz. Sayın Başbakan bunu bir kez söyledi ve arkasında durmadı. Bu bir dil sürçmesidir" dedi.
Oysaki Başbakan bunu 4 Mayıs'ta bir defa sonra 5 Mayıs'ta dört defa söyledi.
Laik ülkede din problemdir
Türkiye Cumhuriyeti'nde 1924'den beri tek din var. Bu devletin bir Diyanet İşleri Başkanlığı var.
Görevi kanunla tanımlıdır. İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere Başbakanlığa bağlı çalışır.
Sünni'dir. Diğer mezheplerle ilgilenmez. Diğer mezhepler de ondan ilgi beklemez. Ama Aleviler de, Hıristiyanlar da, Museviler de, Ateistler de vergi verir. Çünkü Sünni İslam bu devletin tek dinidir. Bazılarının kontrol etmeye ve bastırmaya çalıştığı, diğerlerinin hâkim kılmaya ve etkinleştirmeye çalıştığı bir tek dindir. Zaten laik bir ülkede din problemdir, kontrol edilmesi gerekendir.
Seküler devletlerde, din kontrol altına alınmaya çalışılmaz. Din ve devlet özerk, farklı iki alan olarak var olur. Diyanet işleri olmaz. Dinden korkulmaz. Devlet tüm dinlere eşit mesafede durma prensibini içselleştirmiştir. İşte ancak bu şekilde "tek din" olmaz.
Mutlak dine koşuyoruz
Türkiye "tek din"i kırmaya çalışması gereken bir zamanda hızla "mutlak din"e doğru ilerliyor. Dindar gençlik yetiştirmek isteyen hükümet yetkilileri, çalı diplerini yatak odası gibi gören Emniyet Müdürleri, içkiyi yasaklayan valiler, tekten seçmeli Kuran dersleri, yanına Muhammed Peygamber'in hayatı, üniversitelerde evrim karşıtı paneller birbirini kovalıyor.
Başbakan'ın "dil sürçmesi" şu anda Anayasal bir suç ama ileride olmayabilir. Laiklik ilkesi anayasadan çıkacak olursa o haberin "ilgili haberler" linkine bu yazıyı eklemek istemiyorum.
Ahmet Altan, "Tek din" yazısında "kan çıkar" diyor. Beni kan tutar.
Farklı kimlikleri kendi istekleriyle bir arada tutmayı başarmak için henüz tüm ihtimaller tükenmedi fakat zaman azaldı. O yüzden bu ülkede yaşayan etnik, din ve yaşama kültürü açısından farklı tüm grupların kendi var olma haklarının anayasal güvence altına alınması konusunda etkin şekilde mücadele etmeleri gerekiyor. Olacaklar hiçbirimizden bağımsız, bizim dışımızda değil. Etki etmek için hala şans var.
Tek dini olmayan bir devletin görevi Kuran seçmeli dersinin yanına İncil, Tevrat, dinler tarihi, dinler felsefesi seçmelilerini koymaktır. Tek dili olmayan devletin görevi o altı öğrenciye açılan Kuran dersi gibi, Kürtçe öğrenmek isteyen altı öğrenciye Kürtçe dersi açmaktır. Hiçbirini dışlamamaktır. Lazca ya da Gorancanın da seçenek olduğunu unutmamaktır. Devletin görevi, bu dersleri seçecek çocuklara dillerini, dinlerini, kültürlerini öğretecek öğretmenleri bulmaktır. Devlet hepimizinse tüm farklılıkların iktidardan pay almaya hakkı vardır. Bunun yolu bütünmüş, tekmiş, mutlakmış gibi davranmayı bırakmaktır.
Çünkü biz tek değiliz.
Her zaman farklıydık. Ne kadar zorlasanız da her zaman böyle olmaya devam edeceğiz. (IC)