Dün açıklanan Yükseköğretim Kanun Taslağı'yla ilgili akademi çevresindeki tartışmalar devam ediyor. Temel kaygı, üniversitelerin şirketleştirilmesi; Üniversite Konseyleri aracılığıyla hükümetin akademiye doğrudan müdahale etme imkanı bulması; akademik özgürlüklerle ilgili gelişmenin taslakta yer almaması ve akademik özerkliğin üniversitelerin maddi kaynaklarına bağlanmış olması.
Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ayşe Durakbaşa ve Boğaziçi Üniversitesi'ndenYrd. Doç. Erol Köroğlu ile Yrd. Doç. Vangelis Kechriotis 'nin katıldığı Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleştirilen "Yeni Bir YÖK Yasasına Doğru Bizi Neler Bekliyor?" başlıklı konferansta taslağın ardındaki zihniyet, üniversitelerin şirketleşme yolunda geçirdiği dönüşüm ve bu gidişata karşı koyma mekanizmaları konuşuldu.
Köroğlu: Taslaktaki söyleme dikkat edilmeli
Erol Köroğlu, YÖK taslağında en önemli noktanın söylem olduğuna dikkat çekti:
"Taslaktaki söylemin iki temel özelliği var; ilki yüksek öğretimin metalaştırılması, özelleştirilmesi, şirketleştirilmesi ve ikincisi de YÖK'ün kendini devam ettirme çabası."
Köroğlu, üniversitelerin geçirdiği dönüşüme karşı Fikret Başkaya'nın önerdiği yolları açıkladı. Buna göre; "1980 sonrası üniversite öğretim elemanları memur gibi davranıp YÖK'e karşı gereken direnci gösteremedi. İlk yol, bu gidişata direnmek olmalı. Üniversitelerin tüm dünyada aynı dönüşümü geçirdiği düşünülürse, ikinci yol da üniversite dışında bilginin arttırılması ve paylaşılmasının yollarını bulmaktır."
Durakbaşa: Üniversite müzakere alanlarına dönüştürülmeli
Ayşe Durakbaşa, bu dönüşüme karşı koymak için YÖK'ün kurulmasından sonra üniversitelerin geçirdiği değişim sürecinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
"12 Eylül darbesinin izleri üniversiteler üzerinde kendini gösterdi. Üniversiteler tamamıyla siyasetsizleştirildi, siyasete dokunmak cezayla karşılaştı. Çok kötü alışkanlıklar kazandık bu süreç içinde. Akademisyenler otosansüre yöneldi. Öğretim üyeleri ve öğrenciler boyun eğme kültürüne alıştırıldılar."
Farklı üniversitelerde farklı karşı koyuş biçimleri olabileceğini belirten Durakbaşa, üniversitelerin kamusal müzakere alanı olarak gelişmemiş olmasının en önemli sorunlardan biri olduğuna işaret etti. Neredeyse her şehirde olan üniversiteleri kamusal müzakere alanlarına çevirmenin ülkenin demokratikleşmesi içim önemli bir fırsat olduğunu belirtti.
Durakbaşa, taslağın küresel, kapitalist, piyasa koşullarına uygun insan yetiştirme amacında olduğuna ve akademinin özgürlüğü için taslakta reform niteliğinde bir gelişme bulunmadığına dikkat çekti.
Yeni YÖK taslağında bulunan Üniversite Konseyi'nde yer alacak 11 kişiden beşi fakültelerde görev yapan öğretim üyeleri arasından; iki kişi Bakanlar Kurulu tarafından; iki kişi YÖK tarafından üniversitenin profesörleri arasından; bir kişi dokuz üyenin ilgili üniversitenin mezunları arasından seçilirken bir kişi de, son üç yıl içinde üniversitenin bulunduğu ildeki vergi mükellefleri içerisinde en çok gelir vergisi ödeyen gerçek kişiler ya da kurumlar vergisi ödeyen tüzel kişi temsilcileri arasından veya ilgili üniversiteye en çok bağışta bulunanlar arasından seçilecek.
Durakbaşa, Üniversite Konseylerinin oluşumunda vergi rekortmenleri ve bakanlar kurulunun belirlediği kişilerin yer almasının da üniversitelerin akademinin dışlaması gereken iki önemli iktidar alanıyla bütünleştirildiğine dikkat çekti.
Kechriotis : Asıl sorun terminoloji
Vangelis Kechriotis, Üniversite Konseyleriyle ilgili nihai kararın Bakanlar Kurulu'na ait olduğunun altını çizdi. Varolan üniversite konseyi yürümediğinde Bakanlar Kurulu bu kurulu değiştirme hakkına sahip. Kechriotis bu anlamda konseylerde, devlet vesayetinden öte hükümet vesayeti olduğunun altını çizdi.
Üniversite Konseyinin görevleri arasında "Rektör ve dekanları seçmek ve atamak" maddesi yer alıyor. Kechriotis, Yunanistan'da bu konuda kurulda yer alan öğretim üyelerinin akademisyenler tarafından seçilmesiyle uzlaşmaya varıldığını belirtti.
Kechriotis, rektör seçimlerinin değil rektörün gücünü kısıtlayacak mekanizmaların ve bunlar arasındaki dengenin demokratikleşme sürecini oluşturduğunu vurguladı.
Taslakta yer alan ikinci maddede yükseköğretimin temel ilkeleri açıklanıyor: "Yükseköğretim; akademik ve bilimsel özgürlük, kurumsal özerklik, çeşitlilik, şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık, rekabet ve kalite ilkeleri esas alınarak planlanır, programlanır ve düzenlenir."
Vangelis Kechriotis'e göre temel ilkeler olumlu ancak asıl sorun ilkede yer alan terminolojinin kullanımında. Örneğin taslakta yer alan özerklik ilkesi üniversitelerin merkezden alınıp bölgeye bağlanmasına işaret ediyor. Kurumsal özerklik kavramı taslakta yer almıyor.
Taslaktaki üniversite tanımında bilimsel özerklik yer alıyor. Ancak kurumsal ve bilimsel özerkliğin üniversitelerin kendi mali kaynaklarını bulabilmesinden geçtiği belirtiliyor.
Kechriotis, tanımlar bölümünde üniversite asistanlarının yer almadığına da dikkat çekiyor.
Akademik ve bilimsel özgürlüğün devlet veya herhangi bir yönetimin altında alınamayacağını belirten Kechriotis, taslakta tüm alanı organize eden bir devlet otoritesinden bahsedildiğinin altını çizdi.
Kechriotis taslağın rekabet, güç, esneklik gibi terimlerle iş dünyasının terminolojisini kullandığını vurguladı.
"Türkiye'nin önümüzdeki on yılda bölgesel güç olması beklentisine göre bir üniversite vizyonu açıklanıyor. Akademik hayat, siyasi konjoktörün altına konuluyor. Ancak bu gerçekleşmezse üniversite vizyonu ne olacak. Hangi kriterlerle üniversite böyle bir vizyona rehin alınıyor?" (BK/HK)