kaybından bu yana değişim adına yapılanların çoğu yine senin arkadaşların, çevren, yakınların ve bu konuda senin gibi düşünenlerce gerçekleştirildi, gerçekleştiriliyor.
"failler ve müsebbipler", olanlara göz yumanlar ve inkâr edenler ise bugün hâlâ 1915'i yaşıyorlar ve yaşatmak istiyorlar...
sevgili hrant, sana bir mektup borçluyum.
seni agos'un önünde 6. kez andığımız sırada bu mektubun sana ulaşması gerekiyordu. ama o gün gelmeden beş gün önce babam da senin yanına gitti. onu yolcu etmekle uğraşırken, bu mektuba yazacaklarım belirlememe karşın yazamadım, dolayısıyla da sana ulaşamadı.
özrümü kabul edeceğinden emin olarak, geç de olsa borcumun gereğini yerine getiriyorum.
aslında "yazmak", hele hele "mektup yazmak" kolay ödenir bir borç!
asıl borcun büyüğünü ise henüz hiçbirimiz ödemedik!
borç yalnız benim değil, hepimizin borcu! üstelik de yalnız sana değil, tüm ermenilere, tüm "öteki"leştirdiklerimize... bu borç hepimizin boynunda asılı duruyor ve bizi hareketsiz kılıyor!
bu yıl da hemen herkes, önceye bakarak bu ülkedeki "ermeni gerçeği ve kabulü" konusunda "büyük ve önemli bir değişim" olduğundan söz etti. evet bir değişim oldu, oluyor; ama bunların çoğu senin attığın tohumlar, senin başlattığın çalışmaların sonucu oldu. . eğer insafsızca katledilmeseydin tek başına çok daha fazlasını yapabilirdin.
bu gerçeği yazan, söyleyenlerin sayısı ne yazık ki fazla değil. ama bunu yazmak da bir "borç" ve ben şimdi o "borcu" ödemek istiyorum.
belki de "bardağın hangi yanının daha çok olduğunu görme" meselesi bu; ama ben yaşanılan geçmişte ve bugün her şeyi göz önüne aldığımda "boş" yanın daha çok olduğunu fark ediyorum.o yüzden de bu borcumuzun ne yazık ki "hâlâ" ödenmediği kanısındayım.
eğri oturup doğru konuşalım: değişim adına yapılanların çoğu yine senin arkadaşların, çevren, yakınların ve bu konuda senin gibi düşünenlerce gerçekleştirildi, gerçekleştiriliyor.
1915'in "failleri ve müsebbibleri" olanlara göz yumanlar, ve neredeyse "yüz yıldır" bunu inkâr edenler ise o günleri bugün de yaşamak ve yaşatmak istiyorlar.
bunu yalnızca senin katledilme davana bakarak bile söylemek mümkün!
devletin dokusu
devlet ve kurumları asırlardır dokusunun her hücresine işlemiş alışkanlıklarıyla davranarak, tüm olayı birkaç "tetikçi"nin gerçekleştirdiği yalanına herkesin inanmasını istiyorlar.
üstelik de bunu "hukukun üstünlüğü" gibi, asla öyle olmadığını herkesin bildiği ama bilmezlikten geldiği,kendisinin dışında "nesnel" bir durummuş gibi sunarak yapıyorlar.
yazık! hem de çok yazık! hem sana, hem de gerçeği görenlere, bilenlere!
bir ülkede demokrasi ve özgürlükler ne kadarsa, hukuk ve insan hakları da aynı düzeyde oluyor. dolayısıyla belki de buradan fazla bir şey beklememek gerekli.
aslında beklemiyoruz da! o yüzden katlinin 1. yılında söylediğimi 6. yılında da yinelemek istiyorum: "hâlâ orada yatıyorsun!"
her zamanki umudun ve iyimserliğinle "peki neler yapılabilirdi de yapılmadı" diye soracaksın bana. yanıtı sen çoktan vermiştin ama ben yineleyeyim, yine de!
önce bir özür
herhangi bir konuda bir eksiklik gördüğümde hep şöyle düşünürüm:
"en yetkili, sorumlu, muhatap ben olsaydım ne yapardım?"
bu soruya yanıt verirken de koşul ve olanağı olmayan hayalleri ortaya koymak yerine gerçekleştirilebilir "işleri" sıralamaya çalışırım. hatta eğer kendi erk alanımda olanları durumum, konumum, koşul ve olanağım ne olursa olsun yerine getirmeye uğraşırım.
evet eğer bu ülkenin yaklaşık 100 yıl önce yaşadığı bir "ermeni soykırımı" gerçeği varsa, o zaman soyu kırılmak istenenlerle, bir arada yaşamak zorundaysak, en azından birbirimizi kabul ederek barış içinde yaşamayı düşünüyorsak bununla "yüzleşmek" ve bunu "gerçekten ve içtenlikle" istediğimizi gösterme zorunluluğumuz var.
hiç bir bahaneye, gerekçeye sığınmadan tüm ermenilerden, "gerçek, içten ve yürekten hissederek" dilenecek bir özür kuşkusuz ilk sıradaki görevimiz. şu ana kadar bunu çok az insan yaptı. ama bunu öncelikle devletin en üst makamlarını işgal edenlerin, devletin sürekliliği olduğu için, devleti temsilen yapmaları gerekli. bak "dersim tertelesi" için sembolik de olsa bu özür dilendi çoktan! ama 1915 için, daha yakına gelelim, roboski için!
sonra da ben dahil bu ülkenin tüm insanları ve geçmişte olanlara en azından ses çıkarmayarak katılanların yakınları, çocukları, torunları ve ermeniler de dahil herkesle barış ve kardeşlik içinde yaşamak isteyen herkes bu "özrü" dile getirmeli. belki herkesin kendi iradesiyle altını imzalayacağı bir "kabul belgesi" ya da "beratı" ile bu tescil ve tasdik edilmeli.
dahası o beratlar herkese duyurulmalı, özür dileyenlerin sayısı ve kimliği sayısı tv.lerden, radyolarda, internet sitelerinden bildirilmeli, görünür kılınmalı.
kuşkusuz bu aynı zamanda bu coğrafyadaki yaşayan herkes için bir "barış taahhüdü" anlamına da gelecektir. çünkü geçmişteki bir haksızlığı kabul edip özür dileyenler, aynı nitelikteki başka ve benzer haksızlıkları da yapmayacağını söylemiş olurlar.
üstelik bu taahhüde şu sırada her zamankinden çok gereksinmemiz var. çünkü koşar adım gidilen bir savaş gerçeği hâlâ önümüzde duruyor ve bundan yalnızca savaşa en yakın bölgede yaşayan kürtler değil, bu ülkede yaşayan herkes etkilenecek.
bir de 'anıt' gerekli
iki yıl sonra "1915"in yüzüncü yıldönümü yaşanacak. yüz yıldır şöyle ya da böyle süren "yok etme/yok sayma" haline 2015'te son verebiliriz belki de.
bu hem bir beklenti, hem de sembolik ama güzel bir olanak! sonradan olumlu anlamda bir "milat" sayacağımız ve o tarihi anımsatacak ve bir daha unutturmayacak bir şey gerekli bize. ama bunu senin gibi düşünenler ve davrananlar değil "devlet" yapmalı kuşkusuz!
örneğin sevgili mehmet aksoy'un kars'ta "ucube" denilerek ortadan kaldırılan anıtının veya bir benzerinin, örneğin "çamlıca" tepesine ya da ona benzer her yerden görülebilecek bir başka yere 24 nisan 2015'de konulması, o "milat"ı en az bir yüzyıl unutturmayacak çok anlamlı bir sembol olamaz mı sence de!
bunun ne masrafı, ne de organizasyonu, devlete ve bu düşünceyi benimseyenlere büyük bir yük doğurmayacaktır. bunun çamlıca'ya yapılacak bir 'cami'den de, taksim meydanına yapılacak eski 'kışla'dan da çok daha kolay ve daha az kaynakla yapılabileceğini herkes bilir.
gerçi "çamlıca'ya cami", "taksim'e kışla"yı yapmak; başta söylediğim gibi devletin "doku ve hücreleri"nin özelliğini gösteren en önemli ve somut kanıtlardan birisi; dolayısıyla "bardağın içinde çok az sıvı" olduğunu bundan bile anlamak olası.
ama ben yine de senin gibi her zaman 'bir umudu' içimde taşımak istiyorum.
ermeniler vardı ve var olacak
geçmişte ve şimdi bu ülkede ermeniler'in yaşadığını göstermek ve fark ettirmek gerekli herkese. bunun bir zenginlik, uygarlık, çağdaşlık olduğunu anlatmak gerekli.
onun için "izler koyulmalı" ve bu "gerçek" görünür kılınmalı.
tabela masrafından daha fazlasını gerektirmeyen bir kampanya ile, yine 24 nisan 2015'e kadar olan süre içinde, geçmişte ermenilerin yaşadığı her yere, fiziksel olarak hiçbir izi kalmamış olsa bile, onların orada yaşadığını belirten tabelaları koymak, onların verdiği adları oralara yeniden yazmak "geçmişle yüzleşmek" ve "birada yaşanacak" yeni bir sürece adım atmak için çok önemli bir adım olabilir.
eski ermeni köy adlarını, şimdiki adlarının altına, üstüne yazmak, şimdi başka mekânlara dönüştürülmüş eski ermeni yapılarına bu özelliklerini belirten birer tabela koymak, bu farkındalığın sağlayacağı barışın da bir güvencesi olacaktır bence.
üstelik bunu yaparken yalnız bu toprakların ermenileri için değil, bu coğrafyanın her yerinde varolmuş tüm "farklı" ve "öteki" haline getirilmiş insanları için de yapmalı ki zenginliğimiz daha bir görünür olsun!
ödeşmek ve helâlleşmek
şimdiki iktidarın her şeyin önünde ve ilerisinde tuttuğu islam dini dahil bütün dinlerde ve inanç sistemlerinde "hakkını vermek", "hakkın gereğini yerine getirmek", "helâlleşmek" çok önemlidir.
sadece bu gerekçeyle bile, bu ülkede o zaman yerinden yurdundan, malından mülkünden edilmiş insanların, en azından çocuklarının, torunlarının ellerinden alınan, gasp edilen mülklerini ve haklarını kendilerine geri vermek de herkesin boynunu büken bir yükün altından kurtulmak anlamına gelecektir.
o zaman kaybedilen 1,5 milyon insanın bugüne geri kalanlarını bulmak, onları eğer istiyorlarsa yerlerine yurtlarına geri çağırmak ve eskiden sahip olduklarını onlara geri vermek, onların yaşamlarını şimdi sürdürdükleri yerlerdeki olanaklarla, ama "memleketlerinde", "ana/baba ocaklarında" olmanın mutluluğu ve huzuru içinde, yaşamalarını sağlamak da bu barışın en önemli unsurlarından birisi olacaktır.
hepsine ulaşılamayabilir belki, hepsi için kaynak da bulunamayabilir; ama bir tek örnek bile niyeti gösterecek ve ardının geleceği duygusunu uyandıracak davranışlardan birisi olacaktır.
ben diasporadaki bir ermeni olsaydım
sevgili hrant, kendimi bu kez diasporadaki ermenilerden birisi yerine koyuyorum ve bana böyle bir öneride bulunulsa ne yapardım diye düşünüyorum.
eğer yaşadığım yerden, sahip olduğum koşul ve olanaklardan, içinde olduğum hayattan mutlu isem, o zaman bu öneriye vereceğim yanıt şunlar olurdu:
bir, "bana bir 'vatandaşlık belgesi' verin, ben de yaşadığım yer neresi olursa olsun bu ülkenin vatandaşı olarak sayılayım"
iki, "benim atalarımın yaşadığı yerlere, onların bir zamanlar orada yaşadıklarını anlatan gösteren kayıtlar koyun, bunu herkes bilsin, görsün, görülsün."
Ve nihayet üç, "bu ülkenin vatandaşlarıyla ilgili resmi kayıtların tutulduğu her yerde de benim ve atalarımın adları ve kayıtları yeniden konulsun. ben de her tc vatandaşı gibi vatandaşlık numaramla bu kayıtla erişebileyim ve göreyim orada tutulan kayıtları. çocuklarım torunlarım, geçmişi belirsiz birer 'soy'suz olmaktan kurtulsun" derdim!
bunların yapılabildiği koşulda, eğer yeterli olanaklar söz konusu ise; atalarımın arkalarında bıraktıklarının karşılığının, kendi toprağında yaşama hakkı ve olanağını kullanacak olan ermenilerin yararlanacağı kilise vb. diğer ortak mekanlarla koşulların yaratılması ve barış için, insanlık için, kardeşlik için kullanılacağının garantisi dışında başka da bir şey istemez, aslında hakkım olan maddi her şeyden vazgeçerdim. çünkü bu saydıklarımın hiç birini sahip olduğum maddi kaynaklarla elde edemezdim.
sonuç
sevgili hrant senin de isteğinin bunlardan ibaret olduğunu, kaçıp gitmek yerine burada kalman ve o 'geliyorum' diyen menfur cinayete kurban gitmen çok iyi gösteriyor. ama bunların hiç birisi henüz yapılmadı. yakın dönemde de yapılma olasılığı çok az görünüyor, onun için "senin hâlâ agos'un önünde yerde yattığını" düşünüyorum. dahası bundan bir "tc vatandaşı" olarak hicap duyuyorum. onun için bardağın boş tarafı bana çok ama çok fazla görünüyor.
onun için sana olan borcumuzun, ermenilere olan borcumuzun ödenmediğini düşünüyorum.
ama elimizde bir şans olduğunu da düşünüyorum. hatta bunun gerçek bir barış için bir son "şans" olduğundan da eminim.
o yüzden senden bir dileğim var. en azından yukarıda söz ettiklerim olana kadar oradan kalkma. ya da kalktığında bu coğrafyada insan olan, hakları olan, hep burada olan ve bundan sonra olacak olanlar da ayağa kalkmış olsun.
her gün aklımdasın ve seni unutmuyorum. en azından bunlar olana kadar da unutmayacağım. (ms/hk)
not: bu mektup 19 ocak 2013 tarihinde yayınlanmak üzere yazılacak ve yayınlanacaktı. elde olmayan nedenlerden dolayı gecikmiştir.