"Haydi barikata, ekmek adalet ve özgürlük için..." Metroda, sokakta, lokantada, ofiste birilerinin bunu mırıldandığını duyarsanız sakın şaşırmayın. Hızla yayılıyor zira yeraltından, İnternetten, açık kalan pencerelerden...
Zaten yolunuz eylemlerden, direnişlerden, yerleşkelerden, 1 Mayıs'lardan, Beyoğlu sokaklarından, barlarından geçiyorsa duymuşsunuzdur bile.
Ve hatta konserlerine bizzat iştirak etmişseniz, devrimci marşların ska, punk, reggie formunda, akordeon, klarnet, gitar, melodika sesleri eşliğinde icrasıyla artık çoşa gelmiştir ruhunuz.
Bandista'yla 1 Mayıs'ta çıkardıkları "Anlatılan senin hikayendir" isimli albümlerini, yaptıkları müziği, sokağı, eylemleri konuştuk.
Bandista'nın hikayesi nedir? İnsanlar nasıl bir araya geldi?
"Bandista" özel olarak bir araya gelmedi. Rastlantısal da değil tabii ki. Bandista'nın halihazırda icracısı olan yedi kişi var. Esasen Bandista bir hal, bir muhalefet, mukavemet alemi içinde, tarihin bir noktasında, bir dili üretmeye çalışan bir yapı aslında. Şuanda bunu müzikal olarak yapıyor ama Bandista'nın şuanda ameleliliğini yapan başka başka alanlarda zaten bir arada iş yapan insanlardı. Bir ihtiyaçtan başladı her şey. Pek çok eylemlilik içindeydik. Aslında aynı şeyi anlatıyorduk. Ve bu yürüyüşün bir şekilde ritmini tutmak gerekiyordu. Çünkü duyduğumuz ritmler ya çok uzaktan geliyordu ya da o anı yeniden inşa etmiyordu. Müzikal form içinde bir derdi anlatmaya çalıştı Bandista.
Tartışılmaya başlanması üç yıl evveline dayansa da Bandista son bir yıldır müzik yapıyor.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kim kimsiniz? Kim neyi çalıyor?
Bandista, kişilerin isimlerini kullanmıyor. Çünkü Bandista'nın; ürettiğinin kendinden menkul ve bireylerim muhteşem yaratıcıkları sonucu olduğu gibi bir kurgusu yok. Kapitalist anlamda bireyi yüceltmekten ziyade bireylerin birbirleriyle ilişki, iletişim kurarak, birbirlerinin ürettiklerinin mirasıyla kolektif bir tarih oluşturduklarına inanıyoruz. Biz de bu tarih içinde duyduğumuz sözleri, ezgileri, müzikleri söküp yeniden takıp, deforme edip, tahrifata maruz bırakıp yeni sözler söyleyip yaşadığımız tarihe, bugüne bir katkıda bulunmaya çalışıyoruz. O yüzden biz yedi kişiden azade bir şeye tekabül ediyoruz ve bu noktada Bandista icracılarının tekil olarak ne yaptığının çok önemi yok.
"Açık kaynak, dinleyiniz, indiriniz, çoğaltınız, yayınız"... Bu mottolar işi ortaya koyuş tarzımızı anlatıyor.
Değişir bir birliktelikten mi bahsediyoruz?
Tabii ki. Bir gün birası gitar çalar ertesi gün vokal yapar. Bahsettiğimiz yedi kişi de değişebilir, eksilir çoğalır vs. Aynı zamanda "yapabilmek" yani uzmanlık gerektiren bir durumun şakşakçılığını yapmadığımız içi, çok basit formlarla üretiyoruz müziği. Üç akorlu şarkılar yapıyoruz. Gitar çalmaya yeni başlayan biri de bu şarkıları en fazla üç ay sonra üretebilir.
O halde Bandista tür dışında ahlaki, kültürel olarak punk sularında yüzüyor, buradan besleniyor mu?
Punk tarzımız yok punk tavrımız var. Biz bir yürüyüşün parçasıyız, kıvanç, eylem bandosuyuz. Bu yürüyüş "devrime yürüyoruz yürüyüşü" değil ve ritmi var. Yürüyüş sırasında bir şeyler değişecek. Biz o ritmi tutmaya çalışıyoruz. Başkaları da dans ederek, tebessüm ederek, slogan atarak veya yumruk kaldırarak tutsun. Ama mesele zaten yürüyüşün kendisi. Yürüyüş öğretir, ve devam etmesi gerek. Bandista'ya da bu şevki yürüyüşün kendisi vermiştir. Bandista da birine verebilirse ne mutlu bizlere...
Devrimci marşların, şarkıların içini boşalttığınız, dejenere ettiğiniz söyleniyor. Bu eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?
Derdimiz muhafaza değil. Reddediyoruz. Tüm seslerin tüm durumlarda sökülüp, bozulup tekrar takılmasının devrimci bir hareket olduğunu düşünüyoruz. Muhafazakarlık eski bir alışanlıktır, birilerinin geleneği olabilir. Bizim için gündem teşkil etmiyor. Ne yapalım yani?
"Her şeyin değişeceği o güne" ihtiyacımız yok, bizim için her gün o gün zaten. Marş söylemek için özel devrimci kostümümüzü giyip maskemizi takıp seremoni haline getirdiğim bir şey değil. Bu benim gündelik hayatım zaten.
Yemek yaparken, bulaşık yıkarken de söylediğiniz şarkılar mı?
Gündelik hayatım bundan ibaret benim. Gündelik hayatımda özel bir alan değil yani. Tabakalaşmış bir hayat kurgulamıyorum. O yüzden de "anlatılan senin hikayendir."
Sabah-atv grevindeki gazeteci kadar, LCWaikiki'ye çalışan Meha'da işten çıkarılan çıkan işçi kadar, işsiz kadar, öğrenci kadar, travesti kadar güvencesiz.
"Devrimci sanatın" yüceltilmesine karşıyız. Punk tavrı bu nedenle içimize yaşatıyoruz. İnsanların bizim yaptıklarımızı dağıtıp yeniden yapması en büyük dileğimiz. Umarız yayılırız. Umarız başka bandistalar da olur. Yaşamın içinde kalmazsak anlamı olmaz. O yüzden sokaktayız. Sahneye hazırlanmak gibi özel bir durumumuz hiç olmadı.
Ama sadece politik marşlar okuyan bir bando da değil Bandista. İlki manifesto albümüydü. Bizi anlatan. Bu hafta Çayırbaşı Şenliğinde bir Akdeniz türküsü de çaldık.
Repertuarı neye göre belirliyorsunuz?
Marşlar ama tahrip edilmiş. Ay Carmela gibi İspanya'nın çok iyi bilinen bir direniş ezgisinin başka bir direniş ezgisiyle iç çe geçmesi gibi. Diğer taraftan Bandista'nın kendi ürettiği -ki onlar bir şekilde başka başka zamanlarda yerlerde kulağımıza çalınan ezgilerin birleşiminden oluşan- parçalar var. Hepsi aynı potaya düşünce de gayet ölçülüp biçilmiş bir repertuar olduğunu görüyoruz. Net taleplerimiz var: Ekmek, özgürlük, adalet gibi. Sadece oppa tzupa yapacak altyapımız da var ama yola çıkış noktamız bu değil. Mesela o hareket noktalarından biri militarizm. Militarizm kokan bir marşın sözlerini değiştirebilir ya da hiç ele almayabiliriz mesela. Ayrıca başka müziğin sureti olmamak gibi bir derdimizde var.
Chumbawamba "Biz hayatı da mücadeleyi de şarkılardan öğrendik" diyordu. Siz müziğin hayatı değiştireceğine inanıyor musunuz? Müzik nerede duruyor sizin için?
Gitar, saksofon, bas gitar, akordion, klarnet ve de melodika. Melodika ilkel bir alet. Orkestra içinde kullanılabileceği fikri pek yaygın değil. Ses çıkartan her şey yaptığımız müziğin parçası olabilir. Avamda ısrar var. Basit olsun ki birileri yeniden çalabilsin. Bizim olamadığımız yerde gitarını alıp çıksın ve o da bandista olsun. Bizzat basit bir şey yapmanın politik olarak doğru olduğunu düşünüyoruz. Yaşadığımız ve ürettiğimizi sıradanlaştırıp onu böylece yaygınlaştırmak istiyoruz. Kimseyi bu yürüyüşten dışlayacak şekilde hareket etmemek. Yürüyüşü takip etmek. Yani özel bir şey yapmıyoruz, evde kendi aramızda yaptığımız müzikler. Albümse bunlardan oluşturduğumuz bir seçki. Daha iyi, doğru, yeni, güzel olmak derdimiz yok müzikal form anlamında. Rekabete karşı herkes kadar diyoruz.
Eylemlerde, sokaklarda, barlarda, festivallerde, üniversitelerde çalıyorsunuz. Sizi şaşırtan anlar oldu mu?
ODTÜ'de on bin kişiyi aşan bir kalabalık vardı. Albümün internette yayılmasının üzerinden yedi gün geçmişti daha ve o kadar insanın şarkılarımızı hep bir ağızdan söylemesi çok şaşırtıcıydı. Biz söylerken teklediğimizde onlar sürdürdüler şarkıları ve teklemediler.
En son bar konserine 60 yaşında hakim bir ablamız gelmişti. Ska müzik, haklılığın savunması üzerine kurulu bir müzik yapıyoruz. "Ben sosyalistim, siz solcusunuz bunu çalamazsınız" algısı vardı.
"Devrimci oynamaz" da diyorlar
Ekonomik sitemin bizleri görmek istediği hal, mazlum ve mağdur, dizlerinin üstüne düşmüş, ağlayan. Hayır biz haklıyız, mağdur, yoksun edende bir sorun var bende değil. Haklı olduğum oranda dik duracağım, haklı olduğum kadar güleceğim, ayaklarımı yere vura vura dans edeceğim, bu yüzden de müzik yapıyorum. Bandista insanların dans etmeyi hak ettiklerinin hatırlatıcısı oldu ve beni bu çok şaşırttı.
1 Mayıs sabah Mecidiyeköy'deydik. Hava sıcaktı, enstrümanlarımız sırtımızdaydı, polis bir tarafta diğer tarafta binlerce insan, gaz, su, cop beraberinde, adım adım geriye sürülmüş haldeydik, 'lanet olsun' havasındaydık ve çalmaya başladık.
O an orada neredeyse üç bin kişi vardı ve motivasyonları yok oluyordu. Çalmaya başladık ve herkes Avusturya işçi marşına eşlik etti.
Marşın sonunda insanlar "Her yer Taksim her yer 1 Mayıs" diye bağırmaya başladı ve polis de darmadağın oldu. Çünkü biz bayramımızı kutlamaya başlamıştık, engel olamadılar. Herkes çok guruluydu şarkı söylerken.
1 Mayıs demişken... Albümün çıkış günü ve siz de 1 Mayıs alanındaydınız. Nasıl buldunuz 1 Mayıs'ı?
Bir kere buradan "nanik" yapmak isteriz, meydanı aldık, tartışmayız. Öyle ya da böyle meydana çıktık.
Tarihsel acılar sonrasında hep haksızlaştırılırken orada insanların haklılıklarını bağırdığını görüyoruz. Çoğunluğun iradesinin olumlu örneklerine şahit olduk.
Fiziken bir simge olarak Taksim'den öte Kurtuluş'u da, Cihangir'i de İstanbul'un bütün sokaklarını, meydanlarını istiyorum. Güzeldi, ama yetmez, yürüyüşe devam. (EZÖ/BÇ)
* Albümü dinlemek için tıklayınız.
** Bandista bugün Balmumcu'da saat 15:00'te Sabah-atv grevinin 100. gününde gazetecilere destek için çalacak.