bu saptama ivan illich'in "şenlikli toplum" (tools of conviality) adlı kitabından alındı.
kitabın girişinde yazar "burada, insanın araçlarıyla ilişkisini değerlendirmek için bir taslak görevi yapabilecek olan, insanın hayatında çok boyutlu denge kavramını sunuyorum. bu dengenin her boyutunda doğal bir ölçek saptamak mümkün. bir girişim, bu ölçekteki belirli bir noktanın ötesinde büyüyünce, önce başlangıçta yönelik olduğu amacın gerçekleşmesini engeller, sonra da hızla bizzat toplumu tehdit etmeye başlar. bu ölçekler saptanmalı ve insan uğraşlarının, insan hayatının sürdürülebileceği alanları belirleyen parametreleri araştırılmalıdır."diyor.
illich'i, özellikle de türkiye'de yayınlanan ilk kitabı olan "okulsuz toplum"da önerdiği gibi hemen herkese aykırı gelen yaklaşımlarından biliyoruz.
"şenlikli toplum" onun türkiye'de yayınlanan ikinci kitabı. 1973'te yazdığı bu kitabın bir başka "ilk"liği ise özellikle çevirerek yayınladığı, türkiye'nin düşün ve kültür yaşamına çok önemli katkılarda bulunan ayrıntı yayınevi'nin yayınladığı ilk kitap olması.
söz konusu kitaptan yüz adedi, 1. hamur kağıda basılmış ve numaralanmış. "024" numaralı kitabı da bende. sahaflarda bulup da okumaya başladığımda sanki yeni yazılmış ve dün baskıdan çıkmış bir kitabı okuduğumu düşündüm. oysa ilk kez ingiltere'de 1975'de yayınlanan bu kitabın yazarı illich, 2002'den beri aramızda değil.
ivan illich; bir papaz, eğitimci ve felsefeci
1926 yılında viyana'da doğan illich'in babası "hırvat" annesi ise "seferad-yahudi" kökenli. orta öğrenimini floransa'da tamamladıktan sonra italya'da florence üniversitesi'nde histoloji ve kristalografi, vatikan'da pontifical gregorian üniversitesi'nde teoloji ve felsefe, salzburg'da ortaçağ tarihi konusunda doktorasını tamamlayarak papaz olmuş ve 1956 yılına kadar da aktif olarak papazlık yapmış.
illich'in yaşamı boyunca pek çok ülkeyi gezip görme fırsatı olmuş. bu yüzden italyanca, fransızca ve almanca yanında sırpça-hırvatça, antik yunan ve latin dilleri, ispanyolca, portekizce, hindi gibi dilleri öğrendiği biliniyor.
porto rico'daki ponce katolik üniversitesi'nde rektör yardımcısı olarak dört yıl çalıştıktan sonra, muhalif tutumlarından dolayı 1961'de bu üniversiteden uzaklaştırılmış.
o da meksika'nın cuernavaca'sında latin amerika'da çalışmak üzere gelen amerikalı misyonerleri eğitmek amacıyla, kültürlerarası formasyon merkezi'ni kurmuş. burada görev yaparken papa 13. john'un 1960'da kuzey amerikalı misyonerleri latin amerikan kiliselerini modernize etmeye çağırmasına şiddetle karşı çıkmış ve bu yüzden de vatikan'la çatışmış. vatikan cıdoc'u bırakmasını emredince illich, 1969 yılında papazlığı bırakmış ve kendi bulduğu yardımlarla açtığı merkezin adını değiştirerek "kültürlerarası dokümantasyon merkezi" (centro ıntercultural de documentación-cıdoc) haline getirmiş. merkezin birinci amacının da papalık düzeni tarafından yaratılan zararı azaltmaya yardım etmek olduğunu dile getirmiş. sonrasında bu merkezdeki çalışmalarını sürdürmüş. cıdoc 1970'li yıllarda entelektüel düzeyde uluslararası saygınlığı olan bir odak olarak bilinen burada pek çok konuda düşünsel üretimlerde bulunmuş. "okulsuz toplum" bu dönemdeki çalışmalarının bir ürünü.
illich 1980'lerden sonra meksika, abd ve almanya'da çalışmalarını sürdürmüş. abd'de penn state üniversitesi'nin felsefe ve bilim, teknoloji ve toplum bölümlerinde konuk öğretim üyesi olarak görev yapmış, almanya'da bremen üniversitesi'nde bulunmuş.
illich bir teolog, bir tarihçi olan; ekolojik, paylaşımcı ve çoğulcu bir toplumun kuruluşu yolunda mücadele eden, yeşil düşüncenin en önemli esin kaynaklarından biri radikal düşünür olarak tanınıyor.
modern tıbba karşı
illich yaşamının son döneminde kansere yakalanmış. "modern tıbba" olan karşıtlığı kendi hastalığı için geleneksel metotları yeğleyecek kadar kesin ve keskin olan illich'in yukarıda alıntıladığım sözlerinin kanıtı olarak ortaya sunduğu argümanlardan en önemlileri de "kurumlaşmış haliyle modern tıp" alanında.
o kadar ki bu konuyu irdelediği türkçe'de de yayınlanan "sağlığın gaspı"(medical nemesis) bu alandaki düşüncelerini en net ortaya koyduğu "kült" kitaplardan birisi
şenlikli toplum kitabının girişinden sonra gelen birinci bölümünün başlığı olan "iki dönüm noktası"nda kurumlaşmış tıbbın 20. yüzyıldaki gelişimini özetliyor ve bugün gelinen noktada "tıbbi bakımın artışıyla, hastalıkların da arttığını" ve toplumda kurumlaşmış tıbbın olanaklarından yararlananlarla yararlanmayanlar arasında bir uçurum oluştuğunu "zenginlerin, iatrogen (tıbbın neden olduğu) hastalıklar için daha çok tedavi görürken, yoksulların tedaviden yoksun bir şekilde aynı hastalıklarla baş başa kaldıklarını" ileri sürüyor.
ona göre günümüzde "tıbba daha çok bağımlı bir kuşak doğup yetişmektedir" ve tıbbın yarattığı ve içinde olduğu bu bunalım "tüm endüstriyel kurumlarda görülen bunalımla ilgilidir."
bunun sonucunda sağlık kurumlarının daha fazla tekelleşmesi daha çok kişinin daha çok acı çekmesinin göstergesi olurken, marjinal faydasızlık artmış, öte yandan tıbbın zorunlu kıldığı toplumsal maliyet, geleneksel birimlerle ölçülebilir olmaktan çıkmış durumdadır.
sonuç olarak "araçların aşırı ölçüde gelişmesi, insanları çok yeni biçimlerde tehdit etmektedir. bu tehditler geleneksel angarya ve haksız muameleye benzemekle birlikte, yeni bir kategori oluştururlar. çünkü bunları yaratanlar da, kurbanları da aynı kişilerdir: yıkıcılıkta sınır tanımayan araçları hem yöneten hem de talep eden kişiler. bu oyunda, başlangıçta bazıları kazansa da, sonuçta herkes her şeyini kaybeder..."
şenlikli toplum
bu sürecin görünür hale gelmesinin ister istemez onun değiştirilmesi ya da vazgeçilmesi için bir dürtü yaratacağını vurgulayan illich, bu sürecin fark edenler tarafından öncelikle bir itiraz, belki de "vazgeçiş"ten başlayarak "yeni bir şenlikli toplum" yaratılması gerektiğini ileri sürüyor. bu kitabını da buna yönelik bir "rehber" olarak tanımlıyor.
"şenlikli toplum" nitelemesi kitabın çevirmeni tarafından ingilizce "conviality"ye karşılık olarak bulunmuş.
bir itiraz ve değişim sürecinin "şenlikli" olması kuşkusuz her zaman olumlu ve istenen bir durumdur. dahası değişimden sonrasının da aynı şekilde yaşanması isteniyorsa kendi içinde bir "gelişim süreci"nin de bu dönemde oluşturulması, geliştirilmesi demektir.
yüzonaltı sayfalık bu kitabı, hemen her sayfasının altını çize çize okurken bu sözün ifade ettiği kavramı düşündüm, durdum.
içinde olduğumuz küreselleşmiş kapitalizmin ondan nemalanmayan ve ona eklemlenmeyene yönelik yarattığı acı ve sıkıntılar ortadayken "neşeli-şenlikli" bir karşılık ya da tepki vermek, direnci bu temelde göstermek çok kolay bir şey değil.
ama şenlikli olmayan yol ve yöntemlerin de ne kadar başarılı olduğu sorusunun yanıtı ne yazık ki çok fazla olumlu değil. bunu hemen her gün yaşadıklarımızdan ve yaptıklarımızdan çıkarmak mümkün. onun dediği gibi bu yöndeki tepki ve sızlanmalar da bir süre sonra anlamını yitiriyor, amacını gözden kaybediyor ve kendi içinde bir "amaç" ve değişmez "kurumlaşmış" durumu yaratıyor.
diğer yandan meşhur "mesel"deki gibi ağlayıp sızlamak, yakınmak, acıyla tepki göstermek, duyarsızlığı çoğaltmaktan ve sıkıntı ile eziyetin çoğalmasından başka bir sonuç vermiyor.
o zaman yine aynı "mesel"de ifade edilen belki de en uç noktada "zil takıp oynamaya" denk gelecek "yeni" karşı(t)lıklar bulmak gerekli.
çünkü sistemi yönetenlerin bildikleri de hep böyle: onlar da "sızlanır sızlanır, sonra susar ve kabul ederler" diye düşünüyor, her zaman.
kendi ezberini bozmak aslında mücadele ettiğinin de ezberinin bozulması anlamına gelir. aynı "neşeli ve şenlikli" olma hali, direnenleri, en azından kendilerine güvenlerini ve biyolojik tepki verme güçlerini çoğaltacağından daha güçlü kılar.
bunun yol ve yöntemlerinin neler olabileceğine dair düşünüp bulduklarım ne yazık ki çok fazla değil.
dilin önemi
illich bu noktada "dilin önemi"ni vurguluyor. dilin farklı biçimde ve şenlikli bir şekilde kullanılması ve yeniden yaratımı/üretimi gerçekten de bir çıkış noktası oluşturabilir bence de. yalnızca ezberleri değil, kullandığımız kavramları, olgulara ve durumlara verdiğimiz adları, nitelemeleri, belki biraz da mizah duygusuyla ama daha çok da moral üstünlüğü sağlayacak neşeli duyguları gündeme getirecek şekilde yeniden adlandırılmak belki de başlangıç noktalarından birisini oluşturabilir.
sistemin benimsediği, medya yoluyla alıştırdığı, sonra da benimsettiği bu kavramları, dilin özelliklerinden yararlanarak yeniden adlandırmak ve onlara artık hep öyle hitap etmek, gerçekten de mücadelenin temel araçlarından birisi haline getirilebilir. iktidarlar dilin gücünü bildikleri için, bunun üzerinde de egemenliklerini kurup sürdürmek isterler. ama düşünürleriyle, edebiyatçılarıyla ve gündelik yaşamını sürdüren halkın tutum ve davranışlarıyla dil hiçbir zaman bu egemenliğin nesnesi olmaz.
tıpkı konuşulan dil gibi, beden dili de tepki gösterme ve değişimi yaratma biçimlerinden birisi olabilir. beden dilinin inceliklerinin daha yakından bilinmesi öğrenilmesi ve belki de yeni anlamlar içerecek jestler, hareketler yaratılmasıyla yine sağlam savunma araçları geliştirmeyi sağlayabilir.
sistemin kurumlarını gerekmedikçe kullanmamak, onları sürekli denetleyerek işlemeyen ya da yanlış işleyen, zararlı yanlarını görünür kılmak, işe yarayanları dönüştürerek "şenlikli" hale getirmek, veya tümden reddedip yerlerine daha "şenlikli" yapılar oluşturmak, sistemin sürdürmekte zorunlu olduğu hiyerarşiyi dikkâte almamak, kendi içinde yeniden üretmemek, daha eşitlikçi ve hiyerarşik ilişkilerden ayrı "özerk" alanlarda varolmaya çalışmak gibi yöntem ve araçlar da bunların arasında yer alabilir.
illich'in kitapta derdini ve durumu anlatmak için ele aldığı "eğitim", "sağlık" ve "hukuk" dışında "ulaşım" konusu da gerçekten yaşamı şenlikli kılmaya yönelik unsurları içinde barındırdığı için önemle irdelenmesi gereken alanlardan birisi bence.
onun verdiği örnekle söylersek, "ekolojiyle ve küresel ısınmayla ilgili bir toplantıya, küresel ısınmaya en çok yol açan taşıtlardan birisi olan uçakla giden çevreci uzman"ın içinde bulunduğu çelişkiden yola çıkarak, belirli ulaşım biçimlerinin yerine daha şenlikli seçeneklerini yeğlemek bu sürecin yaratılmasında çok elverişli olanaklar yaratabilir.
ama hep birlikte ve el birliğiyle bu yeni yöntem ve araçları düşünüp bulunması gerekir.
ta ki o araçlar illich'in dediği gibi araç olmaktan çıkıp, amaç haline gelene kadar epey işe yarayacaktır.
tüketim toplumunda tükenmek!
yazıyı illich'in bu konuda söyledikleriyle noktalayalım:
"araçların insanlara yönelik taleplerinin maliyeti gittikçe artmaktadır. insanı araçlarının hizmetine girecek duruma getirmenin maliyetindeki artış, bütün üretimde ağırlığın mallardan hizmetlere doğru kaymasıyla kendini göstermektedir. hayat dengesinin, büyüyen endüstrilerin dinamiğine gösterdiği direnci kırmak için, insanın gittikçe daha çok yönlendirilip denetlenmesi gerekmektedir. bu yönlendirme, eğitsel, tıbbi ve yönetsel tedavi biçimini alır. eğitim, rekabetçi tüketiciler yaratır; tıp, bunların artık ihtiyaç duymağa başladığı yönlendirilmiş çevrede varlıklarını sürdürmelerini sağlar; bürokrasi ise, insanların anlamsız işleri yerine getirebilmesi için toplumsal denetim uygulamanın gerekliliğini yansıtır. buna paralel olarak, yeni ayrıcalık düzeylerinin ordu, polis ve güvenlik önlemleriyle korunmasının maliyetinde görülen artış da, tüketim toplumunda kaçınılmaz olarak iki tür köle bulunduğunu gösterir: vazgeçilmez alışkanlıkların kölesi olanlarla kıskançlığın kölesi olanlar.
içinde bulunduğumuz durumu irdelemek ve olası çözümler bulmak için bir rehber ya da başvuru kitabı niteliğindeki bu kitabı herkes okumalı ve "şenlikli bir mücadele" ve sonrasında "şenlikli bir toplum"un nasıl yaratılması konusunda düşündüklerini paylaşmalı. (ms/ekn)
* künye: şenlikli toplum, ivan illich (çeviren: ahmet kot), ayrıntı yayınları 2011, üçüncü baskı, 128 sayfa