Deprem mağdurlarına destek olmak için atılan her adım, Düzce'nin Gölyaka ilçesinin köylerindeki hayatı dönüştürmüş. Depreme dayanıklı konut arayışından, küresel rekabete dayanıklı tarımsal üretim için uygulamaya geçmiş Gölyaka köylüleri. "Hayatımızı değiştireceğiz ve eskiden yaptığımız hiçbir şeyi yapmayacağız," diyorlar. Evler sorun olmaktan çoktan çıkmış, şimdi konu ekolojik tarım. Bu yıl 1100 dönüm ekolojik yöntemlerle ekiliyor, köyün beş yıllık planı 70 bin dönüm arazinin tütüne bağlılıktan kurtarılmasına öncülük etmeyi öngörüyor.
İmece Evleri
Geçtiğimiz Cumartesi, Düzce'nin Gölyaka ilçesinin Akarsu, Çay, Değirmentepe ve Hacısüleymanbey köylerinde imeceyle yapılan deprem konutları törenle sahiplerine teslim edilmeye başlandı. İnşası planlanan toplam 191 konuttan ilk elde yapımına başlananlardan ikisi Hollanda Başkonsolosu, Hollanda'nın Gelderland Eyaleti Başkan Yardımcısı, Düzce Valisi diğer yetkililer ve Dayanışma Gönüllüleri temsilcileriyle konukların katıldığı törenden sonra, sahiplerine teslim edildi.
Gölyaka'da süren konut seferberliğinin ayırt edici yönü, uluslararası dayanışma ve toplumsal katılım. Bu özellikler, resmi törende söz alan bütün konuşmacılarca titizlikle vurgulandı.
Uluslararası Dayanışma
Hollanda ve Türk bayrakları ulusal marşlar eşliğinde göndere çekiliyor. Gölyaka belediye bandosu, İstiklal Marşı'nı hiç aksatmadan icra ediyor ama, Hollanda ulusal marşı banttan çalınıyor. Beklenen aksilik beklendiği gibi gerçekleşiyor. Marşın tam orta yerinde kaset çalarla hoparlörün bağlantısı kopuyor. Derin sessizliğin içinden bir yerden, kaset çaların cılız sesi ulaşıyor saygı duruşundakilerin kulaklarına. Hollandalılar alçak gönüllü insanlar, sorun etmiyorlar.
Hollanda'nın Gelderland Eyaleti'nde yaşayan 30 bin Türk'ü, konuk ve yurttaşları olarak temsil eden eyalet Başkan Yardımcısı Hans Herrmayer, deprem sonrasında eyaletinde başlayan dayanışma girişimleri sonunda sağlanan 60 milyon guldenle konut yapımına girişmeye karar verdiklerinde, muhatap olarak karşılarında Dayanışma Gönüllüleri'ni bulduklarını belirtiyor:
"Dayanışma Gönüllülerinin 'kendi evini kendin yap', çağrısı bizim yerel katılım arayışımıza verilen en anlamlı yanıttı. Proje başarıyla sürdürüldüğü sürece, yardımlarımız devam edecek, bir kültür merkezi inşası için de kaynak yaratacağız ve kooperatife destek olacağız."
Düzce Valisi Fikret Güven de "Dayanışma Gönüllüleri"ni anmadan edemiyor.
"Değerli başkan Bülent Uyguner kardeşimiz, Erbay (Yucak) kardeşimiz, hiçbir karşılık beklemeden fedakârca çalıştılar, bu ülkeye hizmet için büyük işler başardılar."
Vali Bey uzun konuşmasında "Tanrının bizi depremlerle sınadığı"nı tespit ediyor. "Bu sınavdan yüz akıyla çıkmak için dayanışma gerek." Vali Bey'in "Tanrıya karşı dayanışma", fikri, tıpkı "Hollandalılarla Türkler birbirlerine çok benzerler," gözlemi gibi biraz mübalağalı ama, büyük günde, büyük sözler kaçınılmaz.
Tören Resmi Dayanışma Sivil
Sıra plaketlerin sunulmasında. Herkes teker teker çağrılıyor. Gölyaka'nın güzel kızlarının elinden plaketini alan, şampiyonluk kupasını kaldırırmışçasına göğe kaldırıyor ve alkışlarla selamlanıyor. Herkes, Hollandalılar, Türkler plaketlerini alıyorlar. Yalnızca Dayanışma Gönüllüleri'ne plaket yok. Onlar "hiçbir karşılık beklemeden," çalıştıkları için resmi topluma dahil edilmiyorlar.
Devletimizin yerel temsilcileri de merkezin kopyası. "Ne olur, ne olmaz," diye düşünüp, her gün masa başında, arazide işbirliği yaptıkları, onlarsız hiçbir şeyi yürütemediklerini en iyi kendilerinin bildikleri "Dayanışma Gönüllüleri"ni "kayıt dışı" bırakıyorlar.
Kusursuz Kafkas Konukseverliği
Bütün bu işlerin merkezinde duran ve "İmece Evleri"nin içinde yaşayacak olan "kendi evini kendi yapan" köyler halkından kimseye de resmi törende söz verilmiyor. Ama ne gam, onlar konuklarını ağırlamakta kusursuz. Gölyakalı öğrenciler geleneksel Kafkas danslarıyla selamlıyor konukları. Gölyakalılar, Abhaz ve Çerkes kökenli, beyaz tenli, kumral, güzel, kaç-göç tanımayan medeni insanlar.
TMMOB standartları
Danslardan sonra, ilk örnek konutun kurdelesini Gelderland Eyalet Başkan Yardımcısıyla Düzce valisi birlikte kesiyor. Konutlar, dağınık. Tek bir arazi üzerine topluca inşa edilmiyor. Temel neden, bölgede kamu arazisinin bulunmayışı . Kamulaştırma masrafını göze almaktansa, herkese kendi arazisi üzerinde evlerini yapma imkanı sağlanmış. Ama evler bir örnek . Alt katta mutfak, sofa ve misafir odası var, üst katta yatak odaları. Çatı boşluğu, yarım kat olarak değerlendirilmiş. Konutların dikmeleri beton, dolguları tuğla, çatı ve kat döşemeleri ahşap. Depreme dayanıklılıkları TMMOB'nin ilgili odalarınca test edilip, onaylanmış. Denetim TMMOB'nin saptadığı standartlarla gerçekleştiriliyor.
Açılıştan sonra ziyafet var. Gölyakalılar'ın yemekleri de dansları kadar hoş. Konukseverlikleri kusursuz. Pandispanya kalitesindeki ekmekleriyle, Çerkes tavuğu, barbunya, tas kebabı, pilav ve erikten yapılmış tatlıdan oluşan sofraya davet ediliyor konuklar. Resmi zevat özel sofrada, diğerleri "self-servis" kuyruğunda. Demir tezgahlarının üzerinden dağıtılan öğle yemeğini alanlar tuğlalardan kurdukları masaların üzerinde kaşıklarını sallıyor. Enfes yemeklerin tadı herkesi damağında...
Resmiyet sona erince, konukların yüzü gerçek hayata ve gerçek insanlara dönüyor ve Gölyaka'da iki yıldır süren dönüşümün yalnızca yıkılan evlerin yerine yenilerinin yapılmasından ibaret olmadığı anlaşılıyor.
Depremle Gelen Dönüşüm: Dayanışma
17 Ağustos depremi, Gölyaka köylerinde 191 evi yıkmış ve insanların yaşamlarının bütün birikimini bir anda yerle bir etmişti ama, onların gözlerini yeni bir hayata açmalarına da vesile olmuştu. Yalnızca depremin dolaysız mağdurları değildi 17 Ağustosla birlikte yeniden düşünmeye başlayanlar. Toplumsal yarar için, toplumsal dönüşüm için enerjilerini akıtacak yatak arayan gençler, meslek örgütleri, sivil kuruluşlar da deprem bölgesinde kendilerini ifade edebilecekleri zeminler bulmayı başardılar.
Toplumsal yaşantının kalbi yıkıma uğrayınca, onarım için elbirliği yapanlar, toplumsal etkinliklerinin tamamı üzerinde düşünmeye ve sırası gelen dönüşümleri gerçekleştirmeye başladılar.
Dayanışma Gönüllüleri , depreme verilen çok sayıda ve çeşitlilikteki yanıtlardan birisi ama, girişimlerinin çapı değilse de derinliği bakımından en ayırt edici olanı.
Kendilerini Kurtaranlara Hizmet
Dayanışma Gönüllüleri Gölyaka'da yöre halkına "izci" ruhuyla "iyilik" yapmaya ya da onları kurtarmaya çalışmıyor. İnsanların kendilerine "iyilik" etmesine yardımcı olmaya çalışıyor. Halka, ihtiyaç duyduğu, ama bilgisine henüz sahip olmadığı şeylerin bilgisini aktarıyor; örgütlenmelerine olanak sağlıyor. İnsanların kafalarına yardım kakmıyor, gerçekleşmesinden bütün toplumun yarar göreceği işlerin icrasına katılıyor.
Konut yapımının yanı sıra Dayanışma Gönüllüleri, Gölyakalı çocukların ve gençlerin kültürel gereksinimlerini karşılamalarına katkıda bulunmak için bir fotoğraf atölyesi ve bilgisayar kursu devreye sokmuş. Şimdiden onlarca köylü çocuk bilgisayar kullanımında ustalaşmış, kendi çektikleri fotoğraflardan oluşan bir sergiyi de tören vesilesiyle konuklarına sunuyorlar.
Dönüşen Tarım
"Küreselleşen tek kutuplu dünyada, artık uluslararası rekabete karşı koyacak şekilde örgütlenmemiz gerek, yoksa eldekini de yitirebiliriz," diyor Gölyakalı çiftçi Hamdi Özlü .
Hamdi Özlü ve arkadaşları, "Dayanışma Gönüllüleri" ile birlikte konut yapımı için elele verdikten sonra geçen iki yıl boyunca, üretici etkinliklerini de dönüştürmek için adım atan 14 köy ahalisinden.
Bu köylerin tarımsal etkinliklerinin merkezinde 1985'ten bu yana hep tütün olagelmiş. Camel ve Marlboro sigaralarının üreticisi olan şirketin öngördüğü miktarda tütünü, şirketin öngördüğü usullere göre yetiştirip teslim ediyorlarmış.
"Tütün bizi tembelleştirdi ve bütün hayatımızı tek ürüne bağladı," diyor Özlü. "Oysa, ürünümüzü çeşitlendirmemiz gerek. Üstelik artık tarımı ekolojik yöntemlerle sürdürmemiz gerek, tütün üretimi için kullanılan kimyasallar, toprağı mahvediyor ve geleceğimiz için tehdit oluşturuyor."
Ekolojik Ürünler
Düzce'deki 152 köyden 14'ü , 70 bin dönüm toplam tarım arazisinin 1100 dönümü üzerinde, geçen yıldan bu yana ekolojik usullerle , yani kimyasal gübre ve ilaç kullanmaksızın organik gübre, bilimsel sulama ve planlı dikimle fıstık, nohut, çekirdeklik kabak ve fasulye üretimine başlamışlar.
Ankara'daki Sürdürülebilir Tarımcılar Derneği ve Zıraatçiler Derneği'nden edindikleri bilgilerle aldıkları mesafeden son derece memnun görünüyorlar. Tarlalarını gururla gösterip, "mahsul çok iyi olacak," diyorlar.
Bundan sonraki aşama pazarlama, onu da başarabilirlerse; Düzce kırlarında yeni türde tarımcılığın öncüleri olacaklarını biliyorlar.
Planlı Üretim
"Yaptığımız işin asıl esprisi, çiftçilerin birlikte hareket edebilecekleri ve üretimlerini planlayabilecekleri bir deneyim olması," diyor Hamdi Özlü. "5 yıllık bir plan yaptık ve aşama aşama ekolojik tarıma açılan toprak miktarını genişleteceğiz."
Bu yılki plana göre 170 çiftçi yeni üretim yöntemine geçiyor ama, bir o kadar daha talep olmasına rağmen onları katamamışlar. Çünkü, ekim ve pazarlamaya ilişkin planlarını Martta yapmışlar ve bu yılki planları diğerlerini kapsayacak kadar geniş değil. "Ama gelecek yıl örgütlenmemizi genişleteceğiz ve ekolojik tarım alanı katlanacak," diyor biraz umut ve daha çok gururla.
Özlü, makine dizaynlarını da tamamen değiştirdiklerine dikkat çekiyor: " Bütün makinalarımızı organik gübreye ve ekolojik tarıma göre dizayn ettik ve sipariş verdik. Gemileri tam olarak yaktık yani bir daha kimyasal tarıma dönmeyeceğiz ve tütüne bağlı üretim şeklini terk edeceğiz."
Bölgede küçük toprak sahipliği yaygın, daha çok 15-20 dönümlük parseller halinde paylaşılmış arazi. 100 dönüm yada daha geniş toprak sahipleri ender. Küçük toprak sahipliğinin ve üretim ölçeklerinin küçüklüğünün yaratabileceği rekabet ve pazarlama güçlüklerini bilinçle aşabilmek amacıyla kooperatif kuruluşu da başlamış.
Çiftçilerin Bölgesel Dayanışması
"Her şeyi planlayacağız," diyor Hamdi Özlü, "herkes ihtiyacına ve kabiliyetine, arazisinin uygunluğuna göre üretim yapacak." Üstelik bu örgütlenme biçimini komşu iller ve ilçelere yayıp, onlarla da bölgesel kooperatif federasyonları biçiminde birleşebileceklerini umut ediyor. "O zaman birbirimizle pazarda rekabet yerine, bölgesel üretim planlaması yapabiliriz. Nakit güçlüklerini ürün takası yoluyla aşabiliriz."
Kooperatifçiliğin "muzır faaliyet" olarak görüldüğü günlerin geride kaldığını gülümseyerek anlatıyor Özer:
"Türkiye genel olarak gelişti. Bundan köylüler de nasibini aldı. Bir de o zamanlar Türkiye'yi yönetenler , köylünün birleşmesini istemediler, kötü yönettiler memleketi."
Özer'in siyasal tercihi "Dayanışma Gönüllüleri"ninkinden farklı. Ama,köylülerin dayanışması fikri, onun çiftçi kimliğiyle tam olarak örtüşüyor. O nedenle, "Dayanışmacılar"ın önerilerini benimsemekle yetinmemiş, doğrudan doğruya uygulamayı üstlenmiş ve durmaksızın olanak araştırıyor.
"Üretim alanlarımızı genişlettikçe üniversiteyle de işbirliği yapacağız. Şimdiden araştırma konusunda işbirliğine başladık bile ," diyor.
Gölyaka köylerinde gençlerin çoğu liseyi bitirmiş ve tütün işinde çalışıp tarıma bağlanmışlar. Çiftçiler, elde olan "eğitilmiş işgücü bize yeter," diyor. "Yeni yetişenlerin tarımla doğrudan ilgilenmesi gerekmiyor. Planlama, pazarlama, yeni üretim teknikleri ve ekolojik tarıma ilişkin uluslararası deneyimleri bize aktarmalarını bekleriz, onları köyde tutmayacağız."
Dayanışma Gönüllülerinin Dinamoları
Gölyaka köylerinde uyanan yeni hayatı bir kişinin dehasına bağlamak mümkün değil ama, bütün bu etkinliğin gerisinde sabırla, inatla ve hepsinden önemlisi yaptığından zevk alarak, kendisindeki enerjiyi diğerlerine aktararak Gölyakalılarla, büyük kentlerin gençlerini bağlayan köprünün temel direklerinden birini oluşturan Erbay Yucak'ın çabalarına herkesin büyük değer verdiğini görmek mümkün.
Erbay Yucak "Dayanışma Gönüllüleri"nin bölgedeki etkinliklerinin koordinasyonunu yürütüyor. Bütün köylülerle şahsen tanışıyor. Herkesin neye ihtiyacı olduğunu biliyor, köylüler de onun ne istediğini.
Dayanışma Gönüllüleri, deprem sonrasında kendiliğinden başlayan kurtarma yardımlaşma çabaları içinde uç veren adı gibi bir gönüllü kuruluş. Büyük bölümü bölge dışından gelen gençler ve meslek sahiplerinden oluşuyor. Gençler koşturmak gereken her yerde, meslek sahipleri de bilgi ve uzmanlığın taşıyıcılığını yapıyorlar. Gölcük, Değirmendere İzmit, Adapazarı'ndaki çabaları sırasında bir tüzel kişilik edinmeleri gerektiğinde kendilerini Dayanışma Gönüllüleri diye adlandırmışlar. Yaptıkları işin başka bir adı da yok zaten.
"Halik Bilmezse Balık Bilir..."
Ancak Dayanışma Gönüllüleri giderek yerelleşen bir gelişme gösteriyor. Yöre halkından birçok çiftçi ve teknisyen Gönüllülere katılmış. Bunlardan biri, "ben önce çok mesafeliydim ama, yardım dağıtımı sırasında uyguladıkları düzen ve hakkaniyet beni çok etkiledi. Siyasal görüşüm bambaşkaydı ama, beni yanlarına katmayı bildiler, benim gibi çok insan var şimdi, Gönüllülerde," diyor. Dayanışma Gönüllüleri, Gölyaka'da yerel bir örgüt artık, ama köylüler, bu kuruluşun onları ulusal ve uluslararası alana bağlayan en önemli köprü olduğunu da çok iyi biliyor.
Dernek Başkanı Bülent Uyguner, mimarlık eğitimi görmüş bir reklamcı . Uyguner de köylülerin ve mülki erkanın yakından tanıdığı ve değer verdiği bir insan. Açılış töreninde yaptığı kısa konuşmada "bir yıl önce verdiğimiz sözü tuttuk," derken, sözünü tutmamış daha nice projenin yükünden kendini ve arkadaşlarını da kurtarmış olmanın ferahlığını duyduğunu görmek mümkün.
Dayanışma Gönüllüleri, yoksul Türkiye'nin öğüncü. Onlar kimseyi kurtarmıyor, kendisini kurtarmaya çaba gösterenlere hizmet ediyorlar. Ördükleri küçük bir ağ şimdilik, ama genişlemeye yetenekli, görünmeyen bilinmeyen anonim kimliklerle örülen; eğer yaptıkları iyilikse, denize atıyorlar... Ama bu kez balıklar biliyor her şeyi, halik bilmezden gelse de. (EK/NU)