Başlıktaki “virajı genişten alma” sözü önemli ölçüde Ermenistan’daki “geçici”liğini kalıcı başbakanlığa dönüştüren “Benim Adımım İttifakı” lideri Nikol Paşinyan’ın siyasal seyrini ifade ediyor.
Kısaca hatırlayacak olursak geçtiğimiz hafta Ermenistan’da erken genel seçimler yapıldı. Paşinyan ve müttefikleri oyların yüzde 70,4'ünü aldı. Oligarklardan bir kesimini temsil eden Müreffeh Ermenistan Partisi ise 8,2'sini, reformcu-ılımlı diye nitelenen Işıldayan Ermenistan Partisi de yüzde 6,3'ünü aldı. Eski cumhurbaşkanı Sarkisyan'ın Cumhuriyetçi Parti'si ise oyların yüzde 4,7'sini alarak yüzde 5’lik barajın altında kaldı.(1)
Böylelikle Paşinyan ve müttefiklerinin hedefindeki iktidar değişikliği demokratik yöntemlerle gerçekleşti ve şimdilik sabitlenmiş oldu. Geçtiğimiz yıl bahar ayında başlayan Ermenistan’ın yaşadığı “Kadife Devrim” süreci özellikle günümüzdeki siyasal-sosyal değişimin olanaklarını anlamak için bize bazı önemli veriler sunuyor.
Meşruiyet
Meşruiyet kavramı için Paşinyan’ın ana sermayesiydi desem yeridir.
Paşinyan ve müttefiklerinin isyanı hayali bir zemine dayanmıyordu. Sovyetler Birliği’nin (SB) dağılması sonrası (ve hatta henüz SB dağılmadan milliyetçi kesimlerin Ermenistan’da iktidarda olduğunu da hatırlayarak) çeşitli biçimlerde ve özellikle Dağlık Karabağ savaşındaki pozisyonlarını kullanarak bazı kesimler ülkenin elle tutulur varlıklarına el koyup aynı zamanda çeşitli siyasal komplolarla siyasete de hakim olup ülkenin tepesine çöreklenmiş oligarşik bir yapı oluşturdular.
Yer yer kendi aralarında da sürtüşmeler yaşamalarına rağmen çeşitli hilelerle(2) bugüne kadar egemen siyasete de hükmettiler. Çoğu zaman dolayıma da ihtiyaç duymaksızın siyaset sahnesinde doğrudan var oldular. Üreticiler emeğinin karşılığını alamaz, politikacılar dolandırıcıları kollarken, doğa hakları hiçe sayılır vaziyetteydi. Ayrıca Ermenistan halkı bastırılan başta basın özgürlüğü olmak üzere bir çok haktan yoksun durumdaydı. Muhalifler sık sık şiddette maruz kalabiliyordu. Kadınlar derin bir ataerkil ayrımcılık altında yaşamlarını sürdürüyorlardı, eşcinsellerin ise kimse adını bile duymak istemiyordu. Şimdi bütün bu sorunlar çözüldü mü ayrı mesele fakat halk yeterince iktidardakilerden bıkmıştı.
Bu zemini meşru araçlarla ve legal olanakları da çok zorlamadan Paşinyan iyi değerlendirdi. Her zaman geniş katılıma açık, şenlik havasında ve doğrudan şiddet içermeyen eylemlerin tercih edilmesi burada belirleyici önemde oldu. Yol kesmeler görece bunun dışında gibi gözükse de sürecin ilerlemesinde ateşleyici, meşruiyeti genişleten bir rol oynadı.
Egemen kesimlerin milislerinin ve zaman zaman polisin uyguladığı şiddetin karşında göstericilerin şiddete başvurmaması da dikkat çekiciydi.
Liderlik ve örgütlülük
Bu sürecin önemli bir bütünleyeni ise Paşinyan’ın sürekli halkla birlikte davranan liderliğiydi.
Paşinyan’ın halktan biri imajının yanı sıra ilk günlerde “yaralanan” sarılı eli, sıradan vatandaşlarla sık sık değiştirdiği şapkası, sakalı, yolda şekillenen liderlik kültünün(3) bir parçasıydı. Ayrıca Paşinyan kararlarını alırken büyük mitinglerde, sosyal medyada canlı yayınlarda bir anlamda halka sordu. Onun yaklaşımı halka var olduğunu ve bir şeyleri değiştirebileceğini hissettirdi, bu zaten işin “devrim” olan kısmıydı. Paşinyan bir reformist aynı zamanda bir pragmatist. Zaman içinde değişmezse onun da statükoyu savunacağı günler gelecek. Artık hafızasının kolay kolay silinmeyeceğini umabileceğimiz halkı elbette o da karşısında bulacak.
“Kadife Devrim” sürecinin örgütlenmesine gelince, öncelikle Ukrayna ve Gürcistan’daki “renkli devrimler” (belki Gezi İsyanı’nın da) birikimini kendi çabalarına taşıdıkları söylenebilir. Buralardan çeşitli dersler çıkardıkları hem eylem hem de örgütlenme çizgilerinde görülüyor. Gençlik sokaktaki hareketin en önemli dinamiğiydi. Bu alanda öncesi uzun zaman yayılan bir örgütleme çalışmasının olduğu varsayılabilir. Nitekim 2015’te Elektirik Yerevan adıyla anılan direnişte bu uğraş kendini daha önce göstermişti.
Eylemler sürecinde örgütlenme ve koordinasyon için bütün teknolojik olanaklar kullanıldı. Ayrıca sosyal medya, destek veren az da olsa televizyon kanalı etkin bir biçimde, sürekli eylemleri canlı yayımlayarak, yorumlayarak değerlendirildi. Doğanın kanunu gereği ana akım orada da Sarkisyan’ın kaybettiği kesinleşene kadar penguen belgeselleri göstermeyi ihmal etmedi.
Kritik önemde olan bir diğer boyutsa devletin-iktidarın sürece göstereceği tepkiydi. Sarkisyan’ın zincirleme taktik hataları (Göstere göstere referandumla ve sonrasıyla ilgili yalan söylemesi, Paşinyan’ı gözaltına aldırıp bırakması, Paşinyan’la kameralar önünde buluşmayı kabul etmesi ve karşısında bir dakika dahi dayanamayıp sahneyi terk etmesi gibi…) kendi gerçekliğinin farkında olmadığını sergilediği gibi devlet içinde güvendiği başta polis olmak üzere güvenlik örgütlerinin onu çok daha önceden terk etmiş olabileceklerini de gösteriyor. Bunu sadece konjonktürün ya da ülkenin küçük olmasının değil değişimi getirmeyi önüne koymuş kesimlerin örgütlü faaliyetinin bir ürünü olabileceği de hesaba katılmalı. Nitekim gösteriler sırasında polisin-askerin taraf değiştirmesi fazla zaman almadı.
Benim “Kadife Devrim” sürecinden öğrendiğim, devrim ölmüş bir fikir değil, belki de temsili demokrasinin köküne kibrit suyu ekildiği şu günlerde dünyayı yeniden biçimlendirmek ve doğrudan demokrasiyi kurmak için yegane yol!
Ermenistan’ı bekleyenler
İlki, burjuva anlamda da olsa bir demokrasi kurabilmek için başlatılmış olan oligarklarla hesaplaşmanın ne kadar daha derinleştirileceği sorunu. Henüz bu kesimlerin siyasal ve ekonomik güçleri yeterince geriletilemedi.
Muhtemelen bürokrasi de geçmiş alışkanlıklarını kolay kolay terk edemez. Bir anlamda o yönde de bir değişim zorunlu.
İşin ideolojik boyutuna gelince özellikle Sovyetler Birliği’nden ayrışma ve sonrası yaşanan Dağlık Karabağ savaşındaki tutum ve bunun etrafında şekillenen milliyetçilikle hesaplaşılmak zorunda. Yoksa başta Karabağ meselesi olmak üzere uluslararası planda bir ilerleme olmayacağı gibi içerde de hamasi hava dağıtılamazsa zamanla yeniden milliyetçi kesimlerin iktidarı ele geçirmesi kaçınılmaz olur. Bu Paşinyan’ın bizzat kendisini de bir “sorun” haline getirebilir. Paşinyan’ın milliyetçilikte uzak bir tutum içinde olduğu söylenemeyeceği gibi rahatlıkla elverişli bir zeminde milliyetçi bir militana da dönüşme potansiyeli taşıyor.
Bir diğer önemli başlıksa postmodern karakterli yeniden paylaşım savaşı içerisinde Ermenistan’ın yeri. Paşinyan şu ana kadar, büyük oranda ekonomik ve askeri olarak bağımlı olduğu Rusya ile ilişkileri germeden sürdürmeyi becerdi. Bu başlıkta Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) bünyesinde kalmayı taahhüt etmesi tayin edici önemde. AB, ABD ve Çin’in artan ilgisi (Artan ayni yardımlar, Çin dil okulu gibi), NATO ile geliştirilen ilişkiler gibi jeostratejik bir yumakta Paşinyan yönetimi ilerde nasıl bir pozisyon alacak, Putin yönetimiyle arayı daha ne kadar hoş tutabilecek burası belirsiz. Bölgesel dinamikler (başta Gürcistan’daki politik konjonktür olmak üzere) taraf seçme sürecini pekala çok daha hızlandırabilir.
İran’la Ermenistan’ın geliştirdiği ilişkiler (Ülkenin güneyinde kurulan serbest ticaret bölgesi gibi) de bu süreçte Ermenistan’ı sıkıntıya sokabilir. İran’a dönük yürütülen “çevirme harekatı” komşusu Ermenistan’ı da belli bir tavır almaya zorlayabilir.(4)
Ermenistan yönetiminin Dağlık Karabağ sorununu Minsk Grubu’nun telkinleri (Dağlık Karabağ etrafındaki iki bölgeyi muhafaza ederek beş bölgeyi Azerbaycan’a geri vermek bunların arasında) doğrultusunda çözme çabası içinde olduğu görülüyor. Bir yandan da Batı’ya entegrasyonun yolu olarak Erdoğan yönetimine açık diyalog kapısı bırakıyor. Bu durum, Paşinyan yönetimi için Erdoğan’ın iki hafta kadar önce Buenos Aires’te Soykırım’ı yine tarihçilere havale eden, Türkiye’de yaşayan Ermenileri de sınır dışı etme tehdidi tonu taşıyan açıklamalarından sonra bir tür komşusunu seçememe hali olsa gerek.
Paşinyan yönetiminin asıl büyük imtihanı ise ekonomik alanda olacak. Ermenistan’da Paşinyan’ın iktidara gelmesiyle birlikte bir çok tarımsal üründe fiyatlar düşmüştü. Şimdilerde genel bir üretim artışına da işaret ediliyor. Kuşkusuz bunlardan halk memnun. Fakat daha kapsamlı yeni yatırımların yapılamadığı, doğrudan üretimin organize edilemediği ve ithalata bağımlılığın azaltılamadığı koşullarda gelecek ne gösterir bilinmez. (AS/HK)
Dipnotlar
(1) Ermenistan’daki dört azınlık gruptan da birer aday parlamentoya girdi. Paşinyan’ın listesinden.Ezidiler adına Rustam Bakoyan, Kürtlerden Kinyas Hasanov, Süryani cemaatinden ise Arsen Mikhaylov seçildi. Rusları ise bağımsız aday Aleksey Sandikov parlamentoda temsil edecek.
(2) Son seçimin en önemli sonuçlarından biri de bu hilelerden bir bölümünü deşifre etmesiydi. Daha önceki seçim ya da referandumlarda sonucu, sokakta aşağı yukarı doğru çıkan rakamlarla 3-5 ay öncesinden duyabiliyordunuz. Ermenistan’da seçmen sayısı 2 milyon 592 bin 479 gözüküyor. Bu rakama ölülerin ve ya olmayan kişilerin de dahil olduğuna dair yaygın bir inanç vardı. Bu bir anlamda seçim sonuçlarıyla belgelendi. Çünkü hile karıştırılamayan ve alabildiğine politik ortamdaki son seçimlere katılım yüzde 48 civarında kaldı yani yaklaşık 1,3 milyonu sandığa gitti. Bu belki de gerçeğe an yakın seçmen sayısını gösteriyor. Seçime katılmayanlar büyük olasılıkla başka ülkelerde yaşayıp sadece Ermenistan vatandaşı olarak gözükenler ve “ölü oylar”dı.
(3) O günlerde Ermeni gençleri arasında sakal bırakanlarda görünür bir artış oldu. Marka haline getirilen şapka popülerleşirken benim kulaklarım tıpkı “Lenin diyor ki…”yi anımsatan tarzda, havaya kaldırılmış yumruklar, eller eşliğinde heyecanla “Paşinyan diyor ki….” diye konuşma yapan gençleri işitti.
(4) Bu bağlamda, İsrailli politikacıların iki de bir Ermeni Soykırımı yasa tasarısını İsrail parlamentosuna(Knesset) getirip, daha sonra rafa kaldırmaları İran’a dönük bazı beklentileri mi işaret ediyor diye zaman zaman aklıma bir soru takılıyor.
* Nikol Paşinyan da bir anaokulunda oy kullanırken. Fotoğraf: Tuğrul Çam - Erivan/AA