Önce ömrümüz sarsıldı, sonra tek sıra kuyruğa girdik acının önünde…
Cihan Oğuz
Esenler otogarı yokuşundan aşağı iner de yönünüzü Edirne’ye verirseniz; sırtında Barbie fotoğraflı çantasıyla bir kız çocuğunu koşarken görürsünüz.
Az ilerde, sırtında bütün geleceği ile yürüyen Suriyeli mülteci babasına yetişmeye çalışmanın koşusudur bu...
O minik kız çocuğunun pembe çantasına ve minicik ayaklarına bakıp da az sonra başlayacak romantik bir aşk filmini izler gibi gömülürsek koltuklarımıza, yanılırız.
Çünkü bu izlediğiniz emperyalizmin en trajik, en insanlık dışı, en korkunç… Öte yandan en sıradanlaştırılmış sofrasıdır…
Korkunçtur bu sofra; çünkü dört yıl önce sırf alevi oldukları için IŞİD tarafından kurşunlanarak öldürülen tır şoförlerinin bedenleri vardır bu sofrada…
İnsanlık dışıdır bu sofra; çünkü tecavüze uğrayan, işkence gören, pazarlarda satılan ve etleri kırbaçlanarak dağlanan Ezidi kadınlar vardır boylu boyunca…
Sıradanlaştırılmıştır bu sofra; çünkü Bodrum sahilinde şişme botlarda boğulan mülteci haberlerini izlerken bir yandan da yapılan ticaretin, satılan şişme bot ve can yelekleri satışının kazancı hesaplanır sessiz sedasız…
***
Esenler otogarı yokuşundan aşağı iner de yönünüzü Edirne’ye verirseniz, en ince hesaplarla kurulmuş bu Ortadoğu sofrası karşılar sizi…
Bu sofrada karın doyuranları görürsünüz…
Obez, sırtlan ve sırıtkandırlar…
Petrolle öderler bu sofranın hesabını...
Dolar alır, kurşun verirler...
Uzun menzilli demokrasiler verir de, özgürlük alırlar elimizden...
Bu sofranın başrol oyuncuları kiminde Bağdat’ın en sözü geçen, kimyasal bombacısıyken bir sonraki bahiste bir lağım çukurunda gizlenirken görülürler.
Bu sofrada bir ordu sebepsiz sorgusuz terk eder uzun menzilli silahlarını en amansız düşmanlarına…
Bu sofrada din alınıp din satılır, Müslümanlık yarıştırılır…
Önce Müslümanlar kâfirleri, sonra çok Müslümanlar, az Müslümanları katleder “kafir” icadı silahlarıyla…
***
Eğer Esenler otogarı yokuşundan aşağı iner de yönünüzü Edirne’ye verirseniz, orada Basmane girişinde, Kemeraltı kaldırımlarında, Uluparkda bu sofranın kırıntıları karşılar sizi…
İkramlıktır çoğunlukla bunlar, ana haber ikramlıkları…
Hiçbir gerçek bilgiye işaret etmeyen, sadece yemekten sonra keyfiyle çayımızı yudumlarken hafiften, çok değil, hafiften içimizi sızlatacak ikramlıklar…
İzleriz bu kan pazarının çirkin sofrasını…
Sadece izleriz…
Bodrum sahiline, yüzükoyun vuran Aylan bebeği görürüz…
Aylan Kurdi…
Otuz- kırk kişilik tekneye tam iki yüz yetmiş bir kişi binerek, ciğerlerine çekmek zorunda kaldıkları tuzlu suyla içleri dağlanan Suriyeli, Baalbekli, Tıkritli Ezidiler…
Kendine Müslümanım diyen kudurmuş, aşağılık bir çete tarafından kafası kesilerek öldürülmemek için; yurdunu, ırmağını, söğüt ağacının gölgesini terk etmek zorunda kalmış Müslüman mülteciler…
Bin yıldır, bu coğrafyada zulüm görmekten öte bir şeye tanıklık etmemiş, ehlibeyt sevmekten başka kabahati olmayan Aleviler, Nusayriler...
Sağlıcakla… (ZAK/HK)
* Fotoğraf: Beyza Kural - Bianet/Edirne