Havalar bizi daha fazla merakta bırakmadı, nihayet soğudu. Yine de güneş dondurucu rüzgara eşlik etmekte kararlı. Sokaklarda ise kuruyan yaprakların dansı...
Erivan'da sanırım artık sokakları her daim dolduran insanların tatil havası da sona erdi. Buraya geldim geleli dikkatimi çeken şeylerden biri gece gündüz caddeleri arşınlayan kalabalıklar oldu. Hep bu insanlar acaba hiç çalışmıyor mu, diye düşündüm. Evet, galiba biraz öyleymiş.
Sonradan öğrendiğim bir şey bu durumu açıklığa kavuşturdu. Meğer ülkenin ulusal gelirinin aşağı yukarı üçte biri Rusya'da çalışan işçilerin ülkelerine gönderdikleri rublelerden oluşuyormuş. Bir milyonun üzerinde Ermenistanlı'nın Rusya'da çalıştığından söz ediliyor. Belki de tatil havasının sonlanmasının asıl müsebbibi havalar değil, rublenin dolar karşısında değer kaybetmesi.
Her ülke gibi buranın da zulüm edeni, ezileni, zengini, yoksulu, muhalefeti, iktidarı eksik değil. Belki Türkiye'de yaşayan biri için Ermenistan, sadece soykırım vesilesiyle anımsanmak zorunda kalan bir durumdan ibaretken gerçekte ise hayat burada da kapalı olan sınırın diğer tarafında olduğu gibi akıyor.
Mesela muhalefetle sorunları çözme biçimi! Geçtiğimiz hafta muhalefet partilerine ait yedi araba kundaklandı, bir muhalefet lideri sokakta darp edildi. Belki burada bu tür işleri organize edenler bizim memleketteki “Reis” kadar “ileri” görüşlü olamadıkları için esnafı göreve çağırmak yerine atadan dededen kalma yöntemlere başvuruyorlar.
Benzerliklerimiz burada başlamadığı gibi burada da sonlanmıyor. Buralarda, mesela yeni bir övünç kaynağı olarak lavaşın Ermenistan'ın teklifiyle UNESCO'nun “somut olmayan kültürel miras listesi”ne alınması hadisesi var ki, yeme de yanında yat. Bu durumdan ilk çıkarılan sonuçlardan biri Azeri ve Türklere ne biçim gol attık oluyor.
“Ak Saray” reisinin Putin hayranlığı burada bir kısım insanda da var. Bunun özellikle milliyetçi bilinen kesimler tarafından benimseniyor olması ayrı bir ilginçlik.* Elbette bizim memlekette olduğu üzere dört tarafımız düşmanla çevrili düsturunun hakim olduğu bir akıl içinde bu durum anlaşılabilir. Politikalarını şöyle bir sözle özetliyorlar “kimseye güvenme, Ruslara ise biraz güven”.
Tabii mesele Karabağ ve soykırım olunca akan sular duruyor. Bunlar milli mesele kapsamında. Aykırı seslere fazla yer yok.
Türkiye sınırının açılması mı dediniz? Bu konu biraz çetrefilli isteyen de var elbette ama istemeyen de var. İstemeyenler, Türkiye özür dileyip tazminat ödemeden bu işin yapılmasının, taviz verme anlamına geleceği ve soykırımın tanınması uğraşlarını zedeleyeceği görüşünde. Yani bu mesele sadece Türkiye'nin “he” demesiyle halledilebilecek gibi değil.
Geçen hafta ‘Reis'in Bolivya'dan iki gol yemesi yine buraları sevindiren haberler arasındaydı. Ama daha çok birinci gole. Golün ilki “Ermeni Soykırımı”nın Bolivya Parlamentosu tarafından tanınmasıydı elbette. İkincisi ise Bolivya Senato Başkanı'nın insan hakları ihlallerine ve soykırımlara karşı hak mücadelesi veren Ermeni ve Kürt halklarının mücadelelerini desteklediklerini belirtmesi ve dayanışma için dostluk eli uzattıklarını söylemesiydi.**
Bu ne acımasızlık, hem Ermenilere hem de Kürtlere el uzat sen. Ama siz aldırmayın Bolivya'ya. Komşuları Arjantin'e yaptıklarının yanında bu hiç kalır. Nitekim üç beş yıl önce 3 bin 600 metre yükseklikte, Arjantin'e hiç acımamışlar 6 gol birden atmışlardı.
Düşün şimdi, komşusuna bunu yapan sana ne yapmaz! Reis'in böyle fıtratı bozukları hizaya getirmek için proje üretmesi şart! Artık bu La Paz'ın tepesine konduracağı bir cami mi olur yoksa uzay üssü mü onu bilemeyiz, Allah kolaylık vere! (AS/YY)
* Erdoğan ve Putin arasındaki geçtiğimiz hafta içi yapılan anlaşmaları, Putin'e sığınmayı özellikle Azerbaycan ve Türkiye'ye karşı başvurulabilecek bir politika olarak benimseyen bu kesimler acaba yeni durumda ne söyleyecekler? Aslında çok merak etmeye gerek yok. Elbette her zaman pragmatizmle kol kola yol alan milliyetçilik bunun için de bir gerekçe icat edecektir. Korkarım bu durum Rojava için de geçerli. Yarın bir gün ABD bazı şeylerin karşılığında tampon bölge meselesini gündeme alırsa kimse şaşırmamalı. En genel anlamda gözden kaçan şey, söz konusu olan para ve güç olunca egemenlerin dininin ve dilinin bir anda aynılaştığıdır.
** Güney Amerika'da yürüttüğü çalışmalarla tanınan antropolog Mehmet Ali Doğan sosyal medyada Kürtler hakkında Bolivya'nın yaptığı açıklamayı şöyle özetledi: “Çokuluslu Bolivya Parlamentosu'nun senato ve meclisi Kürt halkının tarihsel mücadelesini selamladı. Rojava'daki kantonları tanıyarak, Kürtlerin meşru önderi Abdullah Öcalan ve tüm siyasi tutukluların derhal serbest bırakılmasını ve aynı zamanda Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan'ın katillerinin ve cinayetlerin sorumlularının açığa çıkarılmasını talep etti.”