Güney Kore'nin 60'larda ağır sanayiye geçmesi paylaşımcı Kore toplumu için geleneksel yaşamın modernizasyon uğruna feda edilmesi anlamına geldi.
Ulsan'daki Hyundai tersanesinde dev tankerler tüm hızıyla inşa edilmeye devam ediliyor, ama endüstriyel devrimle empoze edilen çağdaşlaşma halk tarafından bir türlü içselleştirilemediği için olsa gerek, işçilerin suratı genelde asık, işyerinde ve özel hayatlarında da insanlar birbirlerine karşı fazlasıyla soğuk ve ilgisiz duruyorlar.
Ekim ayında Portekiz başkentinde düzenlenecek uluslararası belgesel festivali XII. Doclisboa'nın uzun metrajlı yapımlar bölümünde yarışan A Dream of Iron (Bir Demir Rüyası) Kore savaşı sonrasında kendini büyük çabalarla toparlayan bir memlekette kaybedilmiş manevi değerlere dikkat çekiyor.
Bir Demir Rüyası
Cumhurbaşkanı Park Jung Hee'nin başlatmış olduğu sanayi devrimine gönülden bağlanan fedakâr Kore halkı yıllarını ülkenin kalkınmasına adamıştı, modernlik mitolojisi yaratılmaya çalışılıyordu.
İtaatkâr bir toplum sanayileşmenin garantisi demekti, fakat sömürüldüklerini anladıklarında isyan etmeyi bildiler.
Kore tarihine Goliath vakası olarak geçen grevde haklarını talep ettiler, polisle çatıştılar, uzun süre direndikten sonra haklarını almayı bildiler. Hyundai tersanesinin heyulayı andıran Goliath vincinin tepesindeki eylemleri model oluşturdu, yüksek noktalara konuşlanarak mücadele etmek adeta bir şablon haline geldi.
Güney Kore dünyanın sanayi devleri arasında yerini almıştı, fakat insanlar gittikçe egoistleşti; hayat standartları yükselmişti, ama paylaşımcılıktan çok şahsi tüketime endekslendiler. Bir kadın teknisyenin dediği gibi, insani ilişkiler zayıfladı, sıcaklık kalmadı, herkes kendi kabuğuna çekilince toplumsal bağlar kurulmaz oldu.
Kapitalizmin sonu mu geldi?
Berlin Film Festivali’nde NETPAC ödülüne layık görülen belgeselin yönetmeni 1978 Seul doğumlu Kelvin Kyung Kun Park; Kore dilinde modern anlamına gelen Hyundai tersanesinde nefes kesen estetik görüntülerle insanı uzun uzun düşünmeye sevk ediyor.
98 dakikalık etkileyici yapımda tersanenin dökümhanelerini, işçilerin giyinme odalarını, ofisleri, çizim atölyelerini, devasa tanker parçalarını taşıyan vinçleri, geceleri uzayda bir lunapark gibi ışıldayan tesisin havadan görüntülerini bir düşteymişçesine izliyoruz.
Belgeseli 2013'te vefat eden ABD'li sanatçı Allan Sekula'ya ithaf eden yönetmen, yapımın müzik direktörlüğünü de Paula Vivacqua'ya teslim etmiş.
Mekanik gürültüler, sessizlikler, balinaların sesi, adeta maziden seslenen dinî bir koronun ilahileri birbirine karışıp ibretlik bir gezegen manzarasına eşlik ediyor. Mahler'in Titan senfonisinin durgun bölümlerinden crescendoyla yükselişe geçerken, endüstri ile girişilen dansın hazin sonuçlarını adeta duyumsuyoruz.
Bir zamanlar Ulsan'daki balina avcıları korktukları dev memelileri zapt etmeyi öğrendikten sonra geçimlerinin başlıca kaynağını yüceleştirmiş ve kutsallaştırmışlardı.
Hassas belgeselci Kelvin Kyung Kun Park Bir Demir Rüyası’nı çekerken kameralarını tersane işçilerine yönlendirdiğinde ülkenin en antik duvar çizimlerindeki balina avcılığına ve etrafında oluşan ritüellere gönderme yapıyor.
Mevzubahis çizimlerin halen baraj sularının altında olması bir yana, günümüz toplumunda modernizasyonun kendi ilah ve ritüellerini yaratmada zayıf kaldığını ima ediyor.
Avcılıktan tarıma geçtiğinde geçmişteki korkularını aşıp duygularını ancak ifade edebilen Ulsanlılar'la Hyundai işçileri arasında benzerlikler ve paralellikler görüyor. Hatta sanayi devriminin medarıiftiharı sayılabilecek tersaneyi yücelterek suretini ölümsüzleştirirken bir devrin sonuna gelindiğini, belki de kapitalizmin son demlerinin yaşandığını fısıldıyor.
A Dream of Iron Türkiye'de, özellikle İşçi Filmleri Festivali’nde gösterilmesi gereken özel bir belgesel. (MT/YY)